Türkiye nasıl yönetilir, (ya da artık) nasıl yönetilmez, yönetilemez

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

1 Kasım'a şunun şurasında bir ay bile kalmadı. İçinde bulunduğumuz günlerdeki bilgilere, tahminlere ve yapılan araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlara göre Meclis yine dört partiden oluşacak. Dört partinin yer aldığı bir Meclis'te de, çok olağanüstü oy kaymaları yaşanmadığı takdirde hiçbir parti tek başına çoğunluğu elde edemeyecek. Ve toplumun büyük bir kesimi, 1 Kasım ile 7 Haziran sonuçlarını kıyaslayarak "Biz bu seçimi niye yaptık" diye düşünecek. 

Ama "denememiz" gerekiyordu; ya daha iyi bir sonuç elde edebilirsek, diye. Denemiş olacağız. Olacağız da, o kadar. 

1 Kasım'da sandıktan çıkacak temelde iki sonuç var. Şu aşamada çok küçük bir olasılık olarak görülen, tek partinin, yani AKP'nin çoğunluğu elde etmesi ya da koalisyon kurulmasını zorunlu kılacak bir tablo oluşması.

***

Şu aşamada temel soru, Türkiye'nin 1 Kasım'dan sonra nasıl yönetilebileceğidir artık. Varsayalım ki 1 Kasım'da HDP Meclis dışı kaldı ve bu sayede AKP 300'ü bile aşan bir sayıyla çoğunluğu elde etti. Ama hemen belirtelim; Türkiye için Anayasa değişikliği gündemden çıkmıştır, bunu başta AKP de görüyor zaten ve hedef artık bu değişikliği sağlamak değil, tek başına hükümet olmayı sürdürmektir, bu belli. Yani AKP 300'ün üstüne çıktı, diye bunun Anayasa değişikliğine uzanacak bir süreç olabileceğini kimse düşünmemelidir. 

AKP tek başına iktidar oldu. Peki, tek başına hükümet kurmak, iktidara gelmek, ülkeyi yönetebilmek anlamını taşıyacak mı? Sahi ne demektir ki yönetebilmek?

Siyaseten neler olup biteceği değil vurgulamak istediğimiz. Güvenlik de değil. Onlar apayrı konular ve biz ekonomi cephesine bakmak durumundayız.

Türkiye, AKP'nin tek başına iktidarında giderek demokratikleşen bir ülkeye mi dönüşecek, yoksa bunun tersi mi yaşanacak? Yabancı yatırımcı Türkiye'yi nasıl bir ülke olarak görecek, güven içinde yatırım yapabilecek mi, yapamayacak mı?

Biz büyüyebilmemiz, gelişebilmemiz için yabancı kaynağa ihtiyaç duyan bir ülkeyiz, bu tartışılmaz. Ama bu yıl kaynak gelmesi bir yana, ciddi bir çıkış olduğu da kesin. Yabancılar yılbaşından 23 Eylül'e kadar olan dönemde Türkiye'den hisse senedi ve devlet iç borçlanma senedi satarak 6.6 milyar dolar çıkardılar. Gittiler Türkiye'den, güvenemediler, güvenemediklerini ve gelecek görmediklerini gösterdiler. Yani, yabancının bakışı bizim için çok önemli. 

AKP tek başına iktidar olursa, bu güven birden yeniden tesis edilebilecek mi? Yabancı, para kazanmak için gereken temel koşullar olarak iyi faiz ister tabii ki, ama bu faizin oluştuğu dönemde ulusal paranın çok değer yitirmemesini de ister. Yabancı yatırımcı, yüreği pır pır ederek, Merkez Bankası üstünde sürekli sallanan bir "Faizi indir" baskısı varken Türkiye'ye niye gelsin ki. Aslında faiz birden indirildiğinde elinde kamu kağıdı olanlar kar eder ama, rahatsızlık yaratan faize müdahale algısıdır zaten.  

Yabancının kulağına kar suyu kaçtı bir kere, artık kolay kolay gelmez, gelemez. Daha fazla zararı göze alamaz. AKP tek başına da hükümet kursa, Türkiye'deki koşulların her an değişebileceği kaygısını üstünden atamaz. 

Sorun yalnızca yabancıyı da ilgilendiriyor değil ki hem. Yerli sermaye yatırımdan, hele hele yeni yatırımdan tümüyle uzak durmayı tercih eder hale geldi. Bakmayın toplam yatırım tutarının biraz iyiymiş gibi görünmesine. Yapılmakta olanlar enerji yatırımları. İmalat sanayi adeta durdu. 

Maliyetlerin arttığı, daha da önemlisi yarın ne olacağının bilinmediği bir ortamda kim yatırıma niyetlenir, elini değil gövdesini taşın altına koyar ki. AKP iktidar olmuş, bu tablo değişir mi. Kaygı var kaygı ve asıl sorunumuz bu. 

***

Türkiye'nin normalleşmeye ihtiyacı var. Biz, tek sesli gidişi normalleşme olarak görüyor olabiliriz, görüyoruz da nitekim; ama pek sevmiyor görünsek de, muhtaç olduğumuz yabancı yatırımcının bakışıyla durumumuz çok farklı.Onlar, belli ki tek ses, yani tek parti istemiyorlar, istemeyecekler. 

1 Kasım'da sonucu onlar belirleyecek değil elbette. Sandıktan AKP iktidarı da çıkabilir, küçük de olsa var bu olasılık. Ama işte o zaman Türkiye yönetilir olmaya devam edebilir mi, yoksa sıkıntı daha da mı büyür, soru budur.

Görülmesi gereken şu; aslında bunu uluslararası çevreler gördü de, bizim de görmemiz gereken şu; Türkiye'yi artık, tek parti iktidarının bir anlamda denetimsiz kaldığı bir şekilde yönetmek mümkün mü, değil mi... 

Yatırımcı, öyle 17-25 Aralık'la ilgili değil. Vatandaş da değil. Yatırımcı, ister yerli, ister yabancı, işini nasıl yürütebileceğinin arayışında ve bir dinginlik istiyor. 

Türkiye, tek parti iktidarıyla yönetilmeyi bir süre becerebiliyor, sonra yalpalamalar başlıyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesinden kopuyoruz örneğin, kağıt üstünde kalıyor bu ilke; güç, tek ya da birkaç elde toplanıveriyor.

***

1 Kasım'da sandıktan büyük olasılıkla koalisyon gerektirecek bir sonuç çıkacak. Bu, Türkiye'nin şansıdır. Böyle bir sonucu, "Bu seçim de arızalı" diye okuyanlar olacak mı yine, bilemeyiz. İşte o zaman, hepimiz için "yandı gülüm keten helva"...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar