Türk futbolu için daha fazla Bursaspor!..

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Bursaspor'un Süper Lig'deki istikrarlı ve iddialı çıkışı ligimizde çok daha önceden tartışılması gereken bir konuyu gündeme taşıdı. "Bursaspor şampiyon olabilir mi?" Ya da bir başka ifadeyle "Anadolu'dan şampiyon çıkar mı?" Soruya soruyla yanıt verelim: Neden çıkmasın ki? Trabzonspor da Anadolu'dan bu şekilde şampiyon çıkmamış mıydı? Tabii çoğu insan gibi ben de gönlümden geçeni dile getiriyorum. "Bursaspor şampiyon olur. Olmalı da" Bu temenni ve dilek; kısır, temposuz, verimsiz ve kalitesi düşük ligimizin geleceği açısından da gerekli...

Peki akıl ve mantık yönüm ne diyor? Üç büyüklerin ekseninde yapılanmış, dengesiz ve haksız rekabetin egemen olduğu bir ligde mevcut yapı buna ne ölçüde ve nasıl izin verecek? Neden geçmiş yıllarda bir Gençlerbirliği, bir Vestel, bir Gaziantepspor, bir Eskişehirspor, bir Sivasspor ya da bir başka Anadolu takımı Lig'de şampiyonluk ipini göğüsleyemedi? Neden Bursaspor örneği Süper Lig'de toplumsal ve sportif uyanışın bir başlangıcı olmasın ki? Gerçekten de tartışmalı ve sorgulamalıyız. Anadolu'dan şampiyon Çıkar mı?

Aslında "Anadolu'dan şampiyon çıkar mı?" sorusu bile, pratikte kendisini bir ümitsizlik ve kaderine razı olmanın ifadesi olarak somutluyor... Anadolu'dan şampiyon çıkmalı! Bu, Türk futbolunun geleceği ve sağlığı açısından da önemli... 52 yıllık profesyonel futbol geleneğimizde, bugüne kadar şampiyonluğu kıl payı kaçıran dört Anadolu takımıyla karşılaşıyoruz. Bu takımlarımızdan Eskişehirspor 1969-70 sezonunda 7 puan; 1971-72 sezonunda da 3 puan farkla ligi ikinci tamamlayarak, şampiyonluğu kıl payı kaçırırken; Adanaspor da 1980-81 sezonunu şampiyonun hemen arkasından 5 puan eksikle tamamlamış...2000'li yıllarda ise Sivasspor 2007-08 sezonunda lig ikincisi Fenerbahçe, lig Üçüncüsü Beşiktaş ile aynı puanda ama averaj ile dördüncü sırada, şampiyon Galatasaray'ın 6 puan gerisinde ligi tamamlamış. Şampiyonluğa en yakın olduğu sezonda şampiyonluğu kaçırmış. Trabzonspor'u saymazsak, şampiyonluğa bu kadar yaklaşan başka Anadolu takımları da çıkmamış bugüne kadar ne yazık ki. Geçen 52 yıllık süreçte İstanbul 46 şampiyonluk yaşarken, Anadolu sadece Trabzon ile altı şampiyonluğa ulaşmış...matematiksel olarak ifade edersek, Türkiye profesyonel futbol ligindeki şampiyonlukların yüzde seksen sekizi İstanbul'a gitmiş...Bu çok büyük bir oran... Bu anlamda temenni ve dileklerin gerçekleşme olasılıklarını, en iyi somut koşulların analizini yaparak değerlendirebiliriz. Somut koşulların somut analizi, bize Bursaspor'un şampiyonluğu konusunda önemli ip uçları verecektir şüphesiz.

Günümüzde Süper Lig'de "şampiyonluk" çok özel anlamlar içeriyor. Ancak bu unvana ulaşmak ne yazık ki sadece dilek ve temennilerle gerçekleşmiyor. Türk futbolunun sosyo-ekonomik yapılanması sportif başarıyı kesin ve doğrudan belirliyor. Şampiyonluk bir sonuç olmaktan öte çok ciddi bir süreçtir de aynı zamanda. Bu süreçte şampiyonluğu etkileyen ve belirleyen o kadar çok spor dışı öge var ki, bu öğelerin her biri şampiyonluk yolundaki ekipleri zaman zaman bu şiardan saptırabiliyor.

Bu bağlamda konuya yaklaştığımızda karşımıza iki temel sorun çıkıyor. Bursaspor'un şampiyon olabilmesi ve yeni Trabzonların çıkabilmesi işte bu sorunların üstesinden gelebilmeyi gerektiriyor.

Bu sorunlar çözümlenmediği sürece Bursaspor'un olası şampiyonluğu bile gerçekten "hoş bir tesadüf" olarak varlığını devam ettirecektir.

Anadolu'nun önünü kesen temel sorunlar

Konuya ilişkin bugüne kadar yaptığımız çalışma ve araştırmaların sonucunda ortaya iki yalın gerçeğin çıktığını gördük.

Bunlardan ilki: Türkiye profesyonel futbol ligimizde gerçek anlamda bir "gelir dağılımı dengesizliği"nin bulunması; ikincisi ise bu olumsuzluğun kulüplere ve yeşil sahalara" haksız rekabet" şeklinde yansıması.

Süper ligimiz hangi bakımdan "Süper?"

Futbolu kitlelerin ilgi gösterdiği sportif ve ekonomik bir etkinlik olarak görürsek, "bileşik kaplar" teorisi burada da çalışıyor...Futbolumuzda da toplumsal ve ekonomik alanlarda olduğu gibi ciddi dengesizlik ve çarpıklıklar bulunuyor. Dengesiz ve haksız rekabet "güçlü" İstanbul kulüplerinin egemenlik alanını her geçen gün biraz daha genişletip çevresinde, "kaderine razı" başaltı periferileri oluştururken; diğer taraftan Süper Lig'de "üç büyükler" ve "ötekiler" şeklinde çarpık bir yapılanmayı da beraberinde getiriyor...Bakmayın siz arada bir, birkaç Anadolu kulübünün çıkıp, Fener'i, Beşiktaş'ı ve Galatasaray'ı yenmesine...Bunlar belki üç büyüklerin amaçlarına ulaşmada zaman zaman, istem dışı da olsa uğradıkları "taktiksel yenilgiler"...Stratejik amaç aynen devam ediyor. "Futbol pastasından en büyük payı alabilmek" ve "nüfuz alanını" daha da genişletebilmek.

Yani İstanbul cephesinde değişen bir şey yok...

Peki ne olacak Anadolu futbolunun hali?...Sportif anlamda, mali anlamda, entelektüel anlamda Anadolu gerçekten çok gerilerde. Bu bir kader mi? Çıkış yolu yok mu? Anadolu kulüpleri gerçekten şampiyonluk istiyor mu? Gençlerbirliği gibi nakit bolluğu içinde yüzen bir kulüp neden vizyon ve misyon olarak önüne Avrupa'yı ya da "uluslararasılaşmayı" koymuyor? Marka olabilmek için neden mücadele etmiyor? Ya da zaman zaman "saman alevi gibi" parlayıp sönen Anadolu kulüpleri neden çıkışlarını kalıcı kılamıyor?

Önümüzde "dağ" gibi duran sorunlar!

Bugün ülkemizde fiili anlamda İstanbul, futbol endüstrisinin ve endüstriyel futbolun başkenti olmuş vaziyette. İstanbul merkezli bir futbol dünyası, Türk futboluna damgasını vuruyor. Şüphesiz ki, bunda asırlık kulüplerin tarihleri önemli bir rol oynuyor ama peki ülkemize futbolun girdiği yer olan İzmir'in asırlık kulüplerine ne oldu? Nerede o kulüpler? Sonuçta, küreselleşen futbol ülkemizde de giderek tekelleşiyor ve İstanbul kulüplerinin çevresinde "ötekiler" isimli periferiler oluşuyor. Bursaspor da bu "periferilerden" birisi...

Yeni Bursaspor ve yeni şampiyonlar çıkartabilmek için işte bu gelişim ve değişimin analitik ve diyalektik sorgulamasını yapmak zorundayız.

Futbolumuzun bugün önünde iki temel sorun duruyor. Bunlardan ilki, rekabetçi dengeyi sağlayacak ve haksız rekabeti ortadan kaldıracak bir yapıya hala ulaşılamamış olması; diğeri ise, mevcut sınırlı kaynakların dengesiz dağılımı ile bu kaynakların etkin ve verimli kullanılamamasıdır. Bu iki temel sorun, futbolumuzun kalitesini olumsuz etkilemekte, sportif ve mali başarının önünü kesmektedir. O halde öncelikle yapılması gerekeni sorgulamalıyız...Yükselen bir değer olarak Türk futbolunun Avrupa ve dünya futbol pastasından daha fazla pay alabilmesi için neler yapmalıyız?

Öncelikle Türk futbolunun sosyo-ekonomik yapılanışını iyi analiz etmemiz gerekiyor... Bu bağlamda konuya yaklaştığımızda Türk futbolunun bugün çok ciddi altyapı ve üst yapı sorunlarının bulunduğunu görüyoruz. Tesis ve stat olarak yeterli alt yapıyı sağlayamayan kulüplerimizin, sahip olduğumuz yetenek havuzunu da efektif kullanamadıkları ortada.

Türk futbol pastasının büyüklüğü

Aşağıdaki tabloda yer alan veriler Türk futbol pastasının büyüklüğünün 812 milyon Euro'ya ulaştığını gösteriyor. Bu gelirler içinde en önemli gelir kalemini yüzde 44,35'lik payla naklen yayın gelirleri oluşturuyor. Bu geliri takip eden diğer önemli gelir kaynağı ise %11,70'lik oranla İddia gelirleri… Bu gelir kalemini ise %10.47 ile tribün gelirleri izliyor. Toplam gelir kaynakları içinde bir diğer önemli gelir kaynağı olarak ta %9.24'lük payıyla sponsorluk gelirlerini görüyoruz. %7.39'luk bir paya sahip "Diğer gelirler" kalemi. (Diğer gelir kalemleri içinde, sportif AŞ'lerin temettü gelirleri, logolu ürün satım gelirleri (merchandising gelirleri), hibe ve yardım gelirleri v.b gelirler bulunuyor).

Diğer taraftan 812 milyon Euro'ya ulaşan büyüklüğüyle Türk futbol endüstrisi, 14.6 milyar Euro'luk Avrupa futbol pazarının yaklaşık %5.5'unu oluşturuyor. %5.5'luk payı kesinlikle önemsememiz gerekiyor. UEFA'nın 53 üye ülkesi bulunduğunu ve toplam futbol pastasının %68.5'luk kısmının Beş büyük lig arasında paylaşıldığını dikkate aldığımızda geriye kalan diğer 48 üye ülke payına düşen ortalama pay ise binde 6.5 civarında gerçekleşiyor. Bu haliyle Turkcell Süper Lig'in yarattığı 812 milyon Euro'luk futbol pastasının toplam Avrupa futbol pastası içindeki payının yüzde 5.5'a ulaşması Türk futbol pastasının ve endüstrisinin önemli bir noktaya geldiğini bize gösteriyor. Turkcell Süper Lig bu geliriyle sekiz UEFA üyesi ülkenin yarattığı gelire eşit bir gelir yaratmış oluyor.

2010-11 itibariyle Türk futbol pastasının büyüklüğü

     Tutar (milyon Euro)    Toplam gelir içindeki payı (%)

Tv yayın hakları    360    44,35

Süper Lig isim hakkı satışı    14    1.79

Tribün gelirleri     85    10.47

Sponsor gelirleri    75    9.24

Saha içi reklam pastası     60    7.39

Ziraat Türkiye Kupası isim hakkı satışı    34    4.21

Milli maç yayın hakları satışı    28    3.00

İdda Gelirleri    95    11.70

Diğer gelirler    60    7.39

Toplam    812    100.00

Futbol gelirinin paylaşımı

Futbol pastamızı oluşturan gelir kalemlerinin kulüplere dağılımına bakıldığında ise bu pastadan en büyük payı dört büyük kulübün aldığını görüyoruz. Nitekim, TV yayın gelirlerinin %42'si; Tribün gelirlerinin %49'u; Sponsorluk gelirlerinin %23'ü; saha içi reklam gelirlerinin %35'i dört büyük kulübe gitmektedir.

Futbol pastasının paylaşımı

Gelirler

     Dört büyük kulübün payı (%)

Tv yayın hakları    42

Tribün gelirleri     49

Sponsor gelirleri    23

Saha içi reklam pastası     35

Diğer gelirler    27

Futbol faaliyetlerinin finansmanında yeterli öz kaynağa sahip olamayan Türk futbol endüstrisinin yoğun bir şekilde yabancı kaynağa, özellikle de banka kredisine yöneldiğini görüyoruz. Güncel verileri baz aldığımızda kulüplerin mali sektörden kullandıkları kredilerin 212 milyon Euro'ya ulaştığını gözlemliyoruz. Toplam futbol pastasının % 26'sına karşılık gelen bu oran, bize futbolun kendi faaliyetlerinden fon yaratmakta zorlandığını gösteriyor. Kullanılan kredilerin 175 milyon Euro'luk kısmının da, yani %83'ünün de üç büyüklere ait olduğunu belirtelim.

Türk futbol büyüklüğünün finansal göstergeleri    Milyon Euro

TFP (Türk Futbol Pastası)     812

Türkcell Süper Lig kulüplerin kullandıkları toplam Kredi tutarı    212

Üç büyüklerin güncel banka kredileri    175

Üç büyük kulübün Kredi toplamı / Sektörün kullandığı toplam Kredi    83%

Üç büyük kulübün yıllık Ort. geliri    75

Üç büyük kulübün yıllık ort. gideri    85

Üç büyüklerin giderleri top. /Toplam futbol gelirleri    31%

Yukarıdaki tabloda yer alan verilere göre; üç büyük kulüp yıllık ortalama 68 milyon Euro gelire ulaşırken; giderler ortalaması ise 80 milyon Euro'ya yükseliyor. Üç kulübün yaptığı toplam 255 milyon Euro'luk gider ise toplam Türk futbol pastasının yüzde 31'ine karşılık geliyor. İşte haksız rekabetin ve dengesiz gelir dağılımının nirengi noktasını da burası oluşturuyor. Türk futbol kaynaklarının %31'ini harcayan üç kulübün yarattığı gelir ise ne yazık ki, giderlerini karşılamaktan uzak ve bu nedenle bu üç kulüp her yıl bütçe ve nakit açığı veriyor. Bunun anlamı ise Türk futbolunun kıt ve sınırlı olan kaynaklarının, bu kulüpler tarafından etkin ve verimli kullanılamadığıdır.

Türk futbol pastası son yapılan yayın ihalesiyle önemli bir büyüklüğe ulaştı. Ancak söz konusu futbol pastasının paylaşımındaki yukarıda belirttiğimiz dengesizlik kulüplerimizin rekabet gücünü olumsuz etkiliyor ve haksız rekabete yol açıyor. Bu da futbolumuzun kalitesinin yükselmesinin önünü kesiyor. Bu nedenle Avrupalı devlerle rekabet edemiyoruz. Sportif başarı olmayınca, mali başarı da gelmiyor. Türk futbolu kendisini yeniden üretecek ve uluslararası marka olmasını sağlayacak başarılara imza atabilmek için gerekli kaynağı yaratmakta zorlanıyor.

Sorun sadece kaynak yaratamamaktan da değil. Var olan pastanın paylaşımında da ciddi problemler var. Yaklaşık 812 milyon Euro büyüklüğündeki futbol gelirlerimiz, kulüpler arasında rekabeti artıracak, teşvik ve şikeyi ortadan kaldıracak, sportif başarıyı getirecek şekilde kulüplere dağıtılmıyor, dağıtılamıyor... Rekabetçi denge kurulamıyor, kulüplerimiz dengede rekabet edemiyor. Bu nedenle Türk futbolu yükselen bir değer olarak, Avrupa ve dünya futbolundan daha fazla pay alamıyor.

Kayıtlı değerler üzerinden hesapladığımız 812 milyon Euro'luk Türk futbol pastasının paylaşımına bakıldığında ise üç büyük kulübün, toplam gelirin %28'ini kendi aralarında bölüştüklerini görüyoruz. Trabzonspor'u da dahil ettiğimizde bu pay %33'e kadar çıkıyor. Sadece Süper Lig'deki kulüplerimizi baz alsak bile geriye kalan on dört kulübün bu pastadan aldığı payın ortalaması %4.78'e kadar düşüyor. Kaldı ki, 2. 3. ve amatör liglerimizi bu pastanın paylaşımına dahil etmeden bu hesabı yapıyoruz. Durum bu olunca, ligin tepesindeki 3 kulüp toplam gelirden kulüp başına ortalama %10'a yakın pay alırken; kalan on beş kulübün payı ise %4.8 civarında gerçekleşiyor. Sonra da bu kulüplerimizden rekabet etmelerini bekliyoruz. Hangi bütçe ve hangi kaynakla bu kulüpler rekabet edecekler? Türk futbolunun yapılanışındaki bu oligopolistik tekelci ve dengesiz yapı devam ettiği sürece, aslında biz bu kulüplerimizi rekabet etmemeye zorlamış oluyoruz.

Tarihi sportif başarı kültürü

Bursaspor'u bir Anadolu kaplanı olarak diğer Anadolu takımlarından ayırt eden en önemli özelliklerden birisi de Avrupa'da göstermiş olduğu olumlu performans sonrasında kulüpte oluşan tarihi sportif başarı kültürüdür.

