Türk Lirası'nın değeri ve cari açık
Merkez Bankası tarafından açıklanan ödemeler dengesi verilerine göre bu yılın ilk beş ayına ilişkin cari açık rakamı 17.43 milyar dolar düzeyine çıkmış. Hükümet tarafından uygulamaya konulan orta vadeli planın 2010 yılının tümü için öngördüğü rakamın 18 milyar dolar olduğunu ve son haftalarda gündemde olan döviz kuru tartışmalarını dikkate alır isek nasıl değerlendirmemiz gerekir? Öncelikle mevcut eğilimler ve uygulamaların sürdürülebilir olmadığını vurgulayarak başlayalım; ayrıca ortaya çıkan bu durumun sürpriz sağılamayacağını ve yetkililerin birşeyleri değiştirmek adına herhangi bir çaba içine girmeyeceğini, aksi yöndeki söylemlerin samimi olmadığını ekleyelim.
Orta vadeli plan sürdürülebilir olmayan eğilimlerde ısrarlı olunacağını öncelikler ve uygulamalarda herhangi bir değişikliğe gidilemeyeceğini ilan etmişti.
Para ve kredi politikalar iyice gevşetilip paranın devir hızı arttığında, başka bir deyişle bireyler ve kurumlar tüketim ve yatırımda aşırılığı zorladığında işler iyi gidiyormuş gibi görünecekti. Bütçe gelirleri arttıkça kamu açıkları küçülüyormuş ve mali disiplinden taviz veriliyormuş yönünde bir görünüm oluşacak bu duruma paralel olarak da cari açık başka bir deyişle net tasarruf açığı büyüyecekti. Bu çerçevede 2009 yılı için 11 milyar dolar, 2010 için 18 milyar dolar ve 2011 için 25 milyar dolarlık bir cari açık öngörülmüştü. Bu yıl için öngörülen rakama kabaca ilk beş aydan ulaşılması sürdürülebilir olmayan bu eğilimiin zamana yayılamadığı, bu nedenle belirsizlik ve kırılganlığın genel algılamanın aksine arttığı anlamına geliyor. Zira kısa vadeli spekülatif eğilimlerin
zaman boyutu yoktur ve bu nedenle istikrarsızlık üretirler. Beklenti yönetimi yoluyla giderek büyüyen bu ulumsuzluklar ve besleyip büyüttüğü sounlar nedeniyle gelişmeleri kontrol altında tutmak kaçınılmaz olarak zorlaşmaktadır.
Hükümet ve bürokrasi Türk Lirası'nın değerliliği konusundaki tartışma ve söylemlerde samimi değildir, ayrıca bu durumun sürdürülebilirliği ortadan kaldıran en önemli değişkenlerden biri olduğunu belirtmektedir. Türk Lirası'nın kısmen de olsa değer kaybetmesi durumundan gelişmelerin kontrolden çıkacağı ve herşeyin değişmek zorunda kalacağı çok istikrarsız bir geçiş dönemine girileceği malumdur; bunu olabildiğince geciktirme çabası vazgeçmeyecekleri bir yaklaşımdır ve tartışılıyor olması kısa vadede bir şeylerin değişeceği anlamına gelmez. Eğer bir şekilde Türk Lirası değer kaybeder ise bu onlar istediği için değil onlara rağmen gerçekleşir; 2006 yılından bu yana yaşanan glelişmelerden ders alınmamıştır.
Kısa vadede Türk Lirası'nın değer kaybetmesi ihracatın rekabet gücünü artırır olumsuzluğu azaltır; fakat ithalat ve iç talepte yaratacağı daralma ve sorunlu kredilerde ortaya çıkacak artış çok daha hızlı olur, gerçekleri gizleyen makyajı ortadan kaldırır. Cari açık küçülür, fakat vergi gelirleri azaldığı için bütçe açığı büyür, enflasyon ve pay beklentileri bozulur, mali sektör ve kamu bilançoları yıpranır. Birey ve kurumlardan diğerlerine olan kaynak transferi durur ve kimseye belli etmeden asalakça beslenip herkese hava atanların nefesi kesilir. Her şeyin değişmesi mecburiyet haline gelir ve geçiş dönemi çok sancılı olur. Bu tablonun ortaya çıkmasını istemeyenler ne dış destekli mevcut uygulamaları ne de döviz kurunu samimi bir şekilde tartışamaz. Sermayeyi yönlendirenler ve bu yolla Türkiye'nin geleceğine ipotek koyanlar buna izin vermez; siyasi iradede onları kızdırmayı göze alamaz. İhracatçı temsilcileri ile gazlarını alarak geçiştirmeye çalışır.
Yılın ilk beş ayındaki cari açık oldukça ciddi fakat ikinci yarıda böyle devam etmeyecek, edemeyecektir.
Bu durum riskten kaçınma eğilimini tetikleyerek paranın devir hızını düşürecek, bankalar aksi yöndeki çabası muhtemelin yeterli olmayacaktır. Referandum ile seçim arasındaki döneme ilişkin tahminler temenni olmaktan öteye gidemeyecek; zira saadet zinciri şeklindeki sürdürülebilir olmayan eğilimlerin kırılması olasılığı kademeli olarak artacak...