Türkiye'nin kendi kredi kartı neden yok?

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ [email protected]

Geçen hafta Lütfi Kırdar'daydım…

Bizim sektörü yakından ilgilendiren bir buluşma için…

Yeni Medya Düzeni Konferansı'ndan söz ediyorum…

Doğuş Yayın Grubu tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen konferansta medya ve iletişim sektörünü yakından ilgilendiren konular ele alındı…

Konuşmacılar da etkileyiciydi…

Wikipedia'nın kurucusu Jimmy Wales…

Yeni medyaya yaptığı yatırımlarla öne çıkan Tim Draper…

İnternetin iş dünyası ve ticarete etkilerini örnekleriyle anlatan Alibaba.com'un başkan Yardımcısı Brian Wong…

Çağın yeni eğlencesi dijital oyun pazarının en büyüklerinden Çinli Perferct World'ün CEO'su Alan Chen…

Yeni medyada oluşan yeni kimlikleri sorgulayan ve medyayı doğru kullanmanın yöntemleri üzerine bir hayli kafa yorduğu belli olan Tom Chatfield…

+++

Konular önemli…

Başlıklar çekici…

Konuşmacılar parlaktı…

Ama her nedense, konferans hak ettiği ilgiyi görmedi…

Konuşulanlar en çok bizi ilgilendirmesine rağmen, gazeteciler de pek ortalıkta yoktu…

Belki de konferansa katılım için ödenen yüksek giriş fiyatları caydırıcı oldu, bilmiyorum…

Ama işin doğrusu, olanaklarını zorlayarak gelen birkaç meslektaş dışında kimseyi göremedim…

İş dünyasından da, Ferit Şahenk ve Doğuş Grubu dışında, Ethem Sancak ve Fettah Tamince'yi…

Özellikle Ethem Sancak'ın konferansın bütün oturumlarını izlediğini söylemeliyim…

+++

Konferansta konuşulanlar medyada yeterince yer almadı…

Ne yazılı basında ne televizyonlarda…

Biri gazeteniz DÜNYA olmak üzere birkaç gazetede bahsedildi o kadar…

O nedenle, tuttuğum notlardan size konferansın geniş bir özetini yapmayı faydalı buluyorum…

Ve bu notların sadece medya ve iletişim sektöründen olanlar için değil, 'yeni' dünya üzerine kafa yoran herkes için ilginç ve yararlı olacağını düşünüyorum…

+++

Hak verirsiniz ki, bir yazıda, size istediğim detayda bilgi vermem mümkün değil…

Onun için, önümüzdeki haftalarda da size bu konferanstan notlar aktaracağım…

Ve izninizle, ilk aktarımı konferansın son oturumunda yer alan konuşmacıdan başlayarak yapacağım;

Julian Assange'dan…

İster sempati duyun, ister duymayın, kabul etmek gerekir ki, kurucusu olduğu Wikileaks şimdiden medyada bir kilometre taşı oldu…

Konferansın medya sponsoru ntvmsnbc'nin Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Yeşiltepe'nin de belirttiği gibi, "Assange medyaya yeni bir boyut kazandırdı ve beklentileri değiştirdi"…

+++

Assange'ın konferans salonuna yansıyan popülerliği de şaşırtıcıydı…

498 gündür ev hapsinde tutulduğu için ancak İngiltere'deki evinden yapılan video konferans aracılığıyla toplantıya katılabilen Assange'ın yüzü ekranda görünür görünmez, ağırlığı üniversite ve lise öğrencilerinden oluşan katılımcılardan müthiş bir alkış aldı…

O ana kadar konferansın hiçbir konuşmacısına nasip olmadığı türden, saygı ve sevgi dolu, coşkulu ve içten bir alkış tufanı…

Konuşması ve soru cevap bölümünden sonra da aynı şekilde dakikalarca süren alkışlarla uğurlandı Assange…

Ve İstanbul'da kopan alkış tufanı karşısında oldukça duygulandı…

Doğrusu, dünyada bir fenomen haline gelmiş bir gazetecinin dev ekrandaki mahcubiyeti ve dolan gözlerini de izlenmeye değerdi…

Sadece, "Şu anda ev hapsinde olmasaydım, Türkiye'de olmak isterdim… İlk yapacağım işlerden biri Türkiye'ye gelmek olacak" diyebildi…

+++

Assange, konuşmasına deyim yerindeyse damardan girdi…

"Bilgi sağlamada üç formül var…" dedi:

"İlki bilgiyi kıt tutmak ve bu yolla insanların bilgi için para ödemesini sağlamak…

