Türk şirketleri uyum (compliance) programı oluşturmalı mı?
AV. DR. UMUT KOLCUOĞLU
Türkiye’de faaliyet gösteren çokuluslu şirketler sayesinde uyum programlarını daha sık duyuyoruz. “Compliance” Amerika Birleşik Devletleri’nde, çokuluslu şirketlerin yolsuzluk ve rüşvete karşı hukuk kurallarına uygun davranmasını sağlamak amacıyla ortaya çıkan bir terim. Genel anlamıyla şirketin; yürürlükteki mevzuat, etik normlar ve şirket içi düzenlemeler dahil olmak üzere tabi olduğu tüm kurallara uygun olarak faaliyette bulunması, şirket yöneticileri ve çalışanların bu kurallara uygun davranıp davranmadığının denetlenmesi ve bunun için gerekli organizasyonun kurulmasını ifade ediyor.
Türkiye’de şirketler bakımından uyum programı oluşturma yükümlülüğü yasal olarak sadece suç gelirlerinin aklanması ve terörün finansmanının önlenmesine ilişkin mevzuatta bankalar, sigorta ve emeklilik şirketleri ile sermaye piyasası mevzuatına tabi aracı kurumlar için mevcut. Ayrıca, yine sınırlı kapsamlı bir düzenleme olarak, Kurumsal Yönetim Tebliği’nde (II-17.1) halka açık şirketler için kurumsal yönetim ilkeleri dahil olmak üzere sermaye piyasası mevzuatına uyum yükümlülüğü öngörülüyor. Dolayısıyla bugün Türkiye’de halka açık şirketlerin önemli bir kısmının uyum programı bulunuyor. Geri kalan şirketler bakımından, uyum programı oluşturulmasına ilişkin bir yükümlülük getiren mevzuat hükmü bulunmadığı gibi, bu konuda belirleyici bir içtihat da yok.
Yine de Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan bazı düzenlemeleri birlikte değerlendirdiğimizde, kanunda uyum programı oluşturma gereğinin izlerini görmek mümkün. Örneğin, yönetim kurulu üyeleri ve yönetimle görevli kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kuralları çerçevesinde gözetmekle yükümlü. Yine Türk Ticaret Kanunu’na göre, halka açık şirketlerde yönetim kurulu, şirketin varlığını, gelişmesini ve devamını tehlikeye düşüren sebeplerin erken teşhis edilmesi ve bu kapsamda gerekli önlemlerin alınması amacıyla, uzman bir komite ve sistem kurmak, bu sistemi çalıştırmak ve geliştirmekle yükümlü. Halka kapalı şirketlerde ise, bu uzman komite denetçinin gerekli görmesi halinde yönetim kurulu tarafından derhal kurulmalı. Bu komite, yönetim kuruluna iki ayda bir rapor vererek durum değerlendirmesi yapar, riskleri tespit eder ve gerekli önlemleri belirler. Tabii, tüm bu faaliyetlerin gözetimine ilişkin sorumluluk yönetim kuruluna ait. Türk Ticaret Kanunu da bu sorumluluğun altını çizerek, yönetimle görevli kişilerin kanunlara, esas sözleşmeye, iç yönergelere ve yönetim kurulunun yazılı talimatlarına uygun hareket edip etmediklerinin üst gözetimini yönetim kurulunun devredilemez görevleri arasında sayıyor.
Yukarıda saydığımız Türk Ticaret Kanunu düzenlemelerinden yola çıkarak Türkiye’deki tüm şirketlerin uyum programı oluşturmakla yükümlü olduklarını söylemek şu an için çok doğru olmasa da, Türk mahkemelerinin, yabancı ülke uygulamaları ile paralel olarak, söz konusu hükümleri bu yönde yorumlamalarının önünde bir engel de bulunmuyor. Bu konuda Münih Mahkemesi’nin 2013 tarihli, nispeten güncel sayılabilecek bir kararı bulunuyor. Mahkeme, Alman Ticaret Kanunu’nun Türk Ticaret Kanunu hükümlerine benzer düzenlemelerinden yola çıkarak, şirket bünyesinde uyum programı oluşturma ve denetleme yükümlülüğünün yönetim kurulunun sorumluluğunda olduğuna hükmediyor.
Hukuka aykırı işlemlerin daha sık görüldüğü sektörlerde faaliyet gösteren ve/veya halka açık şirketler açısından hassasiyet daha fazla olmakla birlikte, tüm Türk şirketlerinin, dünyada başvurulan bu güncel kurumu dikkate alarak, risk gerçekleşmeden, önleyici anlamda uyum programı oluşturma konusunda çalışma yürütmeleri faydalı olacaktır. Şirketleri buna doğrudan zorlayan bir yasal düzenleme henüz bulunmasa da, yolsuzlukların ve hukuka aykırı işlemlerin önüne geçilmesi, gerek şirketin olası bir yasal uyumsuzluktan doğabilecek olan itibar ve kâr kaybını engelleyecek, gerekse yönetim kurulunun sorumluluk riskini azaltacaktır. Bu nedenle şirketlerde uyum programları es geçilmemelidir.