Türkiye bu anlayışla yola devam edebilir mi?
Geçen haftaki yazım “Piyasalarla inatlaşarak çıkmaza giriyoruz” başlığı ile yayınlandı. Yazının yayınlandığı gün TC Merkez Bankası(TCMB) nicedir beklenen faiz hamlesini gerçekleştirerek gösterge faizini 300 baz puan(%3) artırdı ve bu hamle Türk lirasının başıboş düşüşünü durdurdu. Piyasalarla inatlaşmanın Türkiye’yi çıkmaza sürüklediği nihayet anlaşılmış ve TCMB geç de olsa yapması gerekeni yapmıştı.
Piyasalarla inatlaşma sürecinde yaşananlardan hayli rahatsız olduğu anlaşılan Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, TCMB’nin faiz hamlesi sonrasında “piyasalarla inatlaşmayacağız” vurgusunu yapan demeçler verdi ve piyasalara güven aşılamaya çalıştı. Ancak işi kolay değildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki hafta Londra’da finans dünyasının yetkilileriyle görüşürken yaptığı şaşırtıcı açıklamalar onları Türkiye’den umut kesme noktasına getirmişti. Bu kişilere yeniden güven aşılamak kolay olmayacaktı.
Türkiye’ye güven neden kayboldu?
Bu noktaya nasıl gelindiğini açıklayabilmek için uydurmasyon komplo teorilerine başvurmaya, Türkiye’nin önünü kesmek isteyen dış mihrakların oyunlarından söz etmeye hiç gerek yok. Şimdi ortaya çıkan tablo, ekonomiyi çıkmaza sürükleyenlerin piyasalarla inatlaşmasının kaçınılmaz sonucu.
ABD’de faizlerinin artmaya başlaması ve doların güçlenmesiyle ortaya çıkan tablonun, zaten kırılgan durumda olan Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyeceği ve döviz kurları üzerinde baskı yaratacağı belliydi. Ekonomimize yön verenlerin buna karşı hazırlıklı olmaları ve önlem almaları gerekirken tam tersini yaparak ekonomiyi pompalamaya devam etmeleri ve piyasalarla inatlaşmaya kalkışmaları şimdi ortaya çıkan sonuçların doğmasına yol açtı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Londra’da katıldığı toplantıda söyledikleri ve özellikle Bloomberg TV ile yaptığı söyleşi bu süreci yeni bir boyuta taşıdı. Erdoğan’ın faizle yatıp kalkan finans dünyasının temsilcilerine faizin kötülüklerini anlatması ve Türkiye’de faizler dahil her konuda son sözü söyleyenin kendisi olduğunu vurgulaması, onu dinleyenlerin sigortalarını attırdı. Erdoğan’ın 24 Haziran’da yapılacak seçimler sonrasında sistemin tek hakimi haline geleceğini belirtmesi geleceğe dönük kaygıları daha da arttırdı.
Bilinen kırılganlıkları nedeniyle bir süreden beri dikkatle izlenmekte olan Türkiye bu olaydan sonra iyice mercek altına alındı. Ayrıntılara girildikçe mevcut durumun sürdürülemez olduğu daha iyi anlaşılıyordu. Erdoğan’ın damgasını taşıyan yönetimin ekonomideki dengesizlikleri dikkate almayacağı ve piyasaların güvenini kaybeden Türkiye’nin ciddi bir döviz krizi yaşayacağı konuşulmaya başlandı. Son yıllarda Türk lirasıyla yatırım yapmakta olan Japon yatırımcılarının satışa geçmesi de paniği artırdı.
Türk Lirası'nı çökerten “başarı” hikayesi
Bardağı bu gelişmeler taşırdı ama Türkiye ekonomisinin bugün bu noktada bulunması aslında mevcut yönetimin yıllardır çözemediği yapısal sorunlardan kaynaklanıyor. Sanayimizin yapısı, ekonomi hızlandıkça büyüyen bir cari açık doğuruyor. Cari açığın finansmanı sorun yaratıyor. Son yıllarda ucuz dolarla ve düşük dolar faiziyle borçlanan özel sektör firmalarının ihtiyaçları da buna eklenince döviz dengesini tutturmak zorlaşıyor. Bu durumdaki bir ülkenin uluslararası finans piyasalarıyla sürtüşme ya da onlara faiz dersi verme lüksü yok.
Haber Türk gazetesi yazarı Abdurrahman Yıldırım, bu çarpık yapının son 5 yılda yol açtığı bazı sonuçları ortaya koyan karşılaştırmalı verilere yer verdi önceki günkü yazısında.
Türk lirası son 5 yılda Dolar karşısında %60.4 değer kaybetmiş. Aynı dönemde Gelişen Ülkelerin paralarının Dolar karşısındaki ortalama değer kaybı ise %29.4’de kalmış.
Dünya borsalarının nabzını tutan MSCI endekslerinin son 5 yıldaki gelişimi şöyle: MSCI Dünya endeksi %36.3, MSCI Gelişmiş Ülkeler endeksi %40.7, MZCI Gelişen Ülkeler endeksi % 9.0 değer kazanmış, MSCI Türkiye endeksi ise %44.3 değer kaybetmiş son 5 yılda.
Faizi “bütün fenalıkların anası” olarak niteleyen anlayışın yönettiği Türkiye’de, tam 5 yıl önce % 6.31 olan 3 aylık TL. mevduat faizi şimdi %13.92; 5 yıl önce %5.04 olan 2 yıllık Hazine tahvili faizi şimdi %17.22; 5 yıl önce %10.67 olan ortalama tüketici kredisi faizi şimdi %18.30; 5 yıl önce %9.87 olan ticari kredi faizi şimdi %17.22.
Türkiye bu yapıyla ve bu anlayışla yola devam edebilir mi acaba? Seçimi size bırakıyorum.