Türkiye'nin dünya 10.luğu gerçekçi ve doğru hedef mi?
Geçtiğimiz günlerde siyasi partiler seçim bildirgelerini açıkladılar. Burada zaman zaman bildirgelerin ekonomi ile ilgili bölümleri hakkında kısa değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Ancak bu hafta, AKP'nin yeni bir bildirgeden çok, son 8 yıldaki icraatlerini özetleyen bir doküman vasfındaki bildirgesinde öne çıkan 2023 yılı milli hasıla projeksiyonlarıyla ilgili bazı tesbitlerimi ortaya koyacağım.
Bilindiği gibi, bildirgenin basında da geniş yer bulan en iddialı vaatleri 2023 yılına ilişkin projeksiyonları oldu. Bu konuda söylenecek bir kaç söz var. Birincisi, tabii ki, uzak vizyonlu olmanın kötü bir tarafı yok, ancak 2011-2015 dönemi seçim beyannamesinde 2023 yılı ile ilgili projeksiyonların ne yeri olduğunu tam olarak anlayabilmiş değilim doğrusu. İkinci nokta, ortaya atılan taahhütlerin, özellikle milli hasıla bakımından ilk ona girme taahhüdünün son derece afaki olduğu gerçeği (ki bu konuyu aşağıda açacağım). Üçüncüsü ise gelişmiş ülkeleri yakalama iddiasında olan AB adayı bir ülkenin seçim bildirgesindeki "en dikkat çeken" vaatin Dünya'nın ilk 10 ekonomisi içine girme vaati olması, bizatihi bu ülkenin hala önceliklerini doğru bir şekilde belirleyememiş olduğunu gösteriyor. Dünya'nın milli hasıla bakımından birinci ülkesi olsak ne olur ki? Önemli olan ülke halkının refahının, mutluluğunun, eğitim seviyesinin, sağlık hizmetlerinin, gelir dağılımının iyileştirilmesi değil mi? Hakeza, örneğin Çin öngörüldüğü gibi 2016 yılında Dünya'nın en büyük ekonomisi olunca problemleri bitmiş mi olacak? Aksine, havası, suyu ve toprağı son derece kirlenmiş olan, 100 milyonlarca köylüsü fakirlik sınırında kalacak olan ve üstüne üstlük hızla yaşlanmakta olan Çin'i aslında ileride büyük bir kabus senaryosu bekliyor.
Bilindiği gibi, Türkiye'nin Dünya'nın 17. büyük ekonomisi olduğu söylemi bir kaç yıldan beri özellikle iktidar kanadı tarafından sıklıkla vurgulanmakta. Bu söylemi ilk duyduğumda tepkim "Acaba ben mi yanılıyorum, zaten Türkiye ekonomisi bildim bileli dünyanın 17. veya 18. büyük ekonomisiydi, Devlet büyüklerimiz bunu yeni mi anladı acaba" şeklinde oldu. Nitekim, bilgilerimi teyit etmek amacıyla, Dünya'da bütün akademisyenlerin karşılaştırmalı ülke analizleri için bir numaralı kaynağı olan Pennsylvania Üniversitesi tarafından geliştirilmiş olan Penn Dünya Tabloları'na başvurdum. Yakın bir zamanda yedinci versiyonu yayınlanmış olan bu tablolarda ülke istatistikleri 1950 yılından başlıyor. Bu sene, Türkiye'nin de çok partili demokrasiye ve serbest piyasa ekonomisine geçiş tarihi olduğu için iyi bir başlangıç noktasını teşkil etmekte. Bu tablolara göre satın alma paritesine göre milli hasıla büyüklüğü bakımından Türkiye 1950'de 18., 1960'da 18., 1970'de 18., 1980'de 18., 1990'da 18., 2000 yılında 17. ve istatistiklerin son yılı olan 2009'da da 18. ekonomisi (Son 9 yılda İran'a geçilmişiz.) Kısacası, son 60 yılda Türkiye'nin sıralaması hemen hemen hiç değişmemiş. Hal böyle iken, 12 yıl gibi kısa bir süre içerisinde Türkiye'nin 10. büyük ekonomi olacağını iddia etmek gerçeklikten çok uzak bir yargı gibi gözüküyor.
Son 60 yılda Türkiye'nin 10. sıradaki ülkelere göre herhangi bir yakınsama sağlamış olmaması da, bu tezi zayıflatan bir olgu. Türkiye'nin milli hasılası 10. sıradaki ülkeye göre 1950'de %48'i, 1960'da %48'i, 1970'de %42'si, 1980'de %37'si, 1990'da %40'ı, 2000'de %45'i ve 2009'da ise %46'sı. Yani, belirgin bir yakınsamadan söz etmek çok zor. İMF'nin son Dünya Ekonomik Görünümü istatistiklerine göre de, Türkiye 2016 yılında 10. sıradaki İtalya'nın %47'si kadar milli gelirle (800 milyar dolar) 17. sırada olacak. Tabii, bugünden sonra Türkiye'nin uzun vadeli büyüme oranının ilk 17'deki gelişmiş ülkelerden çok daha yüksek olacağı ve bu şekilde 6 basamak birden tırmanacağı iddia edilebilir. Diğer ülkeler için İMF tahminlerini, Türkiye için ise İMF'nin tahmini olan %4.8'e itibar etmeyerek, %7 gibi çok iddialı bir tahmin kullansak bile 2023 yılında Türkiye'nin sıralaması 14 olacak. (Daha gerçekçi tahmin olan %4.8 ile 18. kalmaya devam ediyoruz.)
Geçen hafta, ünlü ekonomistlerden Barry Eichengreen'in yazdığı konuyla ilgili bir akademik çalışma çok tartışıldı. Bu çalışmaya göre, hızlı büyüyen ülkelerin kişi başına milli hasılası yaklaşık 16,470 dolara gelince, büyüme hızları da keskin bir şekilde düşmekte (Ortalama olarak %5.6'dan %2.1'e. Bence, yazı akademik olarak oldukça tartışmalı. Büyüme hızındaki azalmayla ilgili somut sebepler ortaya konmuyor. Ancak sonuçta istatistiki olarak böyle bir gerçeklik de var. Eğer 2023'de 25,000 dolar kişi başına milli hasıla hedefliyorsak, böyle bir yavaşlamayı da dikkate almalıyız.
Son olarak da halkın refahını toplam milli gelirden çok daha fazla yansıtan kişi başına düşen milli gelire göre Türkiye'nin sıralamasına bakmak istedim. Sıralama on yıllara göre şöyle (parentez içinde data setindeki toplam ülke sayıları): 1950: 38 (55)., 1960: 41 (112), 1970: 61(158), 1980: 66 (159), 1990: 70 (175), 2000: 71 (190), 2009: 80 (190). Buradaki trend çok daha net: Türkiye'nin sıralaması gittikçe gerilemekte!