Türkiye'nin geleceğini inşa etmesi gereken sektörler
Türkiye'ye yönelik hisse senedi ve bonodan ibaret fırsatçı portföy yatırımları bile yılın ilk yarısında 4.3 milyar dolar daralıyorken, ucuz borçlanma maliyetinin cazibe ağındaki dış borç finansman eğilimimiz, oldukça tehlikeli gelişiyor. Kamu ve özel sektörden oluşan toplam kısa vadeli dış borç, 99,9 milyar dolar düzeyine erişmiştir. 2012'deki 6 ayın artışı 16 milyar dolar. Böylece küresel parasallaşma eğilimi dış kredi talebimize; nominal yıllık %16.01 (%1.4 ABD enflasyonu) ve reel %14.4 artış anlamına geliyor. Kısa vadeli dış borç, ekonomimizin temel parametrelerindeki artışları sıkıştırıyor. Oysa GSYİH artışımız, 2012 yılının birinci çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine kıyasla %3.2 ile sınırlıdır. Küresel cazip faiz koşulları ve Türkiye'nin yıllarla sabit tüketim açlığı birleşince, yabancılar için cazip bir kredi pazarı oluveriyoruz. Dışardan kredi akışımız, küreselleşme gerçeğine yenik bir denetimsizlik içinde, 1. çeyrek GSYİH büyümesinin 4.5 katı artarak, ucuz fonların çekiciliğinden sarhoşluğunu ortaya koyuyor.
Avrupa'dan nasıl ders alırız?
Böylesine ucuz kredi akınına Avrupa ülkeleri de maruz kalmıştı. Euro avantajı önemli bir kazançtı. Borçlanma maliyetini azaltıp, borç sarmalında istihdam yaratıyordu. 2008 küresel sistemik krizine dek süren döngü şöyle sonlanmıştı: Yunanistan'da merkezi hükümet; İspanya'da yerel yönetimler ve inşaat sektörü; İrlanda'da inşaat ve finans sektörü; ülke risklerini hasıraltı ettikleri ucuz finansman olanaklarıyla bu günleri hazırlamıştı. Hükümetlerin kriz öncesindeki harcamaları devasa borçlar yığsa da, üretkenliğe aynı ölçüde yansımamıştı.
Yeşil ekonomi yatırımları
Tarım: Dünya altıncısı Türkiye'nin tarım arazisi 24 milyon hektarla, yeşil ekonomiye girişimci kazandıracak en temel sektör oluyor. Merkezi yönetimden uzakta da olsa, fakir halka ulaşarak ekonomi yaratır. ILO Türkiye raporunda övülen kadın ve genç istihdam artışı sürdürülebildiği garanti alındığında, Türkiye'nin geleceğini güvence altına alıyor.
Orman ürünleri: Yenilenebilir orman ürünlerinde artan küresel talep, mevcut ormanların çok daha verimli işletilmesi, kirlenmesi ya da yangınlarla yok olmasını önleyici yönetsel değişimlere geresinim duyuyor. Sıkı kamusal denetimde özelleştirme, hem gelir, hem de doğayı korumak anlamına geliyor.
Balıkçılık: Yarımada olduğumuz gerçeğinden çok uzaklara düşmüş bir balıkçılık endüstrimizi değiştirmeliyiz. Denizleri çevre felaketlerinden korumak ve ona işlerlik kazandırmak adına yapılan yatırımlar, kamu denetiminde şekillenmelidir.
Enerji: Fosil yakıt alanındaki yükümüzü, yenilenebilir enerji üretimine ilgimizin sürekli aktif olması gerekiyor.
Kaynak yoğun sektörler: Bu sektörler çevreyi kirletebiliyor ya da insan sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. İstihdam kaybının çevreyi ve insan sağlığını koruyan yatırımlarla desteklenmesi gerekiyor.
Geri dönüşüm: Bu alandaki yatırımlar yoksulluğu azaltıp çevreyi temizliyor. İstihdam yaratırken elde edilen enerji, malzemelerin tekrar kazanımı gibi önemli tasarrufları da içerebiliyor.
Taşımacılık: Petrole alternatif olarak görülen elektrikli ya da hidrojen yakıtlı araçlar, önemli bir endüstriyel patlama potansiyelini taşıyor.
Özel sektörün dış borç kırımını ülkenin sürdürülebilir ihracat potansiyeline olumlu katkı sağlayacak şekilde yönetmek, yönlendirilmek gereklidir. Yeşil ekonomideki bir ulusal politika kararlılığı, sadece cari açığımızın kapatılmasına katkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda tarım fiyatlarındaki; kuraklık, etanol üretimi gibi arz yönlü şoklara karşı diri durabilen enflasyon istikrarı yakalanır.