Türkiye petrol mü buldu?

Osman ULAGAY
Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Kendimizi aldatmak için ne yaparsak yapalım ortada duran bir gerçek var: Türkiye şu anda önde gelen ‘Yükselen Pazar’(YP) ülkeleri arasında en riskli görülen ülke. Yalnızca Türkiye’nin kredi notunu düşüren uluslararası “rating” ya da derecelendirme kuruluşları değil, küresel piyasaların ve iş dünyasının yakından izlediği yayın organları da çoğunlukla bu görüşte.

Dünyadaki tirajı, 350 bin dolayındaki dijital abonesiyle birlikte 1.5 milyona yaklaşan The Economist dergisinin, iş dünyasının vazgeçilmezleri arasında özel bir yeri var. The Economist’de yayınlanan bir değerlendirmenin iş dünyasında ciddiye alınması olasılığı yüksek.

The Economist’in bu haftaki (4 Şubat tarihli) sayısında, YP ülkeleriyle ilgili iki değerlendirme var. Derginin görüşünü yansıtan yorumların yer aldığı bölümdeki ilk değerlendirmede, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) aşırı gevşek para politikasını terk etme eğiliminin ve Başkan Trump’ın milliyetçi – korumacı bir dış ticaret politikası izlemeye kararlı görünmesinin YP ülkelerini olumsuz etkileyebileceği ileri sürülüyor.

Türkiye olumsuz ayrışıyor

Daha sonra hangi YP ülkelerinin bu gelişmelerden daha fazla etkileneceği değerlendirilirken en olumsuz etkilenecek ülkeler sıralamasında Türkiye’nin başı çektiği belirtiliyor. Türkiye’nin kısa vadeli sıcak para girişleriyle finanse edilen büyük bir cari açığa ve yüklü miktarda dış borca sahip olduğu, ayrıca yüksek enflasyon sorunuyla karşı karşıya bulunduğu ifade ediliyor. Türkiye Merkez Bankası’nın da, yüksek faizin enflasyona yol açtığına inanan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından baskı altında tutulduğu için enflasyona karşı önlem almakta yavaş davrandığı ileri sürülüyor.

İstanbul mahreçli ikinci yazıda da son dönemde YP ülkelerinin çoğunda bir toparlanma görülürken Türkiye’nin bu kervana katılamadığı ve çok boyutlu sorunlarla karşı karşıya bulunduğu ifade ediliyor. Türk Lirası’nın hızla değer kaybetmesinden sorumlu tuttuğu “faiz lobisi”ne ateş püsküren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bu ülkeyi seviyorsanız dolarlarınızı bozdurun” çağrısıyla toplumun “vatanseverlik rezervlerini” harekete geçirmek istediğini belirten The Economist, bu yöntemlerle ekonominin sorunlarını çözmenin mümkün olmadığını vurguluyor.

The Economist, cari açık sorunu yaşayan ve dış borcu büyüyen Türkiye bu nedenle yabancı sermaye kaçışı yaşayabileceğini ve 2007’nin de Türkiye için bir kayıp yol olabileceğini de vurguluyor. The Economist, Türkiye’nin aslında herkesin bildiği ama bugünkü koşullarda çözümlenmesi zor görünen sorunlarına değinmiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sürece katkısını vurgulamış.

Varlık Fonu çözüm olabilir mi?

The Economist’in bu değerlendirmeyi yapmasından iki gün sonra Türkiye’nin önemli kamu kuruluşlarının varlıklarının, geçen yıl ağustos ayında kurulan Türkiye Varlık Fonu’na devredildiği açıklandı. Fonun yönetimine getirilenlerin Erdoğan’ın yakın çevresinden isimler içerdiği de bir sır değil. Petrol ve benzeri ürünler satarak milyarlarca dolarlık döviz rezervi biriktiren ülkelerin bu kaynağı daha iyi değerlendirmek amacıyla kurduğu ülke varlık fonları, Norveç örneğinde olduğu gibi, iyi yönetildiği zaman ülke ekonomisine önemli katkılar yapabiliyor. Ekonominin kötü gittiği yıllarda halkın refah düzeyinin bundan etkilenmemesi sağlanabiliyor.

Türkiye gibi büyük tasarruf açığı ve cari açık veren bir ülkenin şimdi bir ülke varlık fonu kurup önemli kamu kuruluşlarını bu fona aktarmasının ekonomimize nasıl bir yarar sağlayacağını doğrusu bilmiyorum.

Ancak ekonominin yavaşlama eğilimine girdiği bir ortamda, petrol bulmadan varlık fonu kuran ve önemli kamu kuruluşlarını bu fona devreden Türkiye’nin bu girişiminin dış dünyada olumlu yankılar yapma olasılığı hayli düşük görünüyor. Tam tersine bu girişimin, ekonomi yönetiminde keyfiliği daha da artıracak, kamu kesiminde mali disiplini bozacak ve hesap verilebilirliği azaltacak bir adım olarak algılanması beklenebilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar