Türk dünyasında tanıma krizi

Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA
Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA DIŞ POLİTİKANALİZ ragipkutay.karaca@dunya.com

Bayram sonrası yoğun bir trafiğin içerisin­de bulduk kendimizi. Al-Farabi Üniversi­tesi tarafından düzenlenen uluslararası kon­feransın davetlisiydik. Döndüğümüzde ulus­lararası anlamda önemi giderek artan Antalya Diplomasi Formu bizleri karşıladı. Uluslarara­sı konferansı bu hafta sonu gazetemizde detay­lıca ele alacağım.

AB-Orta Asya zirvesi

Kazakistan’da bulunduğumuz sırada Özbe­kistan’da, ilk kez AB-Orta Asya Zirvesi düzen­leniyordu. Zirveye AB adına Avrupa Komisyo­nu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Kon­seyi Başkanı Antonio Costa ile Avrupa Yatırım Bankası (EIB) Başkan Yardımcısı ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Başkanı katıldı. Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan liderleri zirvede ülkelerini temsil ettiler.

Zirvenin ardından yayınlanan ortak bildi­riyle iki taraf arasındaki ilişkiler “stratejik bir ortaklığa” yükseltildi. Bu ortaklığı ekonomik ilişkidir diye bakmak istesek de KKTC’yi ta­nımalarını beklediğimiz Özbekistan, Kazakis­tan ve Türkmenistan›ın Rum yönetimini ta­nıyarak büyükelçi atamaları bizleri fazlasıyla düşünmeye sevk etti. Kazakistan’da sorduğum uzmanlar bu konuda fazla yorum yapmadılar. Bir söylem hem dikkat çekici hem de bu ülke­lerin içerisinde bulunduğu durumu sergiler nitelikteydi; “AB buraya çok yatırım yapıyor.” Araştırınca bunun doğru olduğu görülüyor.

Zirve Sonuç Raporunun dördüncü madde­sinde Devletler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)’nin 541(1983) ve 550 (1984) sayılı kararlarına bağlılıklarını imza altına alı­yorlar. BMGK’nın 541 Sayılı kararı kısaca KK­TC’nin ilanının geçersiz olduğunun kabulü­nü ve bütün ülkelerin Kıbrıs Cumhuriyeti›n­den başka bir Kıbrıs devletinin tanımamasını içeriyor. BMGK’nın 550 Sayılı kararı ise Kıb­rıs’taki Türkiye varlığını işgalci olarak tanım­larken yapılan karşılıklı “büyükelçi atamala­rı” ve “anayasal referandum”un ayrılıkçı hare­ketler olduğunu belirtiyor. Güvenlik Konseyi, 541 sayılı kararın uygulanması yeniden talep ediliyor ve tüm ülkelere KKTC’nin tanınma­ması çağrısı yenileniyor. Kararda Türk Barış Harekâtı’nı kınayan ve Türk askerlerinin geri çekilmesini isteyen 365 ve 367 sayılı kararlar da yeniden teyit ediliyor. Görüldüğü gibi Kır­gızistan ve Tacikistan Rum yönetimine henüz Büyükelçi atamadılar ama zirvenin sonuç bil­dirgesine diğer üç ülkeyle koydukları imzayla KKTC’yi tanımayacaklarını ve tüm adanın tek meşru hükümeti olarak Rum yönetimini tanı­yacaklarını taahhüt ettiler. Dahası attıkları im­zayla Adada Türkiye’yi işgalci kabul ettiler.

Bir taşla iki kuş

Türk Cumhuriyetleri bu tavrı salt 12 milyar avro için yaptığını ve Batı’ya yönelme ve alter­natiflerini artırma çabası olduğunu düşünür­sek Türkiye’nin 40 yıldır yürüttüğü Kıbrıs dip­lomasisi paraya karşılık veremedi sonucunu çıkarırız. Biz niye daha fazla yatırım yapmadık gibi kolaycı bir yaklaşımla karşı karşıya kala­biliriz. Ki bu bize bir şey kazandırmaz. Keza o zaman Türk Devletleri Teşkilatı’nın da anlamı kalmaz. Türkiye Türk Dilli Devletler yapılan­masından Türk Keneşine, oradan Türk Devlet­leri Teşkilatı’na uzanan süreçte büyük emek harcadı. Birçok vizyoner projeye öncülük etti. Ancak Türkiye’nin Kıbrıs hassasiyetinin Türk Devletleri Teşkilatı Üyelerinde yeterince kar­şılık bulmadığı görülüyor. AB, Türkiye’nin Or­ta Asya’da artan jeopolitik öneminden rahat­sızdı. Konu AB tarafından KKTC’nin sistem­li biçimde yalnızlaştırılmasıdır. Bu politika ABD tarafından da desteklenecektir. AB Türk Cumhuriyetleri, ABD ise Orta Doğu ülkelerin­de benzer bir politika izlemektedir. Türk Dev­letlerini bu işin bir parçası yapmak bir taşla iki kuş vurmak anlamı taşıyor. Böylece Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasında bir çatlak oluş­turma imkânı değerlendirilmiş oldu.

Neden susuyoruz?

Beni hayrete ve endişeye düşüren Türki­ye’nin sessizliğidir.

Öncelikle Türk Devletleri Teşkilatı’na ka­dar yılların emeği boşa harcanmamalı. Fark­lı bir stratejiyle Türkiye, Türk Devletleri Teş­kilatı’ndaki nüfuzunu artırmanın temel yo­lunu ekonomi üzerine kurmalıdır. Türkiye; Türk Cumhuriyetlerine açık bir tavır almalı ve Azerbaycan-Türkiye birlikteliğinin Kara­bağ’da yarattığı uluslararası etkiyi hatırlatma­lıdır. KKTC’nin tanınması konusunda kendi adına net bir tutum belirlemeli ve bunu taviz­siz uygulamalıdır. Gerektiği noktada KKTC ile özerk devlet anlaşması yapabileceğinin sinya­lini vermelidir. Suskun kalmak mı? Ben Türk Dünyası için yaptığım tüm emeklerimden vaz­geçtim. Kıbrıs konusunda da Anna Planı anla­yışına geri dönüyorum demektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta Koridor’un önemi 19 Nisan 2025
Diplomasi felaketi 05 Mart 2025
Barış ve korku 19 Şubat 2025