Türkiye felaketle yüzleşirken dışarıda neler oluyor?
Yitip giden canlar, tarihi bir kentin neredeyse tamamen yok olması bunlar, telafisi mümkün olmayan kayıplar. Diğer yandan uzmanlar on ilde görülen yıkımın boyutlarının devasa olduğu konusunda birleşiyor. Bu yıkımı sadece şehir ve bölgesel planlama noktasında ayağa kaldırmak Cumhuriyet tarihindeki en büyük yeniden inşa çalışmalarını da beraberinde getirecek. Türkiye, şokun ardından bir toparlanma sürecine girdi ancak bu aşama aynı zamanda geçmişe yönelik sorgulamaların da arttığı bir tonda ilerleyecek gibi gözüküyor…
Büyük yıkım, Türkiye ve Suriye’nin sınırlarını aşarak özellikle depremin yaşandığı ilk hafta dış basında oldukça geniş yer buldu. Bunda elbette ki felaketin boyutu ve jeologları bile şaşkına çevirecek ölçüde farklı bir tipolojide olması etkendi ancak Batı’nın bu denli dikkat kesilmesindeki asıl özel durum Türkiye ve Suriye’de büyük yıkımlara yol açan bu depremin aynı zamanda Türkiye gibi Suriyeli mültecileri yoğun bir biçimde geçici koruma altında barındıran, Rusya-Ukrayna savaşında kilit rol üstlenen, Ortodoks ekonomi teamülünün dışında hareket eden ve seçimlerinin de çok yaklaşmış olduğu bir ülkede gerçekleşmiş olmasıydı bana göre.
Batı basınında deprem ile ilgili çıkan haberler aynı anda yoğun bir yıkımın yaşandığı Suriye ile birlikte ele alındı, acının boyutu rakam ve analizlerle ortaya konuldu, elbette ki iyi niyetli yardım çağrıları yapıldı. Takip eden günlerde bizde olduğu gibi işin mali boyutu ile ilgili değerlendirmeler yapıldı. Rakamsal boyuttaki tahminler şu an Marmara depremi ile karşılaştırılmalı yapıldığından geniş bir aralıkta ilerliyor.
Üst yapı maliyeti 25 milyar dolar ancak alt yapı ile bu rakamın 100 milyar dolara bile çıkması söz konusu. Henüz üretim üzerindeki riskler ise belirgin değil ancak umalım ki 1999 depreminden sonra turizmde görülen yüzde 40 düzeyindeki azalma bu defaki süreçte tekrarlamaz. Kendi ekonomi basınlarında elbette ki tüm dünyayı ilgilendiren ABD enflasyon verileri ile piyasalar vardı. Ocak ayı manşet enflasyon ve üretici fiyatları ABD’de düşüş trendini devam ettirse de beklentinin üstünde gelerek piyasaların yeni yılın başından bu yana Fed’e inat sürdürdüğü iyimserliği biraz zedeledi.
Artık Fed’in 2023’de bir faiz indirimi yapamayacağına herkes ikna olmuş gözüküyor. Daha önceki bir yazımda da Fed’in sıkı para politikasına karşın kolay kolay enflasyonu istenilen seviyeye getiremeyeceğini ifade etmiştim. Enflasyonu kalıcı biçimde düşürmenin önündeki en büyük engel ülkede 1969’dan bu yana görülen en düşük işsizlik seviyesi ile tüketici talebinin halen istenildiği biçimde soğumaması. Ayrıca sessiz sedasız bir biçimde güncellenen bir enflasyon sepetine de önceki ay şahit olmuştuk.
Kahvaltı endekslerine ise hiç girmek istemiyorum çünkü manşet enflasyonla ürün bazındaki gıda enflasyonu arasında aşırı bir fark var dünyanın çoğu ülkesinde olduğu gibi… ABD enflasyonunun yapışkan olması demek şu aşamada Fed’in sıkılaşma adımlarını sürdürmesi anlamına geliyor. Bu da faizin artarak güçlü bir doların ortaya çıkmasına ve varlık fiyatlarının aşağı yönlü evrilmesine neden oluyor.
Bu piyasa için kötü ama bir o kadar da gelişen ekonomilerin para birimleri açısından tehdit edici bir unsur olarak görülüyor. Batı basınından uzak kalanlar için uzunca bir süre Çin-ABD casus balonlarının gündem olduğunu bunun da UFO tartışmaları ile elbette istihbarat örgütlerini gündeme taşıdığını, AI chatbot uygulamasının akademi dünyasına vuracağı darbeden, Çin’in en büyük yatırım bankası kurucusu Bao Fan’ın kayboluşu, Rusya-Ukrayna savaşı, Çin-Tayvan-ABD üçlüsü ve önceki haftalardan gündem olan Hindenburg’un Hintli Adani’yi ters köşe yapışı ile Katar’ın eski başkanının Manchester United’a teklif verişi seçtiğim bazı başlıklardan…
Antiparantez Dünya Bankası Başkanı Malpass, görev süresinin dolmasına bir yıl kala Haziran ayında istifa edeceğini açıkladı. Konunun altında yatan asıl neden ise Trump tarafından göreve getirilen başkanın bir konuşma esnasında sonradan düzeltse de küresel iklim değişikliğinin insan eliyle olduğunu söylemeyi red etmesi. Buradan da görülecektir ki afetler doğanın insandan intikam alma aracı değil, insanın tahrip ettiği doğanın kendini koruma çabasıdır. Aynen depremin değil de kötü şehirleşme ve binaların insanları öldürdüğü gibi!