İkincisi, önce reklam ve enformasyon bombardımanıyla insanların kafasını karıştırıp, daha sonra 'rafine' bilgiyi onlara satmak…

Üçüncü yol ise, insanların bilgiyi kendilerinin üretmesini ve bedelsiz yaymasını sağlamak…"

+++

Wikileaks'in kurucusuna göre, farklı bilgi gündemlerine ihtiyacımız var…

Konuşmasının bütününde buna vurgu yaptı Assange…

Çeşitli örneklerle…

Aşağıda detaylarıyla anlatacağım…

Die Hard ile Kurtlar Vadisi'ni karşılaştırdı…

Öyle ya da böyle; Hollywood'un dışında kendi sinemanız var mı? diye sordu…

Kendi haberlerinizi ürettiğiniz, tabloid de olsa bir medyanız?..

Ve kendi kredi kartınız?..

+++

Kredi kartı da nereden çıktı diyorsanız, söyleyeyim…

Assange önce, Wikileaks'i 2006'da, "hükümet belgelerini" kamuoyuna duyurmak için kurduklarını anlattı…

Sonra da başarılı olduklarını ama çok da acı çektiklerini:

"Ortada aleyhimize sonuçlanmış herhangi bir dava yok…

Kurum olarak da birey olarak da ambargo altındayız…

Bütün finansal kaynaklarımız sabote edildi, ediliyor…

Visa, MasterCard, PayPal, Western Union ve benzeri tüm Amerikan ödeme araçları faaliyetlerimizi sabote ediyor…

Örneğin Wikileaks'in faaliyetlerini bağışla desteklemek istediğinizde bunu yapamayacaksınız…

Cebinizde ABD dış politikasının ismi telaffuz edilmeyen silahlarını taşıyorsunuz…

Burada sadece Washington yönetiminden bahsetmiyorum…

Washington üzerinden uluslar arası politikaları etkileme gücüne sahip egemen elitin saman altından, herhangi bir hukuksal yaptırıma asla takılmadan yürüttüğü bir ambargo bu…"

+++

Aralık 2010'dan bu yana yaklaşık 20 milyon dolarlık gelir kaybına uğradıklarını anlattı Assange…

Ve devam etti:

"Visa ve MasterCard ödeme sistemlerinde yüzde 95'e varan pazar payına sahip…

Rusya, Los Angeles'tan bir düğmeye basılıp ekonomilerinin kontrol edilebileceğini anlayınca patırtı koptu…

Çünkü, Rusya'da  Putin bir Coca Cola içse Washington'un haberi oluyordu…

Sonuçta bunun önüne ancak bir yerel kredi kartı ile geçebileceklerini konuştular…

Ama henüz Visa'nın yerine geçebilen muadili bir sistem yaratamadı…

Putin hala kola içse Washington'un haberi oluyor…

Avrupa'da da konuşuldu…

Ama bir şey yapılamadı…

ABD dışında dünyada yalnızca Çin'de ve Japonya'da farklı sistem var…

Bir anlamda mali emperyalizme boyun eğmeyen bu iki ülke var…

Türkiye'nin de bu konu üzerinde düşünmesinin zamanı olabilir…"

+++

Julian Assange, kapağı açılmadık konu bırakmadı desem yeri…

Bu yazıyı çerçeveleyen kutularda, farklı başlıklarla çeşitli konulara ilişkin söylediklerini aktarmaya çalıştım…

Bugünkü medyaya ilişkin söylediklerine de değinip, bu bölümü bitireyim:

"Medya kartelleri büyük bir sorun" dedi Assange ve şöyle devam etti:

"Hatta bazen kendi kendime 'medya dünya üzerinden tamamen silinse daha iyi olmaz mı?' diye soruyorum…

Mısır'da, Tunus'ta yeni medyanın, internetin yarattığı değişimi konuşuyoruz…

Ama Batı'da medyada yapılması gereken zorunlu reformu konuşmuyoruz…

Tabii organize medyadan bahsediyorum…

O denli yolsuzluklarla dolu ve kötü durumda ki, artık reform kaldırmaz durumda…

Bir savaştan sonra ortaya çıkan gizli bilgilerin bana gösterdikleriyle şu sonuca vardım:

Her savaş aslında medya aracılığıyla bir yere ulaşıyor…

Irak savaşı, tamamen yalanlar üzerine kuruludur…

Savaş medya tarafından flulaştırıldı…

Gerçekleri görmek için bitmesini beklemek zorunda kaldık…

Tamam Saddam Hüseyin kötüydü…

Ama savaş asıl zararı Irak halkına vermedi mi?

O savaş haklıysa, Arap baharı ne oluyor peki?

Mesela benim Arap arkadaşlarım diyor ki, 'Eğer Tunus olmasaydı, ilk ayaklanacak olan halk Irak halkı olacaktı…

Unutmayalım, Hitler Polonya işgali için halk desteğini medyayı kullanarak almıştı…

Bugün, New York Times, Murdoch gibi büyük medya kartellerinde durum o kadar çürümüş ki, bu kirlilik ancak ortadan kalkmalarıyla son bulabilir…

Irak'tan sonra en çok belge Türkiye ile ilgili... Türkiye, kendine yeni bir çerçeve çiziyor!

Video konferansı yürüten gazeteci Oğuz Haksever, Assange'a WikiLeaks belgelerine göre Amerika-Türkiye ilişkilerini sordu. Assange'ın bu konudaki yanıtı da hayli ilginçti:

"Elimizde 300 binden fazla belge var…

Bu kadar belge ile büyük bir odayı rahat rahat doldurabilirsiniz…

Bunların içinde Irak'tan sonra en çok belge Türkiye ile ilgili…

Özellikle 2004-2010 yılları arasındaki belgelere baktığınızda…

Örneğin, Hindistan'dan ya da Brezilya'dan çok fazla…

İsrail'den de çok daha fazla…

Hatta Çin'den dahi bir hayli fazla…

Sadece Türkiye belgelerini okumaya kalksam belki 30 yılımı alır…

Genel olarak şunu söyleyebilirim:

ABD, Türkiye'deki korumak konusunda çok meraklı…

Türkiye, ABD tarafından bölgede yükselen bir güç olarak algılanıyor…

Aynı zamanda büyüyen bir kültürel güç…

Güney Amerika'da Brezilya, Asya'da Hindistan gibi…

Ama Türkiye kelimenin tam anlamıyla jeopolitik bir kavşak…

Avrupa'nın Ortadoğu ile, Asya ile, yine aynı şekilde Uzak Doğu ile birleştiği nokta…

ABD tüm bu bölgeleri etkileyebilecek bir üs, bir araç olarak görüyor Türkiye'yi…

İstediği zaman kullanabileceği bir kutu, bir alet kutusu olarak…

Ancak son dönemde, gördüğüm kadarıyla Türkiye, ABD tarafından bir araç olarak kullanılmaya karşı rahatsızlığını dışa vuruyor…

Bence ilginç gelişmelerden biri, Türkiye'nin kendisine yeni bir politik çerçeve çizmeye başlaması…

Mantığını bağımsızlıkta bulan bir politika…

Tabii bu da İsrail'de bir alarm etkisi yaratıyor…

İsrail'in Türkiye'yi askeri gücünün büyüklüğü yüzünden tehdit olarak gördüğüne yönelik bir yanlış algı var…

Halbuki mesele Türkiye'nin artık ABD'nin kazanmaya çalıştığı bir köle olmadığını göstermeye başlaması…

Tabii, Türkiye NATO'nun içinde…

Elbette tümüyle bağımsız hareket edebildiğini söyleyemeyiz…

ABD'nin istihbarat kuruluşlarından da tamamen kurtulmuş sayılmaz…

Ancak artık ABD'nin her istediğine anında olumlu cevap veren bir ülke gibi görünmüyor…

Ki bu bence gurur duyulacak bir nokta…

Türkiye'nin artık kendi bölgesel tahayyülü, çeşitli noktalarda diplomatik temasları olduğunu görüyoruz…

Suriye'de olanlara tepkisi de, İsrail'le ilgili gelişmeler de aynı minvalde…

Umuyorum, Türkiye bu yolda devam eder…

Bağımsızlığını artırma yönünde ilerler…

Die Hard'a karşı Kurtlar Vadisi şaşırttı, bu şaşkınlıktan tuhaf bir haz duydum...

Yeni Medya Düzeni Konferans'ı medyada pek yer almadı dedim ya…

Kısmen yer alan da Assange'ın "Kurtlar Vadisi" ile ilgili söyledikleriydi…

O da doğrusu yarım yamalak yansıdı…

Aslına bakarsanız, Assange, Kurtlar Vadisi'ni övmedi…

Söyledikleri şuydu:

