Türkiye'nin yeri Avrupa'dır

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

 

Şimdiki AB, eski adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ilişkilerimiz elli yıldan da fazla.
 
Resmi ilişkiler 12 Eylül 1963'de Ankara Antlaşması'nın imzalanmasıyla başlamasına rağmen, Avrupa'nın kapısını çaldığımız tarih 31 Temmuz 1959. O zaman Yunanistan başvuruyor aman biz de geri kalmayalım düşüncesiyle, AET'ye ortak üyelik için başvurmuştuk. Aradan geçen onca yılda dünyada ve Avrupa'da çok şey değişti.
 
Sovyetler Birliği tarihe karışırken, Varşova Paktı'nın dağılmasıyla bir anda ortada kalan Orta ve Doğu Avrupa'nın birçok ülkesi, birer ikişer AB üyesi oluverdiler. Çoğu kimsenin hayal bile edemediği bu gelişme, Avrupa açısından Türkiye'nin siyasi, askeri ve ekonomik önemini azaltmakla kalmadı, tam üyeliği de iyice zorlaştırdı. Tabii, bu tam üyeliği zorlaştıran tek neden değil. Üyelik müzakerelerini tek taraflı donduran, iç politika hesaplarıyla gerekli adımları atmaktan çekinen geçmişteki hükümetlerin de büyük yanlışları olmuştur. AB'nin geleceğinin tartışıldığı şu günlerde bundan sonrası meçhul, önceleri 2014'den önce tam üye olamayacağı söylenen Türkiye için artık 10 yıl sonrası için bile garanti verilmiyor. Peki, ne olacak? Yüz elli yıllık batılılaşma, çağdaşlaşma projesinin sonuna mı geliyoruz? Biliyorum, çok kimse duruma kayıtsız. Son bir kaç yılda ekonomik alanda sağlanan bazı başarıların verdiği aşırı güvenin bunda etkisinin olduğu muhakkak. Belki de yaratılmak istenen hava buydu. Üzerinde yeterince durulmasa da gelinen nokta ciddi. Zira AB, ekonomik olmanın ötesinde hukukun üstünlüğüne inanmış, demokrat, laik ve çağdaş ülkelerden oluşan bir topluluk. Bu anlamda, Türkiye için görünür gelecekte AB'den başka bir alternatif de yok.
 
***
 
Topluluk ile ilişkilerin çıkmaza girmesinde bizim de payımız var. Türkiye hukukta, sosyal ve siyasi alanlarda ne yazık ki geriye gidiyor. Yıllarca süren davalar ve mesnetsiz suçlamalarla masum insanların özgürlüklerinin ellerinden alınması, dindar gençlik yetiştirmek arzusu, dinlenen müzikten içilen içkiye varıncaya kadar değişik alanlarda insanların yaşam biçimi ve tercihlerine getirilmeye çalışılan kısıtlamalar içerde olduğu kadar dışarda da Türkiye'nin demokrasiden uzaklaşıp, dini ve otoriter bir yönetime kaydığı yönündeki kaygıları arttırıyor. Türkiye'deki içki yasaklamaları Avrupalı parlamenterlerin bile ağzına sakız oldu. Türkiye'nin tam üye olması halinde içki yasaklarının AB'yi de etkileyeceği sadece bir düşünce olarak kalacak olsa da, ülkenin imajını sarstığı kesin. Demokrasi ve insan haklarındaki iyileşmenin temel hedefler arasında olduğu sürekli olarak yinelenirken, demokrasiyle hiç ilgisi olmayan uymayan uygulamalar içinde olunması çelişki değil mi?
 
***
 
Türkiye'nin demokratik, çağdaş ve laik bir hukuk devleti olma özelliğini devam ettirmesi ve geliştirebilmesinde AB'nin önemi büyük. Tam üye olma hedefi yok olmuş bir Türkiye'de radikal eğilimlerin artmasının önüne geçmek zor. Türkiye-AB ilişkilerinin soğuması en çok dünyadaki gelişmeleri okuyamayan bağnazları sevindirecek.
 
Fransa'nın eski Başkanlarından Valery Giscard d'Estaing 2002'de yaptığı konuşmada farklı kültür ve yaşam tarzına sahip Türkiye'nin üyeliğinin birliğin sonu olacağını söylemişti. Bir başka Avrupalı, ortak pazardan sorumlu komiser Fritz Bolkenstein ise Türkiye'nin üyeliğiyle Avrupa'nın İslamlaşacağını; 1683'de Viyana'nın kurtarılmasının boşa çıkacağını söylüyordu. Bunlar, Avrupa'da Türkiye'ye karşı çatlak seslerden bazıları. Bizde de benzerleri var; AB üyeliğinin Türkiye'nin parçalanmasına yol açacağını söyleyenlerle, ikide bir AB'nin bir hristiyan klubü olduğunu, Türkiye'nin orada yerinin olmadığını söyleyenler Avrupa'daki Türkiye karşıtlarından farklı değil. Bunlar ya dünyadaki gelişmeleri görmekten acizler, ya da aksini kabullenmeye gönülleri elvermiyor. Kabul etsinler etmesinler dünyada geçerli kalkınma modeli tüm eksiklerine karşılık kapitalizmdir. Ülkeler kalkınmalarını sürdürdükçe fikirler de değişecektir. Değişime kapalı ülkelerde artık kimse yaşamak istemiyor.
 
***
 
Başbakan Erdoğan tam üyelik hedefinden geri adım atmanın söz konusu olmadığı; Türkiye'nin içinde yer aldığı bir AB'nin medeniyetler çatışması tezine en iyi cevap olacağı görüşünde. Tam üyeliğin, Avrupa'dan Ortadoğu ve Asya'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada ekonomik ve siyasal yönden bir çok olumlu gelişmeye yol açma olasılığı yüksek. AB'nin bunu görmemesi düşünülemez. Fransa'dan gelen haberler şimdilik olumlu. Umalım arkası gelsin.
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016