”Türkiye'nin AB sürecinde Kıbrıs'ta çözüm, kestirme bir yol aç

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerinin iletişim ayağında bir köprü görevi gören ve gerek AB'deki düzenlemelerden Türk halkını haberdar etme, gerekse Türkiye'deki gelişmeleri Avrupa Birliği ülkelerine duyurma adına önemli bir misyon üstlenen Euractiv.com.tr 1. yaşını kutluyor. Brüksel merkezli Euractiv haber ağı, bünyesinde 9 ülke barındıran ve bu ülkeler arasında haber ve bilgi paylaşımı sağlayan bir yapı üzerine kurulu. Euractiv.com.tr'de bu haber ağının Türkiye ayağı.

Her ne kadar Türkiye-AB ilişkileri dışarıdan bakıldığında durgun görünse de, Euractiv.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Zeynep Göğüş, Türkiye'nin bu dönemde de AB ile her konuda uyumu yakalamak için çaba sarf ettiğini söylüyor.

Özel sektörün Türkiye-AB ilişkilerini yakından izlediğini kaydeden Göğüş, "Türkiye'yi AB'ye yaklaştırıcı bir rol üstleniyor" dediği Euractiv.com.tr'de özellikle kimya sektörünü ilgilendiren REACH uygulaması gibi AB yasalarına yönelik uygulamaları ve taşımacılık gibi sektörel sorunları AB platformuna taşıdıklarını söylüyor ve "AB'deki tartışma süreçlerini Türkiye'ye yansıtıyoruz. Amacımız, AB karar alma süreçlerinde daha fazla etki sahibi olmaya çalışmak. Özel sektörün yanı sıra, kamu kesimi, sivil toplum örgütleri, akademi dünyası ve medya gibi Türkiye'de AB süreci ile ilgili her kesim, hedef kitlemizi oluşturuyor" diyor.

Ulusal programın geciktiğini söyleyebiliriz

3. Ulusal Program taslağı eylül ayı içerisinde açıklandı ve geri bildirim alınmak amacıyla bakanlıklara, siyasal partilere ve sivil toplum örgütlerine gönderildi. Kasım ayının ilk haftasında da İlerleme Raporu'nun açıklanması bekleniyor. Bu gelişmeler bazıları tarafından AB-Türkiye ilişkilerinde bir ivme olarak değerlendirilirken, Zeynep Göğüş bütün bu gelişmelerin sürecin doğal pir parçası olması gerektiğini söylüyor. Göğüş, "Ulusal Program'ın geciktiğini bile söyleyebiliriz" derken, Türkiye'nin üyelik müzakerelerine başlamış aday ülke statüsünü kazanmış bir ülke olarak, ödevlerinin neler olduğunu bilmesi, ona göre bir tablo çizmesi ve gerek kamu gerek özel sektörün de ona göre yönlendirilmesi gerektiğini ifade ediyor.

İşte Göğüş'ün bu konudaki yorumları: "Ulusal Program dört yıllık bir yol haritası çiziyor. O sebeple bu gelişmelerin ivme kazandırıcı unsurlar olarak görülmesini doğru bulmuyorum. Sürecin ivme kazanması, müzakerelerin ilerleme kaydetmesiyle anlaşılacaktır ki, AB'den gelen açıklamalarda Fransa Dönem Başkanlığı sürecinde iki başlığın açılmasının gündemde olduğu biliniyor. Ancak şöyle bir durum da var; Ekim 2005'ten bu yana 8 başlık açıldı ve bunlardan yalnızca biri kapatılabildi. Kıbrıs yüzünden müzakereler sekteye uğradı. Bu süreci sekteye uğratan olaylara ve gelişmelere de dikkat etmek gerekiyor. Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin yürütülen müzakereler bu anlamda Türkiye için büyük önem taşıyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği tam üyelik sürecinde Kıbrıs'ta çözüm, kestirme bir yol açabilecektir."