Türkiye'yi 2 kez Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nda temsil eden Bursaspor, Avrupa'daki asıl ününü 1995-1996 sezonu başında İntertoto Kupası yaptı. İlk kez organize edilen İntertoto'da önce grup birincisi olan sonra da eleme turlarına katılan Bursaspor, özellikle Karlsruher maçıyla uzun yıllar hafızalarda kalacak.

Kupa Galipleri Kupası 1974-1975 Sezonu

Kuruluşundan 11 yıl sonra Avrupa''ya çıkan Bursaspor, 1973-74 sezonunda Türkiye Kupası finalisti oldu. Fenerbahçe'ye yenilen yeşil beyazlı ekip, Fenerbahçe'nin Türkiye'yi Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda temsil edecek olması nedeniyle, Avrupa vitrinine çıktı. Avrupa Kupa Galipleri Kupası ilk turunda Finn Harps'ı eleyen, ikinci turda Dundde United'ı Vahit'in attığı müthiş golle saf dışı bırakan Bursaspor, çeyrek finalde S.S.C.B.'nin Dinamo Kiev takımıyla eşleşti. Güçlü rakibine elenen Bursaspor, Dinamo Kiev'in kupayı kazanması üzerine Avrupa Beşincisi unvanını ele geçirdi.

Kupa Galipleri Kupası 1986-1987 Sezonu

Bursaspor 1985-86 sezonunu başarısız geçirmesine rağmen Federasyon Kupası'nın sahibi oldu. 1986-87 sezonu başında Avrupa kupa Galipleri Kupası ilk turunda Hollanda'nın ünlü ekibi Ajax'la eşleşen yeşil beyazlılar, iki maçta da yenilerek kupanın dışında kaldılar.

İntertoto Kupası 1995 - 1996 Sezonu

1994-1995 sezonunu lig altıncısı olarak bitiren Bursaspor, ilk kez düzenlenen İntertoto Kupası'na katıldı. Önce grup maçlarını oynayan yeşil beyazlı ekip Wibledon, Charleroi, Beitar ve Kosice gibi ekiplerin önünde birinci oldu. İlk eleme turunda Yunan Ofi Crete takımını eleyen Bursaspor, Alman Karslruher takımıyla eşleşti. Atatürk Stadyumu'ndaki maçın normal süresi 2-2, uzatma devreleri ise 3-3 sonuçlandı. Penaltı atışları sonucunda turu geçen taraf 9-8 üstünlükle Karslruher oldu. Bu karşılaşma da sergilenen futbol Bursaspor'a Türkiye genelinde duyulan sempatinin artmasına neden oldu.

Bursaspor takım değeri üç büyüklerin çok gerisinde, ancak sportif performans göz kamaştırıyor!

Aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere Bursaspor'un bonservis bedelleri üzerinden oluşan takım değeri 34.8 milyon Euro civarında. Lig'de mücadele ettiği rakipleri Galatasaray'ın takım değeri 129.5 milyon Euro'ya ulaşırken; Fenerbahçe'nin takım değeri 112.9 milyon Euro; Beşiktaş'ın 88.2; Trabzonspor'un ise 59.8 milyon Euro düzeyinde.

Kulüplerin takım Değeri (Bin Euro)

Galatasaray    129.550

Fenerbahçe    112.900

Beşiktaş    88.200

Trabzonspor    59.850

Bursaspor    34.800

Bursaspor ile dört büyüklerin arasındaki tek fark parasal değil elbette; Bursaspor'un Ertuğrul Sağlam yönetiminde oynadığı 44 maçta ulaştığı sportif performans da göz kamaştırıcı nitelikte. Bursaspor oynadığı son 44 Lig maçında toplam 28 galibiyet, 10 beraberlik, 6 mağlubiyet alırken; 79 gol kaydetmiş ve buna karşın kalesinde 34 gol görmüş. Topladığı toplam puan ise 94. Aşağıdaki tabloda bu durumu daha net olarak görebilmekteyiz.

Bursaspor'un Ertuğrul Sağlam yönetiminde oynadığı son 44 maçlık sportif performans

    O    G    B    M    A    Y    P    AV

Beşiktaş    44    28    11    5    59    29    95    30

Bursa    44    28    10    6    79    34    94    45

F.Bahçe    44    24    9    11    76    45    81    31

G.saray    44    24    9    11    70    47    81    23

Trabzon     44    22    11    11    75    47    77    28

Bursaspor diğer Anadolu kulüplerinden farklı!

Bursaspor sahip olduğu camia, taraftar kitlesi, demografik ve sosyo-ekonomik ortam bakımından diğer Anadolu kulüplerinden farklı potansiyel ve yeteneklere sahip. Bursa'nın Türkiye'nin Süper Lig'e en çok takım veren Marmara bölgesinde yer alıyor olması, bölgenin Bursaspor'a çok önemli avantajlar sağlıyor. Türkiye'de yaratılan Gayrisafi Milli Hasılanın üçte ikilik kısmının üretildiği bu coğrafya da yer alan Bursa ekonomik olarak ta diğer Anadolu takımları ve illerinden farklılıklar gösteriyor.

İstanbul'a fiziki yakınlık; Marmara Bölgesi'nin sağladığı sinerjik katma değer; kulübün sahip olduğu tarihi sportif başarı kültürü; güçlü taraftar ve her maçta dolan bir stat; sosyo-ekonomik yaşam biçiminin Avrupai bir nitelik taşıması Bursaspor'a çok farklı bir vizyon veriyor, çok özel bir misyon yüklüyor.

Bursaspor'un sahip olduğu yukarıdaki faktörler, Bursaspor'u şampiyonluğa yürütüyor.

Sonuç

Bursaspor'un bugün dolu dizgin gidişinin önünde sportif bir engel bulunmuyor. Ancak şampiyonluk ta sadece sportif performansla gelmiyor. Şampiyonluk yolu engebeli, dolambaçlı ve dikenli bir yol. Bu yolu tamamlamak için sağlam ve sağlıklı bir mali yapı da tek başına yeterli olmuyor. Çünkü futbol sisteminin işleyişi çok önemli bir etken. Sistemin temel dinamiklerindeki dengesizlikler giderilmediği sürece, Bursaspor tüm Anadolu'nun gücünü de arkasına alarak şampiyonluğa ulaşıp sıra dışı bir örnek olarak ismini Türk futbol tarihine altın harflerle yazdırması, hoş bir tesadüf olarak kalacaktır. Asıl olan Bursaspor'u yeni Bursasporların izlemesine ve Bursaspor'un başarılarını kalıcı kılabilmesine olanak sağlayacak futbol alt ve üst yapılanmasının sağlanması; Anadolu kulüplerinin rekabet gücünün yükseltilmesi; Üç büyükler lehine haksız rekabetin minimize edilerek, dengeli gelir dağıtımının sağlanmasıdır.

Asla biz Bursaspor'un Türk futbolu için sıra dışı bir örnek olarak kalmasını istemiyoruz. Anadolu'nun her türlü haksız rekabete maruz kalmış ve adil olmayan gelir dağılımı nedeniyle finansal ve iktisadi sıkıntılar içindeki cesur ve özverili takımlarının önlerinin açılmasını istiyoruz.

Yukarıda yer verdiğimiz veriler bize; Türk futbol pastasının futbolumuzu daha ileri noktalara taşıyabilecek büyüklüklere ulaşamadığını; var olan pastanın paylaşımında çok ciddi dengesizlik ve haksızlıkların bulunduğunu; paylaşılan kaynakların ise verimli ve efektif kullanılamadığını; üç büyüklerin lehine amansız bir haksız rekabetin bulunduğunu gösteriyor. Yani İçinde bulunduğumuz mali ve iktisadi durum bugün Türk futbolunun ayağına pranga olmuş durumda. Futbol gelirlerinin dengede rekabeti sağlayacak, futbol kalitesini yükseltecek, teşvik ve şikeyi ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmesi ve dağıtılması Federasyonun önünde duran en acil görev... Bu sorunlarımızı gideremediğimiz sürece Türk futbolunda rekabete, kaliteye ve yeni şampiyonlara hasret kalacağımız görülüyor. Bu yapının oluşturulması, sadece lokal rekabeti getirmiyor. Avrupalı devlerle de baş edebilmenin yolu da buradan geçiyor. İşte bu koşullarda gerekli ve yeterli iyileştirmeleri sağlayabilirsek, o zaman yeni Bursasporlar çıkartabiliriz. Yoksa hayallerimiz sadece bir temenni ve dilek olarak kalır. Türkiye'nin 60'lı yıllarda yaşadığı toplumsal uyanış hareketinin, Süper Lig'de de yaşanabilmesi için Bursaspor çok önemli bir fırsat... Bu nedenle Türk futbolunda sloganımız: "İki, üç daha fazla Bursaspor" olmalıdır ki, hayallerimiz gerçeğe dönsün.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar