Türkiye uzay boşluğunda mı yaşıyor?
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Musul ve Kerkük’le ilgili olarak, buraların Türkiye topraklarına katılabileceği anlamına gelen sözler sarfetti. Bahçeli ayrıca, partisinin gençlik kollarından 5000'e kadar üyenin askeri harekat düşünüldüğünde hükümete destek vermeye hazır olduğunu belirtti. Bahçeli'nin ifadeleri Kuzey Irak'a askeri müdahale olasılığını mı gösteriyor.
Bahçeli'nin sözlerinin dış politika açısından bir dayanağı var mı?
Bunlar Türk dış politikası ve uluslararası hukuk ilkeleriyle doğrudan çelişkili ifadeler. İlkin, Türkiye cumhuriyetin ilanından itibaren sınırlarının değiştirilemez olduğunu savunmuştur. Bu, güçlü olduğunuzda toprak fethedip zayıflarken toprak kaybettiğiniz imparatorluk ideolojisine tam bir karşıtlık oluşturur. Türkiye, sınırlarının değişmezliği ilkesine istinaden diğer ülkelerden toprak talep etmeyerek ve diğer ülkelerin kendi sınırlarını ihlal etmesine müsaade etmeyerek, bugüne kadar coğrafi istikrarını korumuştur. "Bir zamanlar Türk İmparatorluğu'na ait olan bir bölgede yaşayan Türk kökenli insanlara yardım etmek için sınırı geçeceğiz" manasında bir ifade Türkiye'nin sınırlarını belirleyen uluslararası antlaşmalara her zaman uyduğu yönündeki yerleşik dış politika ilkesini tamamen ihlal ediyor.
İkincisi, bu tür bir ifadeler başka yerlerde de yankı uyandırır. Türkiye bir askeri harekatla sınırlarında bir değişiklik yapmayı düşündüğünü ifade ederse, bunu Türk kökenli insanların yaşadığı ya da tarihi bağlarımızın olduğu başka ülke sınırlarında da yapabileceği yönünde bir kaygı oluşacaktır. Bu gibi dikkatsiz açıklamalar, komşu ülkelerin güvenlik endişelerini artırabilir. Üçüncüsü, sınırların değişebilir olduğu fikrini kabul edersek, sınırların sadece Türk hükümetinin değişmesini istediği şekilde değişeceğini varsaymanın doğru olmadığını da anlamak gerekir.
Dördüncüsü, bir siyasi parti tarafından organize edilen silahlı bir gönüllü harekete yapılan gönderme, siyasi partiler kanununda yer alan siyasi partilerin paramiliter güçlere sahip olamayacağına dair hükme tamamen aykırıdır. Bu sözlerin iyi düşünülmeden sarf edildiği anlaşılıyor. Başarı arayışı içinde olan bir siyasi partinin iç siyaset kaygılarından kaynaklandığını sandığım bu tür ifadeleri Türkiye'nin dış ilişkilerine çok zarar veriyor.
Peki, Bahçeli bu sözlerle neyi hedefliyor?
Bahçeli'nin siyasi partisi kan kaybediyor ve bu sözler partisine yeniden canlılık kazandırmak için kullanılmış olabilir. Fakat ifade biçimi itibariyle kabul edilir hiçbir tarafı bulunmuyor. Komşu ülkelerde yaşayan Türk kökenli insanlar var ve sınırlarımız uluslararası antlaşmalarla belirleniyor. Türkiye’nin bu insanlara kültürel kimliklerini koruyarak barış içinde yaşamalarını sağlamak maksadıyla meşru bir ilgisi olabilir, bu tabiidir. Türk kökenli insanların belirli bir ülkede gördüğü muamele ile ilgili şikâyetler söz konusu olduğunda Türkiye bunu resmi yollardan gündeme getirebilir. Ancak diğer ülkelerin iç siyasetine müdahale etme, olayları kendi hedefleri doğrultusunda şekillendirmek için kendi başına askeri harekat yapma hakkı yoktur.
Bu ifadeler Türk hükümetinin mevut dış politikasıyla ne oranda paralellik gösteriyor?
Hükümetin politikasında aşırı milliyetçilik lehine genel bir kayma oldu. Bu, daha önceleri dinden esinlendiği düşünülen politikadan oldukça farklı bir durum. Milliyetçi çizgiye kayış, hükümetin istediği ancak tek başına yasalaştırmakta yetersiz kaldığı anayasa değişikliklerini gerçekleştirmek için milliyetçilerin de katılmasına gereksinim duyduğu bir koalisyonu oluşturmanın gereği olarak yorumlanabilir. İktidar partisi, getirmek istediği başka değişiklikler de olduğu için, koalisyonu devam ettirmek ve muhtemelen aynı milliyetçi çizgiyi sürdürmek gereğini duyacaktır. Bu politika değişikliğinin en önemli iç tezahürü, hükümetin PKK ile yürütmekte olduğu barış sürecinin sona ermesi olmuştur. Benimsenen politika, aslında sosyal, ekonomik ve etnik sorunlara sadece askeri çözümler üretmeye geri dönüşü simgeliyor ki, bu politikanın kendi başına sorunu çözmediği geçmiş tecrübelerle kanıtlanmıştır. Milliyetçilerle iç siyaset nedeniyle kurulan koalisyonun dış siyasete de yukarda değindiğimiz problemli yansımaları oluyor. Ancak ne yazık ki, Türkiye uzay boşluğunda yaşamıyor ve içteki kaygılarla dış politikada yapılan değişiklikler Türkiye’yi önüne geçilmez sıkıntı ve tehlikelere maruz bırakıyor.
Eleştirildiği gibi, Türkiye'nin belirli bir Ortadoğu politikası yok mu?
Aslında günümüzde, Türk dış politikasında, Ortadoğu ile sınırlı olmayan bir strateji ve yön eksikliği var. Görünen o ki, mevcut politika iyi tasarlanmış ve istikrarla uygulanan bir stratejinin ürünü olmak yerine, hükümetin karşılaştığı durumlara veya gelişen olaylara ani ve biraz da rastgele tepkiler vermesinden ileri gitmiyor. Bu tavır ise genellikle çelişkili açıklamalara ve eylemlere neden oluyor. Bir gün komşu bir ülke ile son derece düşmanca bir ilişki kurmuş görünüyorsun, ertesi gün en iyi dostun oluyor. Bazen Şanghay İşbirliği Teşkilatına katılmak istiyorsun, bazen de AB'nin en ateşli yandaşısın.
ABD ile aynı anda hem stratejik müttefik hem düşman olabiliyorsun. Bu durum, temelde dış politikanın icrasının, dış politikanın oluşturulmasından ve uygulanmasından sorumlu olan devlet kurumlarından ziyade birkaç kişiye bırakılması halinde ortaya çıkan bir strateji eksikliğine işaret etmektedir. Dış politika, devlet kurumlarının katkıları veya tavsiyeleri göz önüne alınarak, kurumsallaşmış çerçevelerde yapılmazsa, ani kaymalar, çelişkiler, masraflı ve geri dönülemeyen hatalar kaçınılmaz olur.