Türkiye seçim sonuçlarında sosyal medya ne kadar etkin?
Son on yıldır bambaşka bir dünyada yaşıyoruz: Sosyalleşme olarak bildiğimiz kavram sosyal medyaya, gündemi takip etme ve güncel kalma ihtiyaç ve araçlarımız olan gazete, dergi, sanat etkinliği hatta TV haberleri bile sadece bir küçük akıllı cihazın içine hapsedilerek, zaman ve mekandan bağımsız olarak tarafımıza servis edilmektedir.
Bu durum bir takım yeni psikolojik durumları deneyimlemeyi beraberinde getirmiştir. Örneğin FoMO (Fear of missing out-gelişmeleri kaçırma korkusu) yeni nesil kavramı olmakla beraber günümüzde aynı masada oturan iki kişinin birbirleriyle iletişim kurmak yerine göz ucuyla da olsa sürekli sosyal medya hesabına bakar olma davranışını modellemektedir. Ayrıca bu durumun zamanla bir davranış bozukluğu haline evrilmesi günümüzde phubbing (sosyotelizm) kavramını ortaya çıkarmıştır ki bu da dijitalleşmenin karanlık yönünü ortaya koymak açısından bir delil niteliğindedir.
Bu kavramlara değindim zira amacım asıl konuya gelmeden önce sosyal medyanın talep tarafını oluşturan biz alıcıları az da olsa tanımlayabilmek… Bir şeyin alıcısı olacaktır ki satıcısı da niyetini ona göre şekillendirebilsin.
Sosyal medya algoritmaları günümüzde en çok toplumda geniş halk kitlelerine dezenformasyon ve manipülasyon aracılığıyla yönlendirmelerde bulundukları gerekçesiyle siyasetten piyasalara dolayısıyla ekonomik ve toplumsal düzenin dinamiklerine doğrudan etkileriyle eleştiri almaktadır. Bunun altında yatan neden de aslında yapay zekanın ta kendisidir. Sistem veri odaklı çalışır, kullanıcı yani talep edenlerden elde edilen veriler işlenerek tekrar onların hizmetine servis edilir ama nasıl ve neyi amaçlayan bir algoritmayla? İşte sorunun özü ve bugün yapay zekanın tehlikeli bulunmasının altında yatan iksir de tam bu noktada şekillenmektedir.
Sosyal medya kullanımı azaldı
Bu konuda çok sayıda belgesel, kitap ve makale yazılmıştır ancak alanımız dar ve konumuz da bu olmadığı için girmeyeceğim. Yine de bakış açımı önemli ölçüde besleyen en önemli eserin 2020’de Sinan Aral tarafından yayınlanan The Hype Machine olduğunu söyleyebilirim. (Bizde iki yıl sonra Furya Makinesi: Sosyal Medya Seçimlerimizi Ekonomimizi ve Sağlığımızı Nasıl Bozuyor? adıyla Tellekt Yayınevi tarafından sunuldu.)
Türkiye’de sosyal medya kullanımına bakacak olursak; We Are Social’in yayınladığı araştırmaya göre, 2021’de toplam nüfusun yüzde 80,8’i sosyal medya kullanıcısıyken, 2022’de bu oran 73,1’e düşmüştür. Youtube, Instagram ve Twitter sırasıyla en çok kullanılan platformlardır. Sonuçta bir toplumun yüzde 70’den fazlasının dezenformasyona tabi olma olasılığı çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir!
İnce vakası dezenformasyonun galibiyeti ile sonuçlandı
Gelelim ülkemizdeki seçimlerde sosyal medyanın payının ne olduğu konusuna; bu konu, başlı başına bir araştırma tezi olmakla beraber elbette ölçüm yapacak kadar net bir veriye şu anda sahip değiliz. Ancak bu satırları yazarken seçim sonuçlarını hiç bilmiyor olsam da siyasi ve ekonomi içerikli paylaşımların belli bir kesim tarafından satın alınmış olduğu gerçeğini şimdiden açıklıkla ifade edebilirim. Bunlardan en önemlisi Sayın Muharrem İnce vakası olarak gösterilebilir. Kendisinin adaylığı adeta sosyal medya üzerinde şekillenmiş ve destekleyenlerle karşı olanlar arasındaki medya savaşında büyük ölçüde dezenformasyonun galibiyeti ile sonuçlanmıştır. Hatta kendisinin adaylıktan çekilme konusu da yine sosyal medya üzerinden piyasalara borsa, kur ve Türkiye CDS’i parametreleri aracılığı ile etki etmiş ve bunun sonuçlarıyla belli bir algı yaratılmıştır. Eğer demokratik hak ya da özgürlükler görecelidir diyenlerdenseniz bilemem ancak ben tereddüt etmeden söylüyorum ki Sn. Muharrem İnce’nin adaylıktan el çekmek zorunda kalması Türk demokrasisine hiç ama hiç yakışmamıştır.