Türkiye algısı bu kadar bozulmamalıydı
Türkiye’nin bir yıl vadeli kredi risk primi son otuz günde yüzde 190, beş yıl vadeli kredi risk primi yüzde 70 arttı. Bu risk primi, bir nevi Türkiye’nin borcunu ödememe riskini gösteriyor. Piyasa profesyonelleri genelde beş yıl vadeli risk primini takip ediyor. Piyasanın kısa vadeli bakışını anlama açısından ben bir yıl vadeyi izliyorum. Son dönemde ‘‘Türkiye borçlarını ödeyemeyecek. Temerrüde düşecek’’ safsatası sıkça dillendirildiği için bir yıl vadeli riskin fiyatlaması sertçe yapılıyor.
Türkiye borçlarını her zaman ödedi. Osmanlı’dan kalan borçları Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar üstlendi. Devlet 1994’teki ekonomik krizde bırakın borç yapılandırmasına gitmeyi, özel sektörün borçlarını üzerine aldı. 2001’de yaşanan büyük krizde 22 banka battı. Finansal sistem çöktü.
Buna rağmen Rusya gibi, Brezilya gibi, Arjantin gibi temerrüde düşmedik. Ama piyasa mekanizması farklı çalışıyor. Geçmişe değil, geleceğe bakıyor. Merkez Bankasının toplam 500 baz puanlık faiz artışına rağmen döviz kurlarını düşüremedik. Dünya borsalarıyla birlikte hareket eden bir borsa endeksimiz vardı. Global piyasalarda risk alma iştahı pek bozulmamasına rağmen, endeksimiz son 15 günde yüzde 13 düştü. Hisse senedi fiyatları işletmelerin karlarının artacağı beklentisiyle yükselir. Yılın ikinci yarısında ekonomik büyümenin düşeceği öngörüsüyle hisse senetlerine ceza kesiliyor. Türkiye 10 yıllık tahvil faizi dün yüzde 17.71’e kadar yükseldi. Uzun vadeli tahvil faizi ile enflasyon beklentileri arasında güçlü bir ilişki olur. Enflasyon oranı artarken, tahvil yatırımcıları satın alma güçlerinin erimemesi için daha fazla getiri yani faiz talep ederler. Enflasyon oranını tahmin etmek zaten zordur. Dolar kurunun ne olacağını öngörmek mümkün olmadığı için enflasyon tahminlerinin de önemi kalmadı. Türkiye algısının bu kadar bozulmasına izin verilmemeliydi.
Seçimden sonra kim gelirse gelsin politik ve ekonomik açıdan işi zordur. Komşularımızla, AB ve ABD ile ilişkilerin rayına oturtulması elzemdir. Finansal piyasalara ilmek ilmek güven dokumak gerekiyor. Başta Merkez Bankası olmak üzere, BDDK ve SPK gibi kurumların işlerine karışılmamalıdır. Dış politikadaki dengenin nasıl kurulacağını bilemiyorum. Ancak yazılarımda defalarca kez vurguladığım gibi finansal sistemin daha fazla baskıyı kaldıramayacağı açıktır. Londra’da fon yöneticilerine faiz konusunda deyim yerindeyse rest çekildi. Onlar da resti gördüler. USD/TL paritesi "5" seviyesine dayandı. Merkez Bankası geç de olsa hamle yaptı. Tabii güven duygusu öylesine zedelendi ki kur tarafında durumu toparlayamıyoruz. Seçilecek olan kişinin bundan sonra piyasalarla gereksiz bir gerginlik yaratabileceğine inanmıyorum. Dış piyasalar açısından karamsar değilim. Seçim sonrasında evimizi yeter ki derli toplu tutalım.