Türkiye-AB ilişkilerinin Müslüman dünyada yansımaları

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği, felsefi olarak Türkiye ile Avrupa Birliği arasında yürütülen müzakerelerin ötesinde bir anlam taşıyor. AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler, AB üyesi ülkelerin yanı sıra, Müslüman dünyanın da yakından takip ettiği bir konu. Açık Toplum Vakfı da bu kapsamda AB-Türkiye ilişkilerinin Müslüman dünyadaki yansımalarını dikkate alan bir çalışma gerçekleştirmiş.

Türkiye-AB İlişkisinin Müslüman Dünyadaki Yansımaları başlıklı çalışmada, El Cezire Televizyonu'nun Türkiye Temsilcisi Yusuf El Şerif ve Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Samir Salha AB-Türkiye ilişkilerinin Arap medyasında nasıl ele alındığını yansıtırken, Pakistan Lahor Üniversitesi'nden Resul Bakhsh Rais de Güney Asya'daki tartışmaları değerlendiriyor. Çalışmada yer alan makaleler Müslüman dünyanın, Avrupa modernitesinin büyük, açık, kapsayıcı, bütünleştirici ve liyakate dayanan bir proje mi, yoksa kapalı, dışlayıcı, ayrıştırıcı bir proje mi olduğuna karar vermesinde, Türkiye'nin AB deneyiminin belirleyici olacağını gösteriyor.

Makalelerin tamamına bakıldığında, Müslüman dünyasının özelikle AKP hükümeti ile birlikte Türkiye-AB ilişkilerine daha ciddi bir şekilde bakmaya başladıkları dikkat çekiyor.

Ortaya çıkan sonuç, AB'nin, Türkiye ile müzakereleri keyfi bir şekilde askıya alması durumunda, sadece Türk kamuoyunun değil, daha kritik bir izleyici grubunun da AB hakkında son derece olumsuz bir yargıya varacak olması.

Yani "Filistin meselesi Müslüman dünyanın ABD'yi algıladığı ana prizma olduğu gibi, AB'nin Türkiye'ye karşı tavrı da, Müslüman dünyanın Avrupa Birliği'ni değerlendirdiği ana prizmaya dönüşebilecek."

İşte çalışmada yer verilen bazı makaleler ve bu makalelere yapılan yorumlardan satır araları:

· "Türkiye yirmili yıllardan beri her alanda derinlemesine bir Batılılaşma hamlesine gömülmüş durumdadır. Hatta 1923'ten bu yana Türkler'in birçoğuna göre, Batı seçeneği alternatifsiz hale gelmiştir diyebiliriz. Bu yöneliş, değiştirilmesi neredeyse imkânsız bir ideoloji halini almış bulunmaktadır. Peş peşe gelen Türk hükümetleri idari, siyasi, iktisadi ve sosyal kurumlarını Batı toplumlarından ilham alarak oluşturma çabası içinde olmuşlardır."

· "Türkiye'nin, siyasi elitinin ve hatta askeri elitinin de kabul ettiği Avrupa seçeneğine bu yöneliş hiç yoktan ortaya çıkmamıştır; Mısırlı yazar Fahmi Howeydi'nin ifade ettiği gibi, Cumhuriyet'in başlangıcında Atatürk'ün net bir şekilde ortaya koymuş olduğu tercihe ve belirli bir konuma dayanmaktadır. Atatürk şöyle demişti: 'Yeni Türk neslinin yetiştirilmesi gereken medeniyet, içerik ve şekil bakımından Avrupa medeniyetidir. Çünkü ortada tek bir medeniyet vardır. O da Avrupa medeniyetidir. Dünya uluslarının hepsi, kendilerine hayat hakkı ve itibar sağlamak için Avrupa medeniyetinden ilham almaya mecburdurlar".

· "AB - Türkiye ilişkileri sürecine genel olarak bakıldığında şu gerçeği görmek gerekiyor: Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği konusu, hâlâ hem Avrupalılar hem de Türkler arasında bir tartışma konusudur. Her iki taraftan da destekleyenler vardır, bunlar Ankara'nın, Avrupa ile İslam alemi arasında yakınlaşma ve diyalog için önemli bir köprü olduğunu kabul etmektedirler. Diğer yandan karşı çıkanlar ise bunun Avrupa Birliği projesine olumsuz etkilerinin olacağı uyarısını yapmaktadır. Burada bir gerçeği kabul etmemiz gerekir ki, Türkiye ile olan görüşmeler aday ülkeler arasında şimdiye kadar yapılan görüşmelerin en zor olanıdır. Bunun birçok sebebi olmakla beraber, en önemlisi Avrupa kamuoyunun Türkiye'nin Avrupa kulübüne girmesine karşı gösterdiği güçlü muhalefettir.

· "Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin reddedilmesi hem İslam dünyasında hem de Batı'da dini ve milliyetçi akımları körüklemek demektir. Çünkü Avrupalı bir Türkiye, İslam ve Arap dünyasının Batı dünyasına açılan kapısı demektir. Dünya ulusları arasında kültür ve uygarlık alışverişini artıracaktır. Bu durumda Avrupa ile komşu olacağız ve uluslarımızın hayrına olan uygar kavramları öğrenebileceğiz, böylece de dünyaya barış ve güven gelecektir".

· 17 Aralık kararını yorumlayan Arap basını iki nokta üzerinde birleşiyor: Birincisi Avrupa Birliği'nin bu kararından duyulan sevinç ve kararın alkışlanmasıdır. Bu noktada Arap dünyasındaki hayranlık zirve noktasına ulaşmıştır. İkincisi ise 11 Eylül olaylarından ve medeniyetler çatışması teorisinden sonra ortaya çıkan Batı ve İslam dünyası arasındaki gerginliğin hafiflemesinde önemli etkisi olacağından dolayı alkışlamışlardır.

· Türkiye'nin Avrupa'nın engellemesi olmaksızın üyelik yolunda ilerlemesinin hem İslam dünyasında hem de Avrupa'da dini radikalizmin yok olmasına olumlu ve önemli katkısının olacağı muhakkaktır. Bu aynı zamanda medeniyetler çatışması teorisine ve İslam'ı terörizm ile suçlamaya karşı verilmiş en güzel cevap da olacaktır. Diğer yandan İslamcıların Avrupa'yı, maziyi hortlatmaya çalışan ve haçlı seferleri yürüten bir Hıristiyan kulübü olarak görmelerine de bir cevap olacaktır. Bu noktada açıkça belirtmek gerekir ki, Avrupa'nın Türkiye'ye karşı tutumu Arap ve Müslüman vatandaşların zihinlerinde de büyük ölçüde Avrupa meselesi aydınlanmış olacaktır.

· Bugünü ve Arap kamuoyunun Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecine bugünkü bakışını özetlememiz gerekirse, şunu söyleyebiliriz, Arap basının geneli Türkiye'nin uygulamakta olduğu reformları takdir etmektedirler ve Türkiye'nin hayata geçirdiği siyasi reformların Türkiye'yi bir Hıristiyan ülkesi yapmadığının ve Müslüman Türk halkının kimliğini bozmadığının farkındadırlar. Buna karşı Arap basını Avrupa Birliği'ne güvenmediğini de saklamıyor. Türkiye'nin üyeliği konusunda Avrupa Birliği'ni ağırdan almak ve oyalamakla suçluyor.

· Makaleler Türkiye'nin birlik dışında kalması halinde Türkiye'nin kaybeden ülke olmayacağını vurgulamaktadır. Çünkü Türkiye siyasi ve ekonomik olarak çok büyük ve önemli bir kalkınma sağlamıştır ve Ortadoğu'nun kucağı Türkiye'ye her zaman açıktır.

· En büyük ümit, Avrupa'nın kendisini, ortak bir toplumsal ve siyasal zemini paylaşan pek çok dinin, etnisitenin ve ırkın bir arada varolduğu çok kültürlü bir kıta olarak yeniden tanımlayabilmesi yönündedir. Pakistanlı ve Hintli Müslüman entelektüeller,Türkiye'nin daha şimdiden hatırı sayılır kazançlar elde ettiğini ve üyelik müzakereleri sonsuza dek sürse bile kazanmaya devam edebileceğini savunurken, bir yandan da eğer Türkiye topluluğa girmeyi başaramazsa, bunda onun Müslüman kimliğinin bir faktör olacağını düşünmektedirler.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar