‘Türkiye bir yerde tıkandı, sorunu tespit birliği şart’
Sadece bugünkü siyasal ve finansal istikrarsızlık ortamından bahsetmiyoruz... Sorunumuz daha derinlere iniyor. Sizi biraz daha geniş vizyonla, günlük ortamdan sıyrılarak, farklı düşünmeye davet ediyorum. Yarın yapılacak, 13. Sanayi Kongresi öncesi İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan ile bunları konuştuk. Bahçıvan, “Türkiye tıkandı ve sorunu çözmek için teşhis mutabakatı şart...” diyor.
Son yıllarda düzenlenen birçok kongre ve konferansın farklı bir şey ortaya koyamaması beni gerçekten üzüyor. O yüzden İSO’nun geçen yıl başlattığı, yarın yapılacak kongreyle devam edeceği ‘konsepti’ önemsiyorum... Finlandiya eğitim modeli, sanatçılar, oyuncular hatta Prof. Ali Nesin bile var... Konusu, ‘Vasatlıktan Çıkış İçin İnsan ve Kültür’ İçeriği enine boyuna değerlendirmeyeceğim. Beni ilgilendiren birilerinin “farklı düşünmeyi” teşvik etmesi. Çözümü, ilhamı ve heyecanı yakalamak gerekli. Siyasi, ekonomik, toplumsal sorunlarımızın içinden çıkamayacağız yoksa... Evet İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın da altını çizdiği gibi, kritik ve tehlikeli bir noktaya geldik. Nasıl bir ülke olacağız? Vasatlar kategorisinde, sorunlarını kanıksamış umutsuz bir ülke mi, yoksa geleceğe yönelik çemberi kıran bir ülke mi? Lütfen farklı düşünelim... Hatta aykırı düşünmemiz, ilham yaratmamız gerekiyor. Eğitim modelinden başlayarak tüm yapıyı, değiştirmemiz gerekiyor. Benim de pek çok defa yazdığım, bizi kemiren ‘vasatlıktan’ kurtulalım... Erdal Bahçıvan ile yaptığım sohbeti bu açıdan, her zaman yazdığım şekilden farklı bir tarzda karşılıklı görüş alışverişi şeklinde aktarmaya çalışacağım...
‘BÜTÜNSEL DÖNÜŞÜM ÖNEMLİ’
Konu şu ki; spordaki başarısızlıkla, inovasyondaki eksiklik ya da ekonomik istikrarsızlığın sebebi aynı… Ama bunun şöyle bir pozitif tarafı da var. Temeli değiştirirsen hepsini de birden düzeltmiş oluyorsun…
İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan ile konuya buradan başladık...
Her alanda bir vasatlıktan söz edebiliriz galiba... Görüntü bu açıdan bakınca hiç iyi görünmüyor bana...
Artık tek başlı bir başarı hikâyesi yok dünyada. Bugün baktığınız zaman tek bir konuyu çözmüş de diğerlerini idare etmiş ülke yok. Ekosistem mantığıyla doğru şeyleri yaptığınızda, hücrenin tüm birimlerini güçlendiriyor. Yani orada bir şeyi başardığınız zaman zaten mutlaka öteki alana da bir şekilde sirayet ediyor. Dünyadaki sıralamalara bakın, her türlü konuda ilk 25-30’a giren ülkeler hemen hemen aynı. Yani ilk 10’da olup da bir başka konuda 90’ıncı olan, 100’üncü olan yok.
Bir ülke sporda, kültürde, sanatta hatta trafiğin düzeninde, bunlardan herhangi birinde 15’inci ise diğerinde 23’üncü. Ama 80’inci değil. Onun için bu tam bir hücre yapısı gibi... Sağlıklı yapı varsa o sizin diğer tüm katmanlarınıza da aynı şekilde etki yapıyor. Ve bu giderek daha da güçleniyor. Ya da tam tersi tabii...
HER ŞEY İNSAN İLE BAŞLIYOR
Toplumsal bir dönüşümden bahsetmeliyiz diye düşünüyorum o zaman...
Şimdi tabii, her şey insan. Yani biz de zaten insanı çözmeden, insanın farkındalığını ortaya çıkarmadan ne sanayinin ne Türkiye ekonomisinin ne de Türkiye’nin bütünsel kalkınma dediğimiz yapısının gelişmeyeceğinden yola çıkarak hareket ediyoruz. Yani geçen sene çok güzel bir söylem ortaya çıktı: Bütünsel Kalkınma. Bütünsel kalkınmayı da oluşturacak olan en temel öğe, insanımızın dolayısıyla eğitim sisteminin dönüştürülmesi. Maalesef mevcut eğitim sistemiyle Türkiye’nin çok övündüğümüz, demografik şansımız diye gördüğümüz insan altyapımızın, bizi arzu ettiğimiz seviyeye çıkarabilmesi çok kolay gözükmüyor.
Türkiye’de toplumsal dönüşümü eğitimle sağlamak, kalkınmayı gerçekleştirmek için kamuda hızlı bir dönüşüm ve değişimi nasıl sağlamak lazım?
Mevcut bürokratik anlayışla, mevcut bürokratik performans mantığıyla Türkiye’nin rekabet gücünü oluşturması çok zor. Yani bugün ülkenin büyümesi noktasında belirlenen hedefin üç tane sac ayağı var. Birincisi siyasetçi, ikincisi özel sektör, üçüncüsü kamu-bürokrasi...
Bunları birlikte başaramadığınız zaman, eğitim sisteminizi siz rekabet unsurlu bir modele dönüştüremediğiniz zaman ne yaparsanız yapın bir yere gitmeniz mümkün değil. Siyasetçinin çok yorulduğunu söylüyoruz. Niye Türkiye’de siyasetçi çok yoruluyor? Çünkü siyasetçi bir yerde tıkanan veya kendisiyle özel sektörü arasındaki hızı yeteri kadar kavrayamamış olan bürokratın sübvansiyonu ya da sürekli katalizörü olarak çalışma noktasına geliyor. Yani bir yerde siyasetçinin en temel görevi vizyon koymaktan daha öteye özel sektörle birlikte paylaşmış olduğu vizyonun çözümü noktasında aksayan bürokratik anlayışı çözmeye yönelik bir efor harcamaya doğru gidiyor. Bu sürdürülebilir bir model değil.
BİR YIL SÜRECEK TIKANMA DEĞİL
Bizim toplumsal olarak bir düşünce devrimi, dönüşüm devrimi yaratmamız gerekiyor. Ben böyle tanımlıyorum sizin söylediklerinizi...
Evet ve kamunun da kesinlikle içinde olduğu bir dönüşüm... Yani o gelişime yapının tüm hücreleri nasıl ayak uyduracak, model nasıl sağlıklı oturacak hem felsefi hem de organizasyonel değişime ihtiyacı var Türkiye’nin.
Peki, o zaman sizce geleceğe dönük olarak bunu nereden başlatmak lazım?
Mevcut durumla ilgili herkesin artık teşhis mutabakatını sağlaması gerekiyor. Şu anda işte kimisi orta gelir tuzağı diyor, kimisi teknoloji tuzağı diyor. Buna farklı farklı isimler konabilir ama önemli olan nihayetinde Türkiye gelip bir yerde tıkandı. Bunu kabul etmemiz lazım. Şu anda Türkiye 2002-2011 arasında, hakikaten dünyanın gıptayla izlediği bir gelişme yaşadı, bir ekonomik büyüme yaşadı. Yüzde 5 ile 8 arasında bir büyüme, gelirimiz 200 milyar dolardan 800 milyar dolara çıktı. Bunların hepsi güzel ve alkışlanacak bir başarıydı. Siyasi istikrar ve finansal istikrarın beraberinde geldi bunlar... Ama görüyoruz ki son 3-4 yıldan beri artık bir tıkanma var. Yani bunun bir yıllık bir tıkanma olmadığı da çok net belli. Artık bir yerde dönüp duruyoruz.
‘YENİ BİR HİKAYE YAZMAMIZ LAZIM’
Belki tamamen yerli sanayiyi kaybedeceğiz, sadece bir pazar haline geleceğiz, gibi geliyor bana eğer böyle devam edersek...
Türkiye ya bununla yaşamayı kabul edecek, yıllık yüzde 2-2.5’luk bir büyüme...Cari açığı kabullenen bir yapı... Sanayiden, yüksek teknolojiden kopmuş olan bir toplum. Bir vasatlık yani... Vasatlık bu... Ya da diyeceğiz ki; yok artık bu model görevini bitirdi. Bize yeni bir hikaye lazım. Bizi 20-25 bin dolarlara, Türkiye’yi gerçek anlamda ‘şampiyonlar ligi’ne taşıyacak olan hikaye budur... Zaten toplum bunda mutabakat sağlayıp, ‘şampiyonlar ligi’ne çıkarma noktasındaki kararını verdiği zaman bu oyun başka bir oyuna dönüşür. İşte bunun için de burada ciddi bir mutabakat gerekiyor. Onun için naçizane, kendimiz adına bu mutabakatın güçlenmesi noktasında bir davetiye çıkarmak istiyoruz ve bunun olmasını da imkân dışı bir şey olarak görmüyoruz. Umudumuz var ki zaten böyle bir heyecanla toplumu böyle bir mutabakata davet ediyoruz. İnşallah bu davetimiz toplumsal bir mutabakat kabulü görüp de diğer katmanlarında da bir heyecan yaratır. Kararlı olduğumuz zaman bu işlerin artık 20-30 sene filan süreceğini düşünmüyorum. Yani kararlı olursak bunlar 5-10 senede zaten kendilerini ortaya koyabilecek olan imkânları da sunacaktır ki Türk insanına güvenmek için endişeli olmamamız lazım.
Bugün örneğin Türkiye’nin bir sanayi stratejisi yok. En basitinden buradan başlayalım desek en azından? Buradan ihtiyaç olan eğitimlere yönelmek doğru olacaktır...
Zaten eğitim stratejimiz yok. İnsanın öyle garipsediği örnekler görüyoruz ki. Şimdi tabii Finlandiya’nın en önemli başarısı öğretmen kalitesi... İncelediğimiz örnekler içinde hakikaten öğretmen kalitesinin yüksekliği önemli. Yani şimdi Türkiye’de, bir edebiyat öğretmeni okulunu bitirmiş olan bir genç 5 yıldan beri öğretmen olmak için sıra bekliyor. Düşünebiliyor musunuz? Ve siz hâlâ her sene edebiyat fakültesine binlerce öğrenci alıyorsunuz...
‘PARTİ HEDEFLERİ HEP İÇSEL’
Seçime yaklaşıyoruz, partilerin seçim beyannamelerinde ekonomi yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün artık benim dünya sıralamasında asıl temelde çözmem gereken noktalara ne kadar katkı sağlayacaklar bu önemli. İşte 21 tane gösterge var. İnovasyon ölçeğiniz var, altyapı ölçeğiniz var, hukuk ülkesi olma özelliğiniz var, eğitim kaliteniz var... Yani asıl bunlar ön plana çıkmalı. Bugün artık Türkiye’yi yönetecek olan aday, tüm siyasetçilerin hedef göstermesi gereken, ben görev süremin sonunda Türkiye’yi dünya klasmanındaki şu, şu, şu noktalarda şuradan şuraya taşıyacağım. Yani 50 ise 40’a çıkaracağım, 38’e çıkaracağım. 60’sa 39’a çıkaracağım. Yani dünya liginde biz performans boyutumuzu ortaya koyacak birtakım somut hedefler ki bunların hepsinin çok kıymetli çalışmaları var. Yani bunlarla ilgili hedeflerdir. Küçük ya da büyük somut hedef önemli... Türkiye için anlam taşıyacak olan bu artık. Ama ne yazık ki hiçbir siyasi partide böyle bir boyut göremiyorum. Hâlâ hedefler, hep çok içsel.
‘FİNANSA ÇOK FAZLA TAKILIYORUZ’
İş dünyasında da teknolojiye, markaya, sürdürülebilirliğe yatırım yeterince önemsenmiyor...
Çünkü nihayetinde sizin o eforunuzu açmayan, size o bütünsel bakış açısını oluşturmayan bir ekosistemin içinde olduğunuz zaman bir yerden sonra artık motivasyonunuzda ciddi anlamda bir törpülenme başlıyor. Ve son 4-5 yıldır ruh hali ne yazık ki bu... Bu ruh halinin içinde de ancak sadece mevcudu mümkün olduğu kadar koruyabilen, belli bir ölçüde onu geliştirebilen bir yapıdayız.
Ben bugün günlük hareketlerden konuşmak istemiyorum... Ama sizin eklemek istediğiniz bir şey olur mu?
Yarın Türkiye’ye 5 milyar dolar para girer, dolar 2.80’e düşer. Yani para oyunlarıyla, finans oyunlarıyla tamam, günü çok güzel kurtarıyorsunuz da yani o edebiyat fakültesindeki öğrencinin sorununu çözemiyorsunuz. Temel olay o. Yani üniversitedeki çocuğun hayalini olumlu hale getirmektir olay... Finansa çok takılıyoruz. Yani günlük hayatın bir parçası olarak en önemli söyleyebileceğimiz o... Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da sorunu aslında. Yani finans oyunları dünyadaki reel ekonominin çok önüne geçti.