Türkiye rekabetçilikte dünyanın neresinde?
Önceki hafta Türkiye'de büyümeyi
kurcalamıştık…
Bugün de rekabet penceresinden
Türkiye'ye bakalım.
Tam da Başbakan bu konulara eğilmişken...
Hatırlayacaksınız...
Başbakan Erdoğan bütçe konuşmasında,
Ar-Ge harcamalarına değindi.
"Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı
Türkiye'de 2003 yılında binde 4.8 seviyesindeydi.
Şu anda binde 8.5… AB ülkelerinden
Bulgaristan'da bu oran binde 4.9, Letonya'da
6.1, Romanya'da 5.8… Slovakya'da çok daha
düşük" dedi.
Ar-Ge, rekabetin önemli unsurlarından biri…
Gelin biz de rekabeti ele alalım.
Türkiye, rekabetçilikte dünyanın neresinde, bir
göz atalım.
Göz atalım derken...
Göz atan ben değilim...
Orhan Cem, bunu bizim yerimize yapmış...
PricewaterhouseCoopers (PwC) Türkiye'nin
Danışmanlık Hizmetleri Lideri.
Geçenlerde Swissotel'de düzenledikleri
toplantıda anlattı.
Size bugün aktaracaklarım çoğunlukla Orhan
Cem'in o sunumundan...
Dünya Ekonomik Forumu...
Kısa adı WEF...
Hani her yıl Davos'ta toplanan...
Hatırlamadıysanız, size "one minute" diyorum...
Şimdi hatırladınız değil mi?
O hadise WEF toplantısında yaşanmıştı...
WEF, her yıl Küresel Rekabetçilik Endeksi'ni
yayınlıyor...
Endeks, rekabeti etkileyen unsurları baz alıyor...
Bu baza göre ülkeleri gelişme seviyelerine göre
kategorilere ayırıyor...
Ondan sonra en rekabetçiden başlayarak
sıralıyor.
WEF Endeksi'nde 139 ülke var.
Türkiye bu endekste, E-7 ile yarışıyor.
Yani Çin, Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerle...
Gelişme seviyesi "2" olan ülkeler...
"Bu seviye ne ifade ediyor?" derseniz...
Tanımlama şu:
Doğal kaynak ve mevcut işgücü konusunda
gelişmesini tamamlamış...
Temel üretim faktörlerini yerine getirmiş...
Verimliliğini artırmaya yönelmiş ülkeler...
Bir başka ifadeyle, "rekabetin mevcut verimliliği
artırmaya yönelik faaliyetler üzerine yoğunlaştığı
ülkeler..."
Rusya ve Meksika da bu grupta...
Komşumuz Bulgaristan da...
Tablodan da göreceğiniz gibi geniş bir grup...
Bir de daha üst seviyeye geçişte olanlar var...
Yani 2'den 3'e...
O grupta örneğin Polonya var...
Başbakan Erdoğan'ın bütçe konuşmasında
andığı bazı ülkeleri de aynı grupta görüyoruz...
Estonya, Slovakya gibi...
Peki rekabet endeksinin en üst
sırasında kim var?
İnovasyonun öne çıktığı ülkeler...
Onlar için artık verimlilik konusu geride kalmış...
Rekabette inovasyon öne çıkmış...
Her ne kadar krizden en çok etkilenenler onlar
olsa da...
ABD, Japonya, İspanya, İtalya gibi ülkeler bu
grupta yer alıyor.
Yani 3'üncü seviyede...
Türkiye, milli geliri ile ilk 20 ülke arasında...
Dile kolay dünyanın 17'nci büyük ekonomisi...
Hatta, IMF tahminlerine göre, 2011'de
789.5 milyar dolar milli gelire ulaşarak,
Hollanda'yı ilk kez geride bırakıyoruz.
Seneye 16'ncı büyük ekonomi olacağız...
Beklentimiz daha da büyük...
2023'te ilk 10 girmeyi hedefliyoruz...
Ancak bir sorun var...
İş rekabetçiliğe gelince orada durum iç açıcı
değil...
Ta, 61'inci sıradayız...
Aslında bu sorun sadece Türkiye'nin
sorunu değil...
Rekabet endeksinde, ekonomik büyüklük
tek başına işe yaramıyor.
Ekonomik büyüklükten çok kişi başına düşen
milli gelir önemli...
Rekabetle ekonomik büyüklüğün değil...
Refahla arasında doğrudan bir ilişki var...
Örneğin Çin...
Milli gelir büyüklüğünde dünya ikincisi...
Satın alma gücü paritesine göre oralara
kadar yükseldi.
Rekabet endeksinde ise 29'uncu sırada...
O da daha yeni...
Yeni ilk 30'u yakaladı...
Ya da Brezilya...
Dünyanın 8'inci büyük ekonomisi...
Ama rekabetçilikte 56'ncı sırada...
Örnekleri artırmak mümkün...
Görünen o ki, ekonomik büyüklükle rekabet
gücü arasında doğrudan bir ilişki yok.
Ama refahla, zenginlikle var...
Refah seviyesi yüksek ülkeler, rekabetçilikte de
daha ileri...
En belirgin örnek İsviçre...
Dünyanın refah ülkesi...
2010 yılında kişi başına gelirde dünya
dördüncüsü...
Rekabetçilikte ise dünya birincisi...
Bir başka rekabet gücü göstergesi;
markalaşma…
Dünyanın en büyük 100 markasının 85'inin
rekabetçi ülkelerden çıkması tesadüf değil.
Türkiye'nin ilk 100 içinde markası yok.
Başbakan'ın Ar-Ge için söyledikleri rekabet için
de doğru...
Türkiye rekabet sıralamasında bazı Avrupa
ülkelerine göre daha iyi durumda...
Bardağa iki yönlü de bakılabilir...
"Romanya, Letonya, Bulgaristan ve Yunanistan'ın
üstündeyiz" de denilebilir...
"Avrupa Birliği'ne üye 27 ülke ile
kıyaslandığında sadece 4 ülkeden iyi
durumdayız" da…
Konuyu nasıl sunmak istediğinize bağlı…
Bu arada, bilginiz için:
Başbakan'ın telaffuz ettiği Slovakya ile aynı
skora sahibiz: 4.25…
En yüksek puan 7.00
Bu skorla onlar 60, biz 61'inci sıradayız...
İsviçre 5.63 ile ilk sırada…
Bir bilgi daha:
Aynı sıralamada Azerbaycan bizim üstümüzde...
Vietnam da...
Rekabetçilikte, Azerbaycan 57'nci, Vietnam
59'uncu sırada...
Aslına bakacak olursanız, Türkiye bu
yeri hak etmiyor.
Rahatlıkla daha üst sıralarda olabilir...
İşi bozan kurumlaşma kriteri...
Rekabetçilik Endeksi'nde bu kriter belirleyici...
Türkiye'nin de geride kaldığı kriterlerin başında
kurumlaşma geliyor...
Kurumlaşmanın temelinde ne var peki?
Devletin anayasal kurumları var...
Denetim kurulları var...
Regülatör kuruluşlar var...
Şirketlerin yönetim kurullarının yapısı var...
Bunların hepsine bakılıyor...
Güvenilir mi?
Sorumluluk sahibi bir kurumsal yapı var mı?
İşte biz o meselede gerideyiz.
‘Sınıfta kaldık' desek yeri...
Çünkü kurumlaşma meselesi bir başka
"sınıf"ın sorunu…
Daha çok az gelişmiş ülkelerin...
Bazı konularda temel üretim fonksiyonlarını bile
tamamlayamamış ülkelerin...
Bizim o kategoride hiç yer almamamız lazım...
Ancak kurumlaşmada, Türkiye o ülkelere yakın...
Rahatsız edici biçimde...
88'inci sırada...
Küresel Rekabetçilik Endeksi'nde son iki yıldır
ısrarla 61'inci sırada takılıp kalmamızda da
bunun büyük etkisi var.
Türkiye'nin ilk hedefi 50'ncilik…
Ama Orhan Cem, "yetmez" diyor.
Refah seviyesi yüksek ülkeler, aynı zamanda
rekabetçilikte de ilerideyse…
"Türkiye'nin hedefi 25 ile 30 arasında
bir yerde olmalı…
İlk 30'a girdiğiniz anda hem ülkenin refahı,
yani zenginliğimiz artabilir, hem
büyüklüğümüzün bir anlamı olur…
O zaman, daha iyi olduğumuz Bulgaristan,
Letonya, Romanya ve Yunanistan gibi
ülkelerle kıyaslamak yerine gerçek hedefimizi
belirlerken ölçeği Türkiye ile benzer
konumdaki Polonya, İtalya ve İspanya gibi
rekabette karşımıza çıkan ülkelerle kıyaslama
yaparak önümüze bir hedef belirlememiz
gerekiyor."
Büyümesine büyüdük…
17'nci ekonomi olduk…
Ama nitelik kadar, nicelik de önemli…
İş ‘kaportayla' bitmiyor…
Motordaki eksiklikler ortaya çıkıveriyor…
Biz gündeme alsak da almasak da…
Kurumlaşmadaki eksiklikler iş dünya ile
kıyaslamaya gelince karşımıza çıkacak…
Uluslararası sıralamalarda hep önümüzde
duracak…
Halletmedikçe, kaçış yok…
Yapısal reformlar gerçekleştirilmedikçe bu ihtiyaç
kendini gösterecek.
Doğan görünümlü Şahin olarak kalmamak için…
Türkiye kurumlaşmayı gündemine almalı…
Fikirler böyle oluşuyorsa…
Bana göre fıkra, eğer kaliteliyse, etkili bir kafa jimnastiği…
Karikatür de öyle…
Zaman zaman bu sayfada karikatüre yer veriyoruz.
Ancak ne zamandır fıkra anlatmadım size…
Belki de bu sıralar yeterince iyi bir fıkra duymadığım içindir.
Sizin beğendikleriniz olur da gönderirseniz, bu köşeden paylaşırız.
Geçelim fıkraya…
34'üncü İktisatçılar Haftası'nda Prof. İzzettin Önder anlatmıştı…
Karadeniz'de bir yaşlı çift, yaylaya çıkmış…
Kahvaltı edecekler…Fakat amcanın canı kahvaltıda gazete okumak istemiş… Karısına, "Git, aşağıdan
bana gazete al" demiş…
Biliyorsunuz, Karadeniz kadını, bütün yük onda… O da yaşlı olmasına rağmen, çare yok, bizim hala inmiş kasabaya…
Tam gazeteyi alacak, hem canına hem kafasına dank etmiş olacak ki, "Ya bu adam yarın da, öbür gün de gazete isterse… Ben iyisi mi, beş tane gazete
alayım. Her istediğinde bir tane veririm" diye düşünmüş. Öyle de yapmış…
Beşinci günün sonunda, amca yine keyifle gazetesini açmış ve şu sözler dökülmüş ağzından: "Yahu hanım, bu bizim millet ne kadar aptal! Nasıl oluyor da aynı adam, aynı
yerde beşinci defadır kaza yapıyor?"
Rekabet stratejisi nasıl oluşturulacak?
Küresel rekabetçilikte Türkiye'nin durumuna baktık.
Durum iç açıcı değil…
Peki ne yapmak lazım?
Türkiye rekabet stratejisini nasıl oluşturmalı?
PwC Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Lideri Orhan Cem'in yanıtı net:
"Rekabetçilik eskiden şirketlerin rekabeti ile tanımlanırdı;
Sermayeye erişim gücü, işgücü ve teknoloji-know how…
Ancak rekabet artık değişti…
Sadece bu alanlarda değil tüm değer zincirinizde her alanda rekabetçi olmanız gerekiyor.
Tedarik zinciriniz, müşteriye erişiminiz, "outsource" imkanları gibi o ülkenin sunduğu şartlar da yatırım yapan şirketin rekabetçiliğini doğrudan etkiliyor.
Ulusal rekabete gelince…
Turquality ve benzeri örnekleri görüyoruz…
Ancak, bunun yeterli bir rekabet stratejisi olduğunu söylemek zor.
Avrupa Birliği'ne baktığınızda, 2009 yılında 12,8 milyar euro düzeyinde bir kaynağı rekabetçiliği etkileyen kriterler içinde kendi belirledikleri alanlarda güçlenmek için ayırmış durumda.
Özellikle kurumlaşmada atmamız gereken adımlar var.
Bu konuda hangi alanlarda öne çıkmak istiyorsak o alanları da belirleyerek bir stratejinin oluşturulması gerekiyor.
Sağlık…
Eğitim…
Yüksek öğrenim…
Pazar verimliliği…
Finansal piyasaların gelişimi…
Ucuz paraya erişim….
Bunlar rekabette her zaman öne çıkan konular.
Bu alanların belirlenmesi ile rekabet gücü yüksek, büyük şirketlerin ortaya çıkması ve global markalar yaratılması da mümkün olacak…"