Türkiye-Suriye işbirliği: (II) Akılcı düzenlemelere dayanmalı
·Türkiye ve Suriye'de "kontratları sistemini" güven altına alacak düzenlemeler ivedilikle ele alınmalı.
·Kayıt dışı uygulamaların yarattığı haksız rekabeti önleyen; planlı ve programlı gelişme yaratılmalı; ucuzcu, kolaycı ve duygulara dayalı girişimlerin yaratacağı uzun dönem sakıncaları gözden ırak tutulmamalı.
Uluslararası alanda zengin birikimlere sahip olan Kemal Derviş, "…ABD ve zengin ülkelerin finans sektöründe başlayan ve inanılmaz bir düzenleme ve denetleme eksikliğinden kaynaklanan kriz, geçmiş sonbaharda reel ekonomiyi de güçlü biçimde etkileyerek, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en ağır küresel ekonomik krize dönüştü" saptamasını yapıyor.
Ülkeler arasındaki ilişkilerde de "düzenleme" yapılmaz, "etkin denetim mekanizmaları" kurulmaz, beklentilere erişilemez, beklentiler ile yaratılan sonuçlar arasındaki makas açılırsa, kitlelerin güveni sarsılır; "…aramızdaki işbirlikleri çalışmıyor" yargısı zihinleri kelepçeler; potansiyeller boş yere harcanabilir.
Türkiye-Suriye arasında işbirliğini geliştirmek istiyorsak, AB ile olan deneyimimizden yararlanmalıyız.
Türkiye-Suriye arasındaki işbirliğinin artması, yoğunlaşması, derinleşmesi ve etkili sonuçlar yaratılması için "eşdeğerlilik ilkesi" her zaman bize yol gösterici olmalı.
Atilla Sönmez, "…morenleşme, tarımsal ekonomideki geleneksel kurallara dayalı ticaret yerine, eşdeğerlilik ilkesine dayalı ticarete geçiştir. Malların modern ticarete konu olabilmesi için, piyasanın çeşitli mal ve hizmetlerin değerini belirlemesi gerekir. Öyle ki, alışveriş işlemlerinin her iki taraf için de verimli olabilmesi için her an, her mal ve hizmetin diğer mal ve hizmetler karşısındaki değeri bilinsin(…) Modern ticaret sisteminin işlemesi için mal ve hizmetlerin eşdeğerliliğinin yargı organlarınca, gerektiğinde zorla kabul ettirmesi gerekir. Bu da arkasında sözleşmelerin (kontratın) herkes için bağlayıcılığı ilkesini getirir. Bu sadece yasalar ve yargı sisteminin modernleşmesi değil, kanun önünde eşitlik ilkesini de beraberinde getirir. Vatandaşların kanun önünde eşitlik ilkesinin kabulü, kaçınılmaz olarak bütün siyasi sistemi, devlet organlarının kuruluş ve işleyişini modernleştirir" tanımlamasını yapıyor.
Türkiye-Suriye arasındaki ilişkilerin sağlam temellere dayanması, uzun soluklu olmamsı, her iki ülke insanının yararını artırması için "eşdeğerlilik ilkesine" uyumu öncelikli bir sorun olarak ele almalı; bu ülke iki ülkenin kamu yöneticileri, özel kesim girişimcileri ve sivil inisiyatifleri tarafından içselleştirilmeli.
"Şans eşitliği" gelişmenin dinamiğidir
Serbest ve adil piyasa sisteminde girişimcilerin "şans eşitliğinin" korunması "hayati önemde" bir sorundur.
Serbest ve adil piyasa her şeyden önce etkin bir "hukuk sistemi" gerektirir.
Hukuk sisteminin "düzenleme" ve "denetimi" olmadığı zaman ilişkileri zedeleyecek insanı zaaflar her zaman ortaya çıkar.
Ülkemizdeki girişimciler, düzenleme ve denetim eksikliğinin yarattığı sıkıntıları yaşamıştır ve bugün de yaşamaktadır. Örneğin, işini iyi yapan, kalite özeni gösteren mal üreticileri, kayıt dışı uygulamalara sığınarak kendilerine rekabet eden firmaların yarattığı ciddi "haksız rekabet" olgusu ile karşı karşıyadır. Bu olgu bir yandan "fiyat rekabeti" şeklinde ortaya çıkarken, öte yanda, özensiz yapılan ürünlerin "ülke imajını" kötü yönde etkilemesi nedeniyle daha derinlerdeki bir etki yapabiliyor.
Türkiye-Suriye ilişkilerinin sağlıklı kurulması, "karşılıklılık" ilkesi temelinde gelişmesi, potansiyellere uygun "sonuçlar" yaratmasını istiyorsak, beş temel alanda ciddi çalışmalar yapıp, sonuçlar almalıyız:
·Eşdeğerlilik ilkesini güven altına alan yasal düzenlemeleri ivedilikle gündeme taşınmalı.
·Rekabette şans eşitliğini bozan, haksız rekabet yaratan sistem boşluklarını doldurmalı.
·Her iki ülkenin mevcut kaynaklarını daha etkin kullanmada işbirliğinin yarattığı yararlar üzerinde bir uzlaşma zemini oluşturulmalı.
·Geliştirmek istenen işbirliklerini ciddi ve dinamik envanterlere dayalı, planlı ve örgütlü bir yapı üzerine kurmalı.
·Sistemi geliştirecek "geri bildirimlere" dayalı kendini yeniden üretme mekanizmasını işletmeli.
Sıraladığım önerileri Şam'da kaldığımız otelde rastladığım Diyarbakırlı iş insanımızın saptamalarından yararlanarak geliştirdim
Anladığım kadarıyla son dönemde iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi, doğal olarak alışveriş olanaklarını artırmış. Bu ilişkilerde "kötü örneklerin" oluşması; şimdi hızla geliştiğini gördüğümüz "olumlu düşünceleri" yaralamaması gerekiyor.
Türkiye-Suriye arasında ekonomik işbirlikleri, diğer birçok ülkede yaşanan başıboşluğun olumsuzluklarına kurban edilmemeli. Bu nedenle, ivedilikle iki ülkenin yasalarını gözden geçirme, gerekli "uyum altyapısını" oluşturma yönünde "ortak irade" yaratılmalı. İki ülkenin "siyasi iradesi" bu girişimin arkasında durmalı; "dinamik düzenleme" anlayışı ile girişimcilerin yapacağı işbirliklerinin önü açılmalı; güven yaratılmalı ki beklenen gelişmeye hep birlikte tanık olabilelim.
Güven ilişkilerin özüdür
Ülkemizde kayıt dışı ve merdiven altı üretim diye tanımlanan kategoride yer alan üreticilerin yarattığı "haksız rekabetten" herkes yakınıyor. Yaygın yakınmaya karşın, bu konuda etkin bir adım atılmamış olmasını açıklamada zorlanıyoruz. Eğer aynı koşullar Suriye için de geçerli ise, gerekli düzenlemeler, sağlıklı ilişki yaratılmasında kaçınılmaz ödev oluyor.
Ayrıca, hukuk sistemi dışında da ilişkileri yaralayacak gelişmelere fırsat verilmemeli, tam tersine güvene dayalı ilişkilerin önü açılmalı. Bu konuda başta siyasetçiler olmak üzere, medyaya da büyük sorumluluklar düştüğü çok açık.
Ülkeler arasında ilişkilerin değerler üzerinde kurulması halinde kırılganlıklar da artar. Öncelikle Türkiye-Suriye ilişkilerinde "mevcut kaynakları" iki ülke insanının "yararına" nasıl kullanacağımız konusunda bir ön-çalışma yapmalıyız. Ciddi bir fizibiliteye dayalı ilişkiler, değerler üzerine siyasi rant sağlamak isteyenlerin önündeki en büyük engeli oluşturur. Nesnel verilerin dili, "duygu sömürüsünün" panzehiridir.
Uzun soluklu ekonomik-ilişkilerin yaratılması için "başlangıç noktasına hassas bağlılık" ilkesi gereğince, iyi düzenlenmiş "dinamik envanterlerin" elimizin menzili altında olması gerekir. Envanterin varlığı, aşırı ya da noksan değerlendirme yapmamızı önler. Envanterler "abartılı beklenti" yaratılmasının önüne geçer. Envanter bilgiye dayalı "fikir üretimini" kolaylaştırdığı için "sürdürebilir güveni" yaratılmasını kolaylaştırır.
Türkiye-Suriye ilişkileri planlı, programlı, ölçüleri önceden konmuş yorum ve analizlere dayalı değerlendirmeler üzerine inşa edildiğinde, gerçek zenginlikler üretilerek insanların yaşamı kolaylaştırılır.
Eğer Doğu Akdeniz Havzası'nda "altın hilâl"in bütün potansiyellerini sağlıklı ve uzun dönemli etkin kullanma gibi çok uzun soluklu bir anlayışımız varsa, ucuzcu, kolaycı, duygulara dayalı anlayışları terk etmeliyiz. Ölçüsü olan, hesaba ve kitaba dayanan, atılan her adımın "fizibilitesini" ortaya koyan bir yaklaşımı benimsemeliyiz.
Yarın: Türkiye-Suriye ilişkileri: Yılın 365 gününün bayram olmasını diliyorum