"İki ay önce Kurtlar Vadisi: Filistin filmini izledim…

Çok şaşırdım…

Ve bu şaşkınlıktan da tuhaf bir haz duydum…

Tabii, filmin konusunu veya tarzını doğru bulduğumdan değil…

Kurtlar Vadisi bir açıdan bakınca tam bir Hollywood filmi…

Kitleler, Hollywood tarzı saldırganlığı kullanan sinemayı seviyor…

Aynen Die Hard'daki gibi…

Ancak bu kez karşımda farklı bir Hollywood filmi vardı…

Die Hard 2'ye karşı Kurtlar Vadisi…

Die Hard'da Müslümanları öldüren Amerikalılar…

İkincisinde İsrail karşıtı kahraman Türkler…

Hollywood'un gösterdiği dünyaya alternatif başka bir dünya resmi…

İki film de Hollywood tarzında ama birbirine tezat dünyaları resmediyor…

Bu çelişkiyi görünce kafanızda birden ışık yanıyor…

Ve buna tanık olunca gerçekleri anlamanız daha kolaylaşıyor…

Tabloid de olsa kendi basınınız var mı?

Kendi kültürünüzün dünyaya bakışını gösterebilen, medyanız var mı?

Hollywood tarzı olsa da olmasa da kendi sinemanız var mı?

Yoksa agresif bir şekilde size dayatılan Hollywood tarzını, kültürünün de aynını kopyalamak mı istiyorsunuz?

İşte burada size dayatılan aslında o ülkelerde egemen olan elit kesimin gücü…

Yeni medyanın iletişim ve bağlantı olanakları sayesinde yeni perspektifler kazanıyoruz…

Bu da beni umutlandırıyor…

Bir tarafta Die Hard, Fox News olacak…

Öbür tarafta Kurtlar Vadisi…

Bireyler birbirine ulaşabilir oldukça…

Kendilerini doğrudan ifade etme…

Birbirlerini anlama şansı da bulunuyor…

Aşağıdan yukarıya doğru yapılan habercilik, devlet güdümündeki gazetecilikten farklı olarak insanların kendi deneyimlerini birbirleriyle paylaşabilmelerine fırsat veriyor…

Teknolojinin de yardımıyla birçok kutuptan perspektifler bir araya getirilebiliyor…

Böylece, hem egemen elit kesimin bakışı da…

İktidara uzak kesimlerin de perspektifi önümüze geliyor…

Gerçekler bazen kaburgalarınızı kırabilir; relativist yaklaşın ama ikiyüzlü olmayın…

Konferansın bir aşamasında, Assange, gerçeklerin açıklanmasının barışa hizmet ettiği yönündeki sözlerine, "gerçeklerin açıklanması her zaman barışı getirmeyebileceği" yönünde bir itirazla karşılaştı… Dinleyici sorularıyla da konu "tek gerçek var mı- yok mu?" sorusuna gelip dayandı…

"Gerçekler bazen kaburgalarınızı kırabilir…" dedi Assange, "Wikileaks olarak biz şu anda sadece kararlarımızın doğru temellere dayanması zorunluluğunu hissediyoruz…"

Ve ekledi:

"Biri çıkıp post-modern bir yorumla 'Tek bir gerçek yoktur. Her durumla ilgili farklı gerçekler olabilir' diyebilir…

Bense, 'üzerinde zehirli madde olan bir elmayı yerseniz ölürsünüz' diyorum…

Biz bunun gibi gerçeklerden bahsediyoruz…

Bunlar aramızda yürüttüğümüz diyalogun, fiziksel dünyayla paylaştıklarımızın temelinde yatan gerçekler…

Dolayısıyla 'işe gerçekle başlamamız gerekir' dediğimiz zaman önden kabul etmemiz gereken bir şey var:

O da aramızdaki iletişimi yürütebilmemiz için ortak paylaşılan doğruların tanımlanması…

'Doğru yoktur' diyen insanlar varsa, bırakın desinler…

Ama gidip uzak bir köşede desinler bunu…

Yoksa çenelerini kapamaları daha doğru olur…

Çünkü gerçek olmadan hiçbir şeyi sürdüremezsiniz…

Gerçek olmadan iletişimi devam ettirebileceğiniz bir şey yoktur…

Relativist bağlamda yaklaşmak istiyorsanız yaklaşın…

Ama iki yüzlü de olmamamız lazım…

Dolayısıyla, bir bakın şimdi, bizim yayınladığımız 'gizli' materyaller savaş ortamı mı yarattı? Yoksa barış ortamı mı?..

Mesela, Tunus'ta bizim yayınlarımız doğrudan, herhangi bir şekilde, bir çatışmaya veya bir saldırıya ayaklanmaya mı neden oldu?

Bazı kişiler burada önemli bir rolümüz olduğunu söylüyor…

Ama devrimden önce de çatışmalar vardı…

Ya da bakın, Irak Savaşı ile ilgili ortaya çıkardığımız şeyler neler?

Toplamda 20 bin kişinin öldüğünü söyleyenler vardı…

Medya da bunu böyle anlatıyordu…

Biz 104 bin kişi öldü dedik…

Artık insanlar bunu net bir şekilde görmeye başladı…

Aynı şekilde Afganistan'da da her gün yaşanan trajediyi görebilirsiniz…

Biz bunları mutlaka bir şeye dayandırarak söylüyoruz…

Ya raporlara, belgelere ya da o bölgeyi izleyen muhabirlerin söylediklerine…

Bakın Bush yönetimi sırasında, İran ile yapılacak bir savaşın planlarını ortaya çıkardık…

Planda Irak'taki Amerikan askerlerinin zaman zaman İran sınırından içeri sızıp, İran güçlerinin bunlara saldırmasını sağlamak ve savaşa bahane hazırlamak gibi taktikler vardı belgelerde…

Biz bu planı belgeleriyle ortaya çıkarınca ne oldu?

Plan, rafa kalktı…"

Ev hapsinde bir 'CIA-Mossad ajanı'…

Julian Assange için farklı düşünenler çok…

Hakkındaki rivayetler de…

Kimisi için zamanımızın bir kahramanı o…

Bazı meslektaşları için haberciliği kökten değiştiren yeni tip bir gazeteci…

Ama bazıları da onun için "ajan" nitelemesini uygun görüyor…

Süper güçlerin bir ajanı…

Bu konu İstanbul'daki konferansta da gündeme geldi…

Dinleyicilerden "Wikileaks'in de Batılı istihbarat örgütlerinin bir projesi olup olmadığından nasıl emin olabilecekleri" yönünde sorular geldi…

Assange'ın yanıtı, beraberinde bir alkış tufanını da getirdi:

"Gördüğünüz gibi şu anda ev hapsindeyim…

Ama her şeyin ötesinde bizim ne yaptığımıza bakın derim…

Biz özgün, birincil kaynaktan belge yayımlıyoruz…

Yaptığımız bu…

İsterseniz siz kendiniz de girip bakabiliyorsunuz belgeye…

En azından birincil veya ikincil kaynaklara bakabiliyorsunuz…

Karşılaştırabiliyorsunuz…

Ama bu soruyu soran ilk kişi de değilsiniz…

Her zaman Wikileaks nedir sorusu karşıma geliyor…

Girin Google'a…

Benim ismimle birlikte Mossad sözcüğünü yan yana yazıp arattığınızda 1 milyon sonuç çıkıyor….

Bizim söylediklerimizin  etkisini azaltmak için yapılabilecek her şeyi yapıyorlar…

Çünkü mesajın kendisi çok güçlü…

Onun yok edilmesi çok zor…

O zaman mesajı yayana saldırın…

Çünkü o çok daha kolay…

Mossad diyen var, CIA ajanı diyen var…

Ben buna mesaja saldırmak yerine elçiye saldırmak diyorum…

Hepimiz geçmiş deneyimlerden biliyoruz…

Büyük çıkar grupları ile uğraşanların başına gelenleri biliyoruz…

Biraz olsun başkaldıran insanların böylesi sonuçlarla karşılaştıklarını biliyoruz…

Ama size daha da ilgincini söyleyeyim…

Kendi vakamızda şunu da görüyoruz:

Aynı safta yer aldığımızı düşündüğümüz insanlar, kimi gazeteciler de size kişisel saldırılarda bulunuyor…

Çünkü gazetecilik topluluğu içerisinde de iktidara oynayanlar var…

Aynen aktivist topluluğu içerisinde iktidara oynayanlar olduğu gibi…

Bizi kendi şöhretleri için tehdit olarak görüyorlar…

The Guardian buna iyi bir örnek…

Bizi kendisine ekonomik, sosyal ve hatta siyasi bir rakip olarak görüyor…

Aynı şekilde New York Times…

Liberal bir kurum olarak görünüp aslında demokrat Washington eliti gibi konuşmaya çalışırken, kendi rolünün bizim oynadığımız rol tarafından yalanlandığını görüyor…

Kendi oynadığı cesaret oyunu, bizim cesaretimiz tarafından gölgeleniyor…

Dolayısıyla kendisini korumak için ABD'deki casusluk faaliyetlerine ilişkin hazırlanan yaşaya sesini çıkartmıyor…

Böylece konumunu bize karşı koruyacağını düşünüyor…

İşte bu tip kurumların birçok komplo teorisi ortaya attığını görüyoruz…

Şunu da söyleyeyim; bu New York Times seviyesinde de oluyor, marjinal medya kuruluşları seviyesinde de…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar