Türk bankacılığının 60 yıllık dürümü…

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ [email protected]

 


Osman Tunaboylu…
Üst düzey bir bürokrat…
"Mülkiye terbiyesi" ile yetişmiş…
Ben Hazine Müsteşar Yardımcısı olduğu dönemden biliyorum adını…
Daha sonra 1999'da Ziraat Bankası Genel Müdürü ve ardından Bankalar Birliği Başkanı olduğu dönemde bir röportaj yapmıştım…
2001 krizinin patlak vermesinden birkaç ay sonra da bu görevinden emekliye ayrılmıştı…
Tunaboylu şimdi bir kitap yazmış:
Babama Anlattığım Bürokrasi ve Bankacılık Hikayeleri…

***

Ne kitap ama!
İçinde yok, yok…
24 Ocak Kararları…
Serbest faiz dönemi…
Mali sistemde deprem…
Banker faciası…
1994 Krizi…
Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri…
Kemal Derviş olayı…
Bankalar reformu…

***

Tunaboylu'nun kitabını Türkiye'nin son 30 yılının bankacılık ve finans tarihi diye okumak mümkün…
Recep Önal, Orhan Emirdağ, Gazi Erçel gibi Bankalar Yeminli Murakıplığı Teşkilatı'nı  ve önde gelen aktörlerini de anlattığı kitabın birinci bölümünü de dahil ederseniz 50 yılı aşıyor kitabın kapsamı…
Kendisinin de ilklerden biri olduğu murakıplık mesleğini bir hayli karikatürize ederek anlattığı gibi kitap boyunca ironik bir dil kullanıyor Tunaboylu…
Aynen kitabı yazmaya nasıl karar verdiğini anlatırken yer verdiği bir Bekri Mustafa hikayesinde olduğu gibi: 
"Garibin biri ölmüş. Cenaze namazı kılınacak. Cemaat var, Lakin imam yok… Ne yapalım, ne edelim derken, o sırada başında kavuk sırtında cüppe oradan geçmekte olan Bekri Mustafa'yı görmüşler. İmam sanıp cenaze namazını kaldırması için yalvar yakar olmuşlar, ite karar tabutun başına sürmüşler… Bir anda, zoraki imam oluveren Bekri Mustafa ne yapsın? Ikına sıkına kıldırmış cenaze namazını. İşi bitince tabuta eğilmiş: "Öbür taraftakiler geldiğin yerde vaziyet nasıl diye sual ederlerse Bekri Mustafa imam olmuş…" deyiver, anlarlar deyip yürümüş…

***

Tunaboylu ile Ankara Büromuz'da sohbet ettik…
Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak ve Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe de katıldılar sohbetimize…
Ankara Bürosu muhabirlerimizden Özüm Örs deşifre etti konuştuklarımızı…
Tunaboylu'ya sordum;
Ne amaçladınız bu kitapla?
"Tabii, içinde bulunduğumuz durumu Bekri Mustafa kadar veciz anlatmak kolay değil" dedi "Ama basit memuriyet yaşamıma Türk ekonomisinin Türk bankacılığının son 60 yıllık hikayesini dürüm yaptım anlattım…"
"Dürüm mü?"
" Evet, dürüm… Türk ekonomisinin nasıl evrildiğini, bankacılığımızın nasıl evrildiğini ve bunun bize bugün hangi sosyo-ekonomik sonuçlar getirdiğini anlattım…"

***

Kitapta o kadar çok olaya ilişkin ilgi çekici diyaloglar var ki…
Hem gazeteciler, tarihçiler, hem de dönemi merak eden herkes için adeta bir hazine…
Hele Kasım 2000 krizinde bir türlü kapanamayan bankaların son saat telefon trafiğini anlattığı bir bölüm var ki, al tek başına vaka diye üniversitelerde okut!
Kitabın bütünü öyle…
Turgut Özal ile Kaya Erdem'in arasına giren 'prensler'…
Bürokrasideki ayak oyunları…
IMF görüşmelerinin içyüzü…
Kemal Derviş'in gelişi…

***

Aslında bakarsanız, epey ses getirecek, hatta sansasyon yaratacak bir kitap…
"Evet, doğrusu ben de şaşırdım" diyor, "Bu kitap sansasyonel olur diye düşmüştüm ama olmadı… Oysa yine babama hitaben yazdığım "Rumeli'den Esen Yel" romanının piyasaya çıkmasından sonra bütün dostlarım "Asıl bürokratlık anılarını yazmalısın" diye baskı yapmışlardı. Bütün söyleşiye gelen gazeteciler de hep o dönemi soruyorlardı…"
Sonra gülerek ekledi:
"Şimdi kitap çıktı ama hiç de medyatik olamadık…"
Kitap Haziran'da İmge Yayınları'ndan çıktıktan sonra Hikmet Uluğbay, Hüsamettