Türk Ticaret Kanunu'nun fatura maddesinin günün şartlarına uygulanm

Rüknettin KUMKALE
Rüknettin KUMKALE rkumkale.ymm@gmail.com

Yeni Türk Ticaret Kanunu'nda Faturayı konu eden 21. madde ile, eski yürürlükte bulunan hükümlere bir yenilik getirilmemiştir.  Halbuki, gelişen ticari hayat, teamüller ve yargı kararları ile halen boşlukları doldurulmuş ancak Yasa maddesine yansımamış bir düzen bulunmaktadır.  

Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun "Fatura ve Teyit Mektubu" başlıklı 21. maddesi eski 6762 sayılı TTK'nın aynı başlıklı 23. maddesinin günümüz Türkçesine göre düzenlenmesi ile oluşturulmuştur. Bu husus gerekçede de ifade edilmektedir.

Daha açık bir ifade ile Yeni Ticaret Kanunu'ndaki Fatura ile ilgili hükümler aynen korunmuş, sadece yeni metinin 3. Fıkrasına getirilen elektronik ortamın gelişmesine uygun hükümler dışında bir yenilik getirilmemiştir.

6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanunu'nun "Fatura ve Teyit Mektubu" başlıklı 23. maddesinin gerekçesinde "Tasarının 23'üncü maddesi, Ticaret Kanunu'nun 684, 695'inci maddelerini birleştirerek bir taraftan fatura vermek mükellefiyetini, diğer taraftan alınan bir faturaya karşı kısa bir müddet içinde itiraz edilmezse münderecatının kabul edilmiş sayılacağı ve aynı prensibin de teyit mektubu hakkında cari olduğu hususunu bugünkü kanun ve ticaret hayatına uygun bir şekilde tanzim etmektedir" ifadeleri bulunmaktadır.

Halbuki, Prof. Dr. Hirsch tarafından hazırlanan Türk Ticaret Kanunu'nun kabul edildiği 1956 yılından bu yana ticari hayatımız devamlı gelişme göstermiştir.

Fatura, genel tanımıyla, müşteri ile satıcı arasında meydana gelen ticari ilişkiyi belgelendirmeye yarayan bir araçtır.

Fatura, sadece Türk Ticaret Kanunu ile değil Vergi Usul Kanunu ile de kaideleri belirtilen bir belge niteliğindedir. Bu nedenle de Ticaret Kanunu'ndaki fatura ile ilgili hükümlerin genel olarak ticari hayatımızda uygulanan bütün mevzuat ve teamüllere cevap verecek nitelikte olması gerekmektedir.

Bugün, uzun zamandır uygulanan, aksaklıkların, fiilen yaşanmış boşlukların, gerek günlük hayatta kabul edilen teamüller, gerekse Yüksek Yargı Kararları ile doldurulmuş bir düzen bulunmaktadır.

O halde bize düşen, gelecek nesillere sorunsuz hükümler bırakmaktan başka bir şey değildir.

Özellikle ticari hayatın olmazsa olmazı niteliğinde olan "Fatura" ile ilgili düzenin eksiksiz olarak sonuçlandırılması gerekmektedir.

a) Fatura, taraflar arasındaki ticari ilişkiyi belgelendiriyor olmasından dolayı, mal ya da hizmet satışında bulunan tarafından düzenlenmesi şart olan bir belgedir. Oysa Kanun'un 21. maddesinin 1. fıkrasında bu zorunluluk 6762 sayılı Yasa'daki gibi "…. diğer tarafın, kendisine bir faturanın verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bununda faturada gösterilmesini isteyebilir" hükmü ile sanki müşterinin isteğine bağlı olarak düzenlenebilecek bir belge olarak ifadesini bulmuştur.

Bu tanımlama, Eski Türk Ticaret Kanunu'nun kabul edildiği 1956'da belki kabullenilebilecek bir ifade olabilirdi.

Ancak Fatura, Türkiye şartlarında isteğe bağlı olarak düzenlenebilecek bir belge değildir. Her ne kadar bu konuda bir tartışma bulunmuyorsa da, Kanun maddesi olarak bu hususun kesin bir ifade ile belirtilmesi muhakkak ki olumlu olacaktı.

b) Ticari hayatımızda halâ açık/kapalı fatura tartışması süre gelmektedir. Fatura düzenleyen mükellefler yılların verdiği alışkanlık ile bedelini almasalar dahi imzalarını faturanın altına atmakta, dolayısıyla kapalı fatura düzenlemektedirler. Mahkemelerde taraflar kapalı kesilmiş olan bir faturanın aslında parasını almadıklarını iddia etmekte ve bu durumu çeşitli şekillerde ispat etmeye çalışmaktadırlar. Özellikle işletme defteri tutan mükellefler bunu fazlası ile yapmaktadırlar.

Düzenlenmiş olan bir faturanın bedelinin ödenmiş olup olmadığının faturanın üzerinde nasıl gösterileceği 6762 sayılı Kanun'un 23. maddesinde belirtilmediği gibi, yeni kanunda da açıklık sağlanmamıştır.

Mahkemeleri bu gereksiz tartışmalardan, mükellefler arasında oluşan bu anlaşmazlıktan bir Yasa hükmü ile kurtarmak, fatura alan ve veren açısından da ödeme konusuna açıklık getirmek zorunludur.

Ticari hayatımızda bir faturanın ödenmiş olup olmadığının belli edilmesi ile ilgili hükümler Ankara Ticaret Odası'nın 21.11.1948 tarih ve 6 no.lu teamül kararına dayanmaktadır.
Ankara Ticaret Odası tarafından alınan teamül kararının özeti aşağıya çıkarılmıştır.

"Ticarethane tarafından satışı yapılan mallara ait fatura muhteviyatı alıcı tarafından ödendiğinde, bayi tarafından faturanın altına damga pulu yapıştırılarak tarih, ticarethane klişe ve mührü ile birlikte selahiyattar olan tarafından imza edilerek pul iptal olunur. Bu şekildeki faturaya bedeli alınmış (kapanmış, akide edilmiş) fatura denir. Bedeli alınmıştır kaydını ihtiva etmeyen faturada damga pulu üzerine ticarethane klişe veya mührü ve selahiyetli olanın imzası mevcut olduğu takdirde, bu kaydın mevcut olmaması bir hüküm ifade etmez. Yani fatura bedeli ödenmiş, akide edilmiş sayılır."

Ankara Ticaret Odası tarafından alınan bu karar ile açık/kapalı fatura konusunda bir teamül oluşmuştur. 

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul Ticaret Odası'na hitaben yazılan 03.Nisan.2009 tarih ve 1879 sayılı yazıda  " Bilindiği üzere Türk Ticaret Kanununda " açık fatura" ve "kapalı fatura" konuları hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kavramlar "ticari örf ve adet" hukukunun gelişimiyle doğmuştur. Buna göre peşin olan satışlarla veresiye satışları birbirinden ayırt etmek üzere başlatılan "açık fatura" ve "kapalı fatura" uygulamaları zaman içerisinde bir örf ve adet kuralı halini almıştır.

Bu kapsamda, Bakanlığımıza yapılan başvurularda; açık faturadan fatura bedelinin ödenmediği, kapalı faturadan ise; fatura bedelinin ödendiği anlaşılması gerektiği hususlarında örf ve adet talepleri Bakanlığımızca uygun görülmüştür. Nitekim, Yargıtay'ın bir çok kararında açık fatura – kapalı fatura kavramı kabul edilmiş, açık faturanın bedelinin ödenmediğine, kapalı faturanın da bedelinin ödendiğine karine teşkil edeceği görüşü benimsenmiştir"  ifadeleri ile açık – kapalı fatura kavramına açıklı getirilmiştir. 

c) Kanun metninde bulunan içerik kelimesinin her zaman fatura üzerindeki hangi hususlar üzerinde geçerli olduğu noktası tartışmalı olmuştur. Yeni Kanunda da buna bir açıklık getirilmemiştir. 

24 Aralık 2003 Tarih ve 25326 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nun E. 2001/1, K. 2003/1 sayılı kararın özeti şu şekildedir.

"Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara (bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir) ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK'nın 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durum sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceğine"

Yüce Yargıtay'ın birçok kararında sözü edildiği üzere "fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir." Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu'nda yer almaktadır. Fatura sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğu için TTK'nın 21. maddesine göre süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği, ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan, satılan malın cinsi veya yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. Sözleşmenin kuruluşu aşamasında başta var olmayıp, ifa ile ilgili hususlarda sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların sonradan faturaya konulması durumunda -ki buna muhatabınca itiraz edilmesi dahi- bu kayıtların faturanın zorunlu ve olağan içeriğinden kabul edilmesi, düzenlemenin şekline olduğu kadar amacına da aykırı düşecektir. Nitekim, Yüce Yargıtay'ın yukarıda sözü edilen kararının Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'ndaki tartışmaları sırasında "TTK'nın 23/2. maddesi hükmündeki karinenin, faturanın olağan içeriği (mutad münderecatı) hakkında geçerli olması gerektiği, mutad içeriğin ifa ile ilgili hususlarla sınırlı olduğu kabul edilerek, faturaya sözleşmeyi değiştiren veya diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtlar konulduğu taktirde, olağan (mutad) olmayan bu hususlara faturayı alanın süresince itiraz etmemesi durumunda bu kayıtlarla sorumlu olmayacağı benimsenmiştir."

Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere fatura içeriğinden anlaşılması gerekenin; taraflar arasındaki ticari ilişkinin kuruluşu sırasında var olmayan ve sonradan sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran hükümlerin faturanın mutad içeriğinin kabul edilmesine olanak bulunmadığıdır.

Sonuç: Ticari hayatımızın vazgeçilmez vesikası olan faturayı açıklayan Yasa maddesinin geçmişten gelen tecrübeler ile donatılması, sonradan çıkacak tartışmalara son verilmesi açısından çok önemlidir. 

Bu açıdan, Türk Ticaret Kanunu'muzun "Fatura ve teyit mektubu" başlıklı 21. maddesinin aşağıdaki şekilde düzenlenebileceği düşünülebilir.

"3. Fatura ve teyit mektubu

MADDE 21. – (1) Ticarî işletmesi gereği bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ister. Faturanın bedeli ödenmiş ise alt kısmı, ödenmemiş ise üst kısmı faturayı veren tarafından imzalanır.

(2) Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, tarafların anlaştıkları hususları belirten içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa içeriğini kabul etmiş sayılır. 

(3) Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü olarak kurulan sözleşmelerle yapılan açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İnovasyon 16 Ekim 2019
İşletme sermayesi 16 Temmuz 2019