Türkiye Kime Kalacak?

Tevfik GÜNGÖR
Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN [email protected]

 

Osman Ulagay'ın son kitabının ismi "Türkiye Kime Kalacak?" Başlığın altında bir ekleme var: "Başbakan'ın yardırdığı kitap" (Doğan Kitap,170 s. 11 TL.)
Osman Ulagay kitaplarında Türkiye'nin güncel sorunlarını "entelektüel" göz ile değerlendirir.
Türkiye Kime Kalacak isimli yeni kitabının ilk bölümünün başlığı "On yıl önce, on yıl sonra."
"Dünyada ve Türkiye'de tahminlere sığmayan bir on yıl yaşandı. Pek çok şey değişti bu on yılda... 2001 yılında 28 gün arayla yaşanan iki olay bu müthiş on yılın habercisiydi sanki" diyor ve o iki olayı anlatıyor.
İlk olay 14 Ağustos 2001'de AKP'nin kuruluşu nedeniyle yapılan toplantıda Tayyip Erdoğan'ın konuşması. Erdoğan "Türk siyasetinde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... Buna inanın" diyor. İkinci olay 11 Eylül 2001 günü New York'ta ikiz kulelere çarpan uçaklar.
Osman Ulagay 2000 yılına girerken de bir kitap yayınlamıştı. O kitabın adı "Quo Vadis, Küreselleşmenin İki Yüzü " idi. (Doğan Kitap, Ekim 1999, 182 s. 3 milyon TL.)
2000 yılının başında Osman Ulagay'ın kitabını değerlendiren bir yazı yazmıştım. Bu yazıda şunlar vardı: "Yeni bin yılın ilk günündeyiz...
Bırakınız 'yeni binyılı', 'yeni bir yıl' başlıyor. Bu yıl ve onu izleyen yıllarda, bizim ömür çizgimiz boyunca acaba neler olacak? Nelerle karşılaşacağız? Nereye gidiyoruz?"
Geçen "yılın" ve de "geçen binyılın" son aylarında yayınladığı yeni kitabında Osman Ulagay "Nereye gidiyoruz?" sorusunu ortaya atıp, nereye gittiğimizi tartıştı.
Osman Ulagay diyor ki, "Küreselleşme fırtınası yalnızca ekonomide değil, insan yaşamıyla ilgili her alanda ortalığı kasıp kavuruyor.
Fırtınanın bundan sonra nereye vuracağı belli değil, hedefte olup olmadığımızı bilmiyoruz.
Sürprizlere, şoklara gebe, karmaşık bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyanın neresinde, hangi birikimin hangi noktada çarpıcı bir değişime yol açacağını kestiremiyoruz. Son 10 yılın şaşkınlık yaratan büyük şokları henüz belleğimizde.
1989 yılında Berlin Duvarı yıkıldı. Doğu Almanya ile Batı Almanya birleşti.
Ardından koskoca Sovyet İmparatorluğu dağıldı.
1991'de yaşanan Körfez kriziyle birlikte ABD kutuplu dünyanın tek patronu olduğunu ve 'yeni dünya düzeni'ni ilan etti.
1997'de Tayland'da yaşanan kur depremi, dillere destan 'Asya mucizesi'ni yerle bir etti ve dünya ekonomisini sarsacak bir krize dönüştü.
1998 sonbaharında uluslararası mali sistem çöküşün eşiğine geldi.
Bunların hangisi 'beklenen olay'dı?
Pekiyi bundan sonra ne olacak? Çin'de, Rusya'da, Endonezya'da, Japonya'da ya da Türkiye'de bundan sonra nelerin yaşanacağını kim bilebilir?"
Bu kitabında Osman Ulagay, "küreselleşme" olgusu içinde insanların nereye gideceklerini artık kendilerinin değil, kendi dışlarındaki güçlerin belirlediğine dikkati çekiyordu.
Sonra soruyordu: Türkiye ne yapacak? Oyuncu mu, yoksa seyirci mi olacak?
Diyordu ki, "Eğer küreselleşmenin itici gücünü oluşturan teknolojik atılım geri çevrilemeyecekse ve buna bağlı olarak yaşanan çok yönlü dönüşüm, tüm tepkilere karşın, kendi dinamikleriyle sürecekse bu olguyu reddetmeye dönük tepkilerin sonuçta akıntıya karşı kürek çekmekten öte bir anlamı yok.
Düşüncesinin, enerjisinin büyük bölümünü bu tür tepkilere yönelten toplumların geleceğe giden treni kaçırma olasılığı da hayli fazla.
Bu açıdan bakıldığında, Türkiye'nin XXI. yüzyıla bu tür tepkileri öne çıkartarak ahkam kesmenin ve siyaset yapmanın revaç bulduğu bir ortamda girmesi büyük bir şanssızlık.
Entelektüel birikiminin büyük bölümünü bu tür tepkilere kanalize eden Türkiye'nin dünyada yaşanmakta olan, bilgiye dayalı büyük dönüşümü yakalama şansı da azalıyor.
Görünen o ki, Türkiye'nin bu yaklaşımla, bu kafa yapısıyla ve bu gündemle dünyaya uyum sağlaması giderek güçleşecek ve biz uluslararası alanda başarısız oldukça, kendimizi dünyadan soyutladıkça kusuru kendimizde değil hep dış dünyada, dışımızdaki birilerinde, küreselleşmede arayacağız.
Belki de daha fazla içe kapanarak; dünyadaki trendlere karşı eğilimleri öne çıkartarak kendimizi savunmaya çalışacağız ve tabii daha da geri kalacağız, daha da başarısız olacağız.
Bu süreçte dünyadan koptukça, teknoloji ve sermaye akımlarının dışında kaldıkça rekabet gücümüz de zayıflayacak.
Dünyaya kapanarak halkı refaha kavuşturacaklarını vaat edenler sonuçta halkın refahının düşmesine yol açabilecek, refah düzeyi gerileyen insanlar yeni suçlu arayışına girecek ve kısır döngü tamamlanmış olacak."
Eski yazımdan uzun alıntı yapmamın nedeni açık... Osman Ulagay olacakları on yıl önce görmüş bir entelektüel.
Osman Ulagay yeni kitabında diyor ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesini reddeden siyasi çizginin günümüzdeki uzantısı olan AKP'nin 2023'e kadar iktidarda kalarak Türkiye'yi dilediği gibi dönüştürmek fırsatını bulacağını düşünenler hiç de az değil. Peki nasıl bir ülke olacak Türkiye?
Sonra ana sorunu ortaya koyuyor . "Biz ve onlar ayrımı nedeniyle Türkiye'nin ekonomideki potansiyelinin önemli bir bölümünü kullanamadığı, enerjisinin önemli bir bölümünü sürtüşmelerle tüketmekte olduğu ve bu gerilimin uyum içinde kalkınma ve gelişme çabalarını olumsuz etkilediği ortada."
Ve kitap umut ile sonlanıyor. Umut, Türkiye'nin kucaklayıcı anlayışı benimseyecek olanlara kalması.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
40 yılda ne değişti? 03 Ağustos 2018
Vizyon sahibi olmak 30 Temmuz 2018