Türk Lirası’nın encamı
Geçtiğimiz aylarda başımıza birçok dert gelmiş, riskimiz artmış olmasına rağmen Türk Lirası dolar karşısında değer kazandı. Dolar-TL kuru bir süre 2.97- 2.98 ar arasında dolaştı. Bu şaşırtıcı bir gelişmeydi. Normalde risklerin bu kadar aleni artışı karşısında TL’nin hızla değer kaybetmesi beklenirdi. Bizde de ilk adımda böyle bir beklenti oluştu. Ama bu kısa sürdü. Risklerin yükseldiği süreçte döviz oyuncuları dolar satıp TL varlıkları edinmeyi yeğledi. Aslında bütünüyle bize has bir hareket de değildi bu. FED faiz artırımını bilmem kaçıncı kez öteleyince küresel iklim yumuşadı, risk iştahı arttı ve dolara sırt çevirip, yerli varlıklara dönmek yaygın bir hareket haline geldi. Bu süreçte dolar değer kaybederken ulusal paralar az ya da çok değer kazandı. Parası değerlenenlerin başında gelişmekte olan ülkeler geliyordu. Bunun nedeni de basitti. FED faiz artırımını pas geçince bunların risklerinin vade yapısı değişmişti. Gelişmekte olan ülkelerin riskleri, ya da bunlara dönük risk algısı görece kısa dönemde görece gerilemiş ulusal varlıkları cazip hale gelmişti. Gelişmiş ülkelerin çoğunda faiz sıfır ya da ona yakın bir düzeye gerilemişti. Gelişmekte olan ülkelerde ise faizler hala pozitif bir marja sahipti. Öngörülen kazanç farklılaşması o günlerde gelişmekte olan ülkelerin finansal varlıklarını cazip hale getiriyordu. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin paraları değerlendi. Kısa bir süre için vazgeçilen doların değeri de düştü. Aslında bu bilinmeyen bir oyun değildi. Özellikle Mayıs 2013’te FED’in faizi arttırabileceğini açıklamasından sonra kısa dönemlerde paraların değerleri arasında bu tür gelgitler sıkça yaşanmıştı. Geçtiğimiz aylarda yaşanan da bundan başka bir şey değildi.
Kuşkusuz bu süreç bize de yansıdı. Ama bizim o dönemde önemli bir özelliğimiz vardı. Gelişen olaylar Türkiye riskini yükseltecek nitelikteydi. Daha önce işaret ettiğim gibi küresel risk algısının bizim türümüzde ülkeler lehine değişmesi bizdeki risk artışının üstünü örttü. Darbe girişimi, Moody’s gibi olaylardan etkilenmeyi, tabir yerindeyse, erteledik. Biz de gelişmekte olan ülke varlıklarının rallisine katıldık. Dışarıdan sermaye girişi hızlandı. Dolar bollaştı, fiyatı (kur) düştü. TL değer kazandı. Kısacası, o dönemde finansal fiyatlarda gözlenen hareket bizdeki durumun pozitif yönde değişmesinden değil, küresel eğilimlerin gelişmekte olan ülkelerin lehine dönmüş olmasından kaynaklanıyordu. Koşullar değişince bu tablo ters yöne dönecekti.
Bana kalırsa olağandan daha uzun sürdü TL’nin saltanatı. Dikkat ederseniz risk algısı geçtiğimiz haftalara kadar gelişmekte olan ülkeler lehinde olan konumunu sürdürdü. Risk iştahı da canlı kaldı. Sonrasında, özellikle FED’in konumunun bir ölçüde netleşmesi, Brexit’in başlama tarihinin mart ayına taşınması gibi gelişmelerin etkisiyle bu tablo yavaştan değişmeye başladı. Gelişmekte olan ülkelere dönük sermaye girişi yavaşladı ya da çıkışa döndü. Bu dönüşün riski görece daha yüksek olarak değerlendirilen ülkelerden başlaması doğaldı. Biz riski yüksek olarak tanımlanan ülkelerin ilk sıralarında yer aldığımız bizdeki tablo da öncelikli olarak değişti.
Bu hareketle ilgili net sayısal verilere henüz sahip değiliz. En azından bende böyle bir veri yok. Dolayısıyla söylediklerimi büyük ölçüde öngörü olarak değerlendirmek mümkün. Ancak, hafta başında açıklanan ağustos ayı ödeme dengesi verileri ileri sürdüğümüz düşünceleri kısmen de olsa doğruluyor. Ağustos ayında cari denge açığı 1.776 milyar dolar olarak hesaplanmış. Cari hesaplar dışında ülkeye döviz girişi ise 5.617 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Bunun 3.477 milyar doları net sermaye girişinden kaynaklanmış. Net hata-noksan kaleminden giriş ise 2.139 milyar dolar. Bu sayıların cari açık finansmanı açısından aritmetiğini bir yana bırakırsak iki nokta dikkati çekiyor. Ağustos ayında portföy yatırımları 495 milyon dolar olmuş. Sayı önceki aylardaki çıkışlar düşünülecek olurda bu sayı portföy yatırımlarında, yani sıcak para girişinde, hızlanma olduğunu gösteriyor. Bu bir. İkincisi de net hata girişinden gelen döviz de oldukça yüksek. Yani risklerin görece en yüksek olduğu ağustos ayında kısa vadeli döviz girişi oldukça canlı.
Son birkaç gündür dolar fiyatı yükselirken Türk Lirası’nın değer kaybetmesi bu sürecin ters dönmeye başladığını ima ediyor. Bunun öne sürdüğümüz analizle bağlantısını ancak gelecek ay görebileceğiz. Eğer ekim ayı verileri sermaye girişinin yavaşladığını, hatta gerilediğini gösterirse TL’nin encamını doğru okuyoruz demektir.