Türkiye kamuoyu yoklaması yapmayı, istatistiği yeni mi keşfediyor?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Seçimler öncesi yapılan anketler ve bir siyasi parti ya da bir şirket için özel olarak gerçekleştirilen araştırmalar dışında kamuoyu yoklaması yapmayı, eğilim belirlemeyi sanki yeni yeni öğreniyoruz. Bir üniversitenin veya bir araştırma şirketinin yaptığı ve halkın çeşitli konulardaki eğilimlerini belirleyen araştırmalar son dönemde bir moda oldu ki, sormayın gitsin. 

Sanırsınız ki bu tür çalışmalar Türkiye'de ilk kez yapılıyor. Vatandaş belli bir konuda ne düşünüyor, geçmişte durum neydi, nasıl bir eğilim var, bu sorulara yanıt aranıyor. Bu çalışmalar gereksiz, anlamsız ve doğru değil demiyoruz elbette; ama istisnai bazı sorular dışında buna benzer anketler yıllardan beri yapılıyor zaten. 

Türk halkının örneğin başkanlık konusundaki görüşünün ne olduğu yolundaki anket çalışmasını bir araştırma şirketi ya da bir üniversite yapabilir ancak. Buna denilecek bir şey yok. Bu tür çalışmalar, spekülatif amaçlı olmadığı sürece yapılmalı da zaten. Üstelik, kamuoyuna açıklanmayan türde bu şekilde bir dizi çalışmanın yapıldığı, yaptırıldığı da biliniyor. Siyasiler, bu tarz çalışmalarla önlerine gelen tabloya göre hareket ediyor. 

Siyasi konulardaki anket çalışmaları ve buna göre bir yol haritası belirlenmesi ayrı bir konu. Bizim üstünde durmak istediğimiz, Türkiye'de yıllardan beri yapılagelen çalışmaların, sanki ilk kez ele alınan konularmış gibi sunulması, sunulmaya çalışılması. 

TÜİK'in temelleri 90 yıl önce atıldı 

Türkiye'de Cumhuriyet döneminde ilk istatistik kuruluşu Merkezi İstatistik Dairesi adıyla 1926 yılında oluşturuldu.  Daire'nin adı, çeşitli aşamalardan sonra 1962'de Devlet İstatistik Enstitüsü, 2005'te de Türkiye İstatistik Kurumu olarak değişti.

Yani TÜİK tam 90 yıllık bir geçmişe sahip ve son dönemde pek popüler olan ve sanki ilk kez karşılaşmışız gibi büyük bir ilgiyle izlediğimiz bir dizi çalışmayı zaten yıllardan beri yapıyor. 

Örneğin, "tüketici, reel kesim, hizmet sektörü, perakende ticaret ve inşaat sektörü güven endeksleri" ekonomik güven endeksi adı altında toplulaştırılarak sunuluyor. 

Hele hele tüketici güven endeksi kapsamında sorulan bazı sorular, geniş kitleleri de ilgilendirecek tarzda. Mevcut dönemin beyaz eşya almak için uygun olup olmadığı, gelecek 12 ayda beyaz eşya almanın düşünülüp düşünülmediği, yine gelecek 12 ayda otomobil alma durumu, konut alma yada inşa ettirme düşüncesi, konut onarımına para harcama ihtimali... Sorular uzayıp gidiyor. 

Peki araştırma şirketleri tarafından yapılan araştırmalar çok daha kapsamlı mı, tartışılır. Ya da bu çalışmaların, TÜİK tarafından gerçekleştirilen ve geçmiş yıllara da uzanan ve dolayısıyla bir kıyaslama olanağı veren çalışmaya göre üstün tarafları var mı, o da tartışılır. 

Bu arada hemen belirtelim; güven endekslerini yapan yalnızca TÜİK değil. Tüketici güven endeksi TÜİK ile Merkez Bankası'nca ortaklaşa oluşturuluyor. Reel kesim güven endeksini de Merkez Bankası hazırlıyor. Reel kesim güven endeksinin içeriği de zaten bu kesimin piyasayı nasıl okuduğu ve gelecekte ne gördüğüyle ilgili çok detaylı bilgiler veriyor.

Yalnızca güven endeksleri de değil 

Yapılmakta olan yalnızca güven endeksleri oluşturmaktan ibaret de değil üstelik. TÜİK yoksulluk oranı da hesaplıyor, harcama dağılımı da, gelir dağılımı da, mutluluk oranı da. Geçmişten hatırlıyoruz; dünyada 2008'de yaşanan ekonomik krizin Türkiye'yi teğet geçtiği söylenirken, TÜİK'in ortaya koyduğu veriler, krizin hiç de teğet geçmediğini göstermiş ve biz de bu verilere dayanarak Türk halkının krizden nasıl etkilendiğini köşemize taşımıştık. 

Bu örneği vermekteki amacımız, "kamu kuruluşu hükümet güdümünde iş yapar, özel sektör kuruluşu bağımsız çalışır" algısının her zaman doğru olmadığını vurgulamak. Bu bir önyargı. Hele hele günümüz koşullarında tüm değer yargıları altüst olmuşken, bazı özel sektör kuruluşları kimi zaman kraldan çok kralcı davranabiliyorken, hiç kimseyi en başta potansiyel taraf ya da sütten çıkmış ak kaşık gibi görmemek gerekiyor. 

Ama Türkiye'de yıllardan beri yapılmakta olan çalışmalara sırtımızı dönerek, birkaç araştırma şirketinin yaptığı çalışmaları ilk kez gerçekleştirilen çalışmalarmış gibi görmekten de vazgeçmemiz gerektiği ortada. TÜİK'in ya da Merkez Bankası'nın yaptığı çalışmaları inandırıcı bulmadığımız için kullanmıyorsak, o ayrı; o zaman da bunun nedenlerini sıralamak durumundayız. Böyle bir iddiamız yok da yalnızca bu çalışmalardan haberdar olmadığımız için araştırma şirketlerinin ve üniversitelerin çalışmalarına sarılıyorsak, bu da etrafımıza gözlerimizi "biraz" kapattığımızı gösteriyor.  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar