Türkiye neden bir tüketim çılgını?
Harcama, küresel ölçekli çözümler arandığında ilk başvurulan çıkış kapısı oluyor kapitalizmin karanlık tarihinde. Dünyanın arz fazlası ülkelerince kurtuluşun anahtarı harcamalar, arz açığı içindekileriyse farklı ölçütlerle kıvrandırıyor. Başta Çin olmak üzere BRİC ülkelerinin dış ticaret fazlaları 2012 Euro Bölgesi durgunluğu ile Amerika ekonomisinin isteksiz toparlanmasına takılacaktır.
Harcamalar ne kadar büyütülürse büyütülsün krize neden çözüm sunamıyor?
Küresel ekonomi, harcamaya olan tepkisinde insülin direnci geliştirmiş bir şeker hastası gibi davranıyor. Gıdalarımızdaki şeker miktarınca safra kesesinden insülin hormunu salgılanıyor ve günlük enerji ihtiyacımızı karşılamak üzere kanımızda dolaşıyor. Artan şeker tüketimi, insülin salgısını artırıyor. Bir süre sonra insülinin şekeri enerji dönüştürme gücünü yitiriyor. Çünkü insüline yönelik bir direnç başlıyor. İnsülin şekere gücü yettiği dönemlerde beyne doydum sinyali gönderip yemek talebini keserdi. Oysa insüline bir direnç yerleşmişse, ne kadar şeker tüketilirse tüketilsin beyine açım sinyali gitmeye devam ediyor.
Küresel ekonominin harcamalara olan tepkisizliğinde şu nedenler yatıyor:
i. Üreten ekonomiler beraberlerinde ciddi bir çevre kirliği sorunu biriktirdi.
ii. Yeni teknolojiler; bir yandan yaşamı kolaylaştırırken, diğer yandan da dünyayı küresel felakete sürükleyen kapının anahtarı oldu. Gökdelenler yansıttıkları ışıklarıyla, klimalar floran gazı, fosil yakıtlar karbon salarken küresel ısınmayı tetiklediler.
iii. Sağlık sistemlerindeki sorunlar devleştikçe, ulusların tasarruf açıkları yüksekliyor.
iv. Teknolojiler kısa vadeli çözümler üretiyor. Ekonomik büyümeler, teknolojik gelişmelere aç ve bağımlı konumlarını artırdı. Ham petrol fiyatlarındaki aşırı oynaklığın, alternatif yakıt arayışlarını artırması bu duruma güzel bir örnektir.
v. Her kriz, bir sonrakine tortu bırakarak bu günlere gelindi. Krizler ekonomileri; Denetim yetersizlikleri, mevzuat eksikleri, asil ile vekil çelişkileri ve gölge bankacılığı alanlarında vurdular.
Türkiye neden bir tüketim çılgını?
Yurtiçi tasarrufların GSYİH'ye oranı 2000-2010 döneminde dünya coğrafyası üzerinde; artan, azalan ve yatay seyreden uluslar ayrımına göre incelendiğinde artanlar gurubunda karşımıza Güney Amerika ülkeleri Arjantin, Brezilya, Meksika; Avusturalya, Singapur, İsviçre, Endonezya, Hindistan, Çin çıkıyor. Bu grubun liderliğini %52.6 ile Çin üstleniyor. Yatay seyredenler içinde Güney Kore, İsveç, Almanya; düşenler grubundaysa, Belçika, Fransa, İngiltere, İrlanda, İspanya, İtalya, Portekiz, Yunanistan, ABD, İsrail, Japonya, Kanada ve Türkiye'den oluşan geniş bir topluluk yer alıyor. Türkiye %17.77 ile zaten düşük seyreden tasarruf oranını 2010 sonunda %14.62'a çekerek daha da düşürüyor. Neden Türkiye'nin ekonomisi böylesine dinamilk bir tüketim ivmesiyle şekilleniyor, sıralayalım:
1. Genç nüfus oranımız yüksekliği tüketimi artırıyor. Genç insan, eğitimiyle dünya sorunlarına kapalı yetiştiriliyor.
2. Eğitim sistemimiz, sanayi ya da teknolojiyle işbirliğine kapalı bir eğitime dayalıdır. Böylece öğrencinin uzatmalı çocukluk yaşamasına izin veriliyor.
3. 39 yaşında emekli edilmiş "süper emeklilerimiz" tüketimleriyle genel harcamaların belirli düzeye düşmesine karşı duruyor.
4. Teknolojiyi üretmeden satın almak, Türkiye'nin gelecek öngörülerini karartıyor. Üreten ülkelerdeki ara aşamaları atlayıp, hızla değişiyor. Tarafsız bir değerlemeye gereksimin duyuydeğerlenme 1mecbur ediliyor. Mesela, iPhone4 alıcısı, eski versiyonlarını; bir, iki, üçü yaşamadan dördü talep ediyor. Çünkü ürettiğini kendi coğrafyasında deneyen teknoloji üretici ülke halkını da ciddi bir görgüsüzlükten korumuş oluyor.
5. Mevcut doğal kaynakları en verimli ölçüde işleyemeyen ekonomimiz; ısınma, aydınlanma, iletişim, bilişim ve diğer tüm sektörlerde, dışardan ithal ile talep açıklarını kapatmanın ucuzluğunu yaşıyor.
6. Sağlık, emeklilik ve eğitim açıkları; harcamaların artışında etkili oluyor.
7. Kayıt dışı ekonomi, tüm ekonomi dursa da çalışıyor.
Krizde tasarrufu düşen ülkelerden Türkiye, İsrail ve Kanada dışında yer alan Euro
Bölgesi ülkeleri, ABD ve Japonya krizin merkezi ülkeler olarak şaşırtmıyor. Öyleyse Türkiye'nin tasarrufları düştükçe, kısa vadeli birçok olumlu verimizin içinde gelecek nesillere krizler biriktiriliyor.