Tam üyelik zamanı değil, müzakere sürecinin etkileri tartışılmalı

Göğüş'ün dikkat çektiği bir diğer konu da, iç ve dış gelişmelerin Türk kamuoyunun Avrupa Birliği'ne olan tutumunu çok kolay değiştirebiliyor olduğu. "2005 yılında tam üyelik müzakerelerinin başladığı süreci hatırlayın, Türk kamuoyu AB'ye ne kadar iyimser yaklaşmış ve yakından izlemişti. Buna karşın geçtiğimiz sene Kıbrıs nedeniyle aksayan müzakere süreci kamuoyunu konudan uzaklaştırmayı başardı" diyen Göğüş, şu noktanın da altını çiziyor: "Avrupa'nın kimler tarafından ne amaçla izlendiği büyük önem taşıyor. Örneğin özel sektör Avrupa gelişmelerini tam üyeliğin gerçekleşmesini beklemeden yakından takip etmek durumunda, çünkü zaten AB'ye tam üye olsak da olmasak da AB ile uyumdan etkileniyor. Ancak ülkemizde esas tartışma Türkiye'nin tam üye olup olmayacağı, eğer birlik üyesi olacaksa da bunun ne zaman gerçekleşeceği gibi kesin cevaplar üzerinden yürütülmeye çalışılıyor. Bu doğru bir tutum değil, Birliğe tam üyelik uzun ve zorlu bir süreç. Türk kamuoyunun bu anlamda üzerinde durması gereken nokta, yaşanan gelişmeler ışığında bir yandan günlük yaşamı etkileyen ve etkileyecek olan unsurları takip etmek, diğer yandan da ekonominin ve kurumların nasıl etkilendiklerini izlemek olmalı."

Sonuçta Göğüş'ün dediği gibi AB müzakereleri uzun ve zorlu bir süreç. Önemli olan kafayı 'ne zaman üye olacağız' sorusuna takılmayıp, günlük yaşamın, ekonominin ve kurumların bu süreçten nasıl etkileneceklerini anlamak.

Kadın seçmenler "Obama" diyor

ABD'de kadın seçmenler erkek seçmenlerden daha fazla ve genellikle demokrat adayları tercih ediyorlar.

Obama-McCain yarışında da kadın seçmenlerin çok ciddi bir rol oynayacağı ortada. Seçim kampanyaları sürecinde, kadınlar kendilerini ilgilendiren konular başta olmak üzere, çok fazla alanda duyurdular seslerini. Örneğin Cumhuriyetçi McCain'in Sarah Palin'i başkan yardımcısı adayı olarak göstermesi çok sayıda kadını ayağa kaldırdı. Kadınların büyük bir bölümü, "İfade özgürlüğü, kürtaj özgürlüğü, silahların kontrolü, devlet ve din işlerinin birbirinden ayrılması gibi çok sayıda konuda karşı fikirleri savunan Palin'in kendilerini temsil etmediğini, hatta anneleri, büyükanneleri tarafından verilen mücadelelere karşı bir hakaret olduğunu" ileri sürdüler.  "Sarah Palin'e karşı kadınlar" (<http://womenagainstsarahpalin.blogspot.com>) isimli blog'a gönderilen mesajlar ilk altı günde 20 bin kişiye, ilk ayın sonunda ise 100 bin kişiye ulaştı.

New Jersey'de bulunan Rutgers Üniversitesi Siyasi Bilimler profesörü Susan Caroll, ABD'li kadın seçmenlerin bu seçimin ne derece önemli olduğunu anladıklarını ve seçim sonuçlarında belirleyici olacaklarını söylüyor.

ABD'de 2004 yılındaki seçimlerde toplam seçmenler arasında kadınların oranı yüzde 60,1, erkeklerin oranı ise yüzde 56,3 olarak gerçekleşti. Hatta istatistiklere göre 1964 yılından bu yana yapılan seçimlerin tümünde kadın seçmenlerin oranı erkeklerden fazla oldu. Ve kadınların çoğunluğu her defasında Demokratlar'ı tercih etti. 1980 yılında Ronald Reagan'a oy verenlerin çoğunluğunu erkekler oluşturdu. Bill Clinton'un seçmenleri arasında ise çoğunluk kadınlardaydı. George W. Bush için çoğunluğu yine erkek seçmenler oluşturdu. Yapılan son araştırmalar, kadınların yüzde 64'ünün Obama'ya oy vereceğini gösteriyor. Erkeklerin ise yüzde 42'si Obama taraftarı.

Demokrat Parti sözcüsü Karen Finney ise kadın seçmenlerin öneminin farkında. "Krizden ilk önce kadınlar etkileniyor. İşten ilk çıkartılanlar kadınlar oluyor. Akşam masaya koyacakları her bir yiyeceğin fiyatının farkındalar" diyen Finney, Obama'nın programının kadınlara yönelik ciddi önlemler içerdiğini söylüyor.

Başarısından bahsederken her zaman hayatındaki üç kadını, büyükannesini, annesini ve eşini gündeme getiren Obama'yı, yine kadınlar başarıya taşıyacak gibi görünüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar