Türkiye gelişen piyasaları yenmeye devam edebilir mi?
Dünya ekonomisi küresel büyüme üzerinde aşağı yönlü risklerin arttığı, enflasyon endişelerinin azaldığı, yüksek mali kaldıraç kullanan ülke ve sektörlerde risklerin arttığı bir konjonktüre giriyor. Türkiye ekonomisi de küresel dalgalardan payına düşeni alıyor. Avrupa'daki durgunluğun ekonomi üzerindeki etkileri hissedilmeye başlandı. Mayıs ayında açıklanan ekonomik veriler, ihracatının yarı- dan fazlasını Avrupa'ya yapan, yurtdışı borçlanmalarının üçte ikisini Avrupa'dan sağlayan Türkiye'nin Avrupa borç krizinin yarattığı dalgalardan etkilenmeye başladığını gösteriyor.
Mevsimselliğe göre düzeltilmiş PMI verileri Nisan ayındaki sert yükseliş sonrasında Mayıs ayında yeniden 50 seviyesine geriledi. Reel sektör ve tüketici güven endekslerinde de benzer bir eğilim görülüyor. Mevcut veriler 2012 yılı için öngördüğümüz %3'lük büyüme tahminimizde aşağı yönlü riskleri artırdı.
Büyüme üzerinde aşağı yönlü riskler artarken enflasyon ve dış dengedeki düzelme ümit veriyor. Emtia fiyatlarındaki düşüşe paralel dış ticaret açığı gerilemeye başladı. Nisan ayı dış ticaret verileri ithalat gerilerken ihracatın artmaya devam ettiğini gösteriyor.
Benzer şekilde, enflasyon cephesinde de işler beklediğimizden daha iyi gidiyor. Petrol fiyatlarında düşüşün devam etmesi manşet enflasyonu aşağı çekerek Merkez Bankası'na beklentileri şekillendirmek için önemli bir fırsat verecek.
Dış ticaret açığı ve enflasyondaki gerilemeyi destekleyen önemli bir gelişme Çin cephesinden geliyor. Küresel kriz sonrasında Çin'in ekonomiyi canlandırmak için altyapı yatırımlarını hızlandırmasi bakır, kömür, demir çelik gibi emtialarda sert bir yükselişe neden olmuştu.
Emtia fiyatlarındaki yükseliş bir yandan dış ticaret hadlerindeki bozulma vasıtasıyla ödemeler dengesini bozarken diğer yandan maliyetleri artırarak enflasyonu yukarı çekmişti. Çin'in orta vadeli programında ihracatın yanısıra iç tüketimi de destekleyen daha dengeli bir büyüme modeline geçmesi emtia fiyatlarını aşağı çekerek bu süreci tersine çeviriyor ve Türkiye'ye bozulan dengelerini kontrol altına almak için önemli bir fırsat veriyor.
Çoğu gelişmekte olan ülkenin tersine Türkiye piyasaları dünya ekonomisinin büyümesinden çok küresel likidite ve risk iştahına duyarlı. Küresel büyümedeki yavaşlama ve petrol fiyatlarındaki sert düşüş G4 merkez bankalarının genişleyici para politikasını sürdürmesine uygun bir ortam sağlıyor.
Avrupa'nın durgunluğa girmesi, Asya ve ABD ekonomilerindeki yavaşlama ile birlikte emtia fiyatlarının düşmesi ve bölgenin görece en hızlı büyüyen ülkesi Almanya'da enflasyonun hedefin altına gerilemesi güçlü bir müdahale yapmak için Avrupa Merkez Bankası'nın elini güçlendiriyor.
Avrupa Merkez Bankası'nın Yunanistan seçimleri sonrasında işlerin kötüye gitmesi durumunda hızla devreye girerek piyasaları sakinleştireceğine inanıyoruz. Avrupa Merkez Bankası'nın hızla faiz oranlarını indireceğini, bankacılık sistemine sınırsız ve uzun vadeli fon sağlayacağını ve İ?talya, İspanya gibi sistemik risk oluşturan yüksek borçlu ülkelerin tahvillerinde alım yapacağını tahmin ediyoruz.
Avrupa borç sorununun dünya ekonomisini tehdit eden bir mali krize dönüşmesi riski karşısında ABD ekonomisinin tehdit altında olduğunu gören FED'in yeni bir miktarsal genişlemeye gitmesi gündeme gelecektir. Böyle bir senaryoda Çin'in genişleyici maliye ve para politikalarını hızla devreye alacağından kuşku duymuyoruz. Çin Merkez Bankası'nın geçtimiz hafta yaptığı sürpriz faiz indirimi bunun en iyi örneği.
Bize ayrılan yeri fazlasıyla aştığımızdan konuyu toparlayalım. Küresel büyümenin yavaşladığı, emtia fiyatlarının gerilediği, enflasyon riskinin azaldığı, mevcut konjonktürde Türkiye'nin dünya piyasalarına göre daha iyi performans göstermesini bekliyoruz. 2011 yılında G20 ülkeleri içinde en hızlı büyüyen ikinci ülke olmamıza rağmen rekor cari açık, yüksek enflasyon ve sıkı para politikası nedeniyle cezalandırılmıştık. Bu yıl tam tersini yaşayabiliriz.