Türkiye-ABD ilişkilerinde Suriye çıkmazı

Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA
Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA DIŞ POLİTİKANALİZ [email protected]

Trump’ın ikinci döneminde Türkiye ile olan ilişkisinin nasıl şekilleneceği, 20 Ocak’ta­ki yemin törenine kadar bolca tartışılacak. Bu dönemde dikkatimi çeken konu, bölgenin ve Türkiye-ABD ilişkilerinin ABD-İsrail ilişkisi üzerinden okunmaya çalışılıyor olması. Tele­vizyonlardaki yorumcuların çoğunluğu ile ga­zetelerdeki dış politika yazılarının büyük kısmı, ısrarla ABD-İsrail stratejilerini merkeze alan bir görüş birliğindeler. Bu merkezi tarif ederken ABD-İsrail ikilisinin ortaya koyduğu stratejile­ri mutlak alan bir anlayış hâkim.

Bu bakış bizi kısır bir döngüye sokar ki, poli­tika yapıcıların bu hataya düşmeyeceğini umu­yorum. Keza böyle bir yaklaşımla medeniyet beşiği olmuş, imparatorluk devamı olan Türki­ye, İran, Çin, Rusya gibi bölgede etkin olan ve strateji üretmede kuvvetli ülkeler göz ardı edil­miş olur. Başka bir değişle bu ülkeler yalnızca ABD-İsrail stratejilerine karşı strateji üreten olarak görülür ki, bu doğru bir yaklaşım olmaz.

ABD Başkanının kim olduğu önemli değil

Seçim öncesi Trump ya da Harris kimin seçil­diğinin Türkiye’ye yönelik ABD politikalarında çok fazla bir değişim yaratmayacağı, ancak ileti­şim konusunda Trump’ın daha uygun bir profile sahip olduğu düşüncesindeydim. Bu düşüncem­de bir değişiklik olmadı.

Trump, 2018 yılı sonunda “Suriye’deki ABD askerlerini tamamen çekme” talimatı verdi. Bu karar Washington’da siyasi çalkantıya yol aç­tı. Dönemin Savunma Bakanı Jim Mattis ve DEAŞ’la Mücadele Özel Temsilcisi Brett Mc­Gurk istifa ettiler. Hemen sonrasında çekilme­nin hızlı olmayacağı açıklandı ve çekilme süreci durduruldu.

Bu dönemde ABD ile Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge çalışmaları başladı ancak bir so­nuca ulaşmadı. Türkiye’nin, Barış Pınarı Ha­rekatı’nda Trump, harekât alanında bulunan ABD askerlerini çekti. Tüm bu süreçler yaşan­sa da Trump döneminde Suriye’den çekilme gerçekleşmedi.

Sınırımızda konvansiyonel ordu kuruldu

Suriye’nin bu hale gelmesinin baş mimarı Bi­den döneminde ise çekilmeyi bırakın destek daha da arttı. Bugün PKK terör örgütünün Su­riye uzantısı, ABD desteğiyle konvansiyonel bir ordu seviyesine yaklaşmış durumda. ABD des­teği, örgütü ABD dışındaki bir gücün etkisine kapalı hale getirdi.

Trump’ın ikinci döneminde daha kuvvetli bir başkan profilinin ortaya çıkma ihtima­li, PYD-YPG’nin geleceğini ekibinden ziya­de Trump’ın kararlarına bağlı kılabilir. Nite­kim ABD basınında yapılan bazı analizlerde Trump’ın Suriye politikasında Türkiye’nin is­tediği bazı değişikler yapabileceği yazılıyor.

ABD, bölgeden çekilme kararı alması halinde, bölgedeki boşluğu dolduracak bir aktöre ihtiyaç duyacak. Bu aktör Türkiye mi olacak? İşte burada büyük sorular ortaya çıkıyor.

Obama yönetimi PYD/YPG’yi Türkiye’ye sunarken “bunlar şehirli, dağlıları (Kan­dil) beraber yok edelim, siz şehirlileri muhatap alın” söyleminde bulunmuştu. Aynı durum ile tekrar karşılaşabiliriz ki bu durum, Su­riye’nin toprak bütünlüğünü savunmamızla da ters düşer.

Bunun yanında Türkiye’nin askeri kontro­lü karşılığında sınır değişikliği konusunda da analizler dikkat çekiyor. Bu kabul edilemez bir durumdur. “Daha büyük olacağım derken küçülmekle” karşı karşıya kalırız.

Diğer yandan ABD tarafından konvansiyo­nel bir ordu seviyesine getirilmiş YPG/PYD, İsrail’in bölgedeki güvenliği için bir kara gücü niteliğinde. DAEŞ ile mücadele bahanesi altın­da İsrail’in kara gücü haline getirilecek bu güç, İsrail’e bölgede her istediğini yapma imkânı tanıyacak. Bugünlerde Batı basınında giderek yoğunlaşan DAEŞ tekrar kuvvetleniyor görün­tüleri, DAEŞ’in tekrar piyasaya sürüleceğine işaret gibi.

Bu duruma belki de tek engel, yapacağımız bir harekât olur. Tabii ki harekâtın kapsamı ve büyüklüğü, bu projeyi engelleyebilecek nitelik­te olmalı. Diğer yandan Türkiye, ABD’yi zorla­yabilmek için Şam yönetimi ve Rusya ile Suri­ye özelinde daha açık ve kapsamlı bir diplomasi yürütmek zorunda.

Uzun lafın kısası, zor bir döneme giriyoruz. Bence tahmin etmesi kolay üç konu var. İlki ABD destekli terörist yapının Türkiye›nin ülke bütünlüğüne açık bir tehdit ve ontolojik bir güvenlik sorunu olduğu; ikincisi ABD’nin Rus­ya ve İran Suriye’de bulunduğu müddetçe çekil­meyeceği; sonuncusu ise Türkiye-ABD ilişkile­rinin ABD’nin YPG-PYD ile ilişkisi devam ettiği müddetçe güven temeline oturamayacağı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Trump’ın yeni dönemi 22 Kasım 2024
Ortak Türk Alfabesi 19 Eylül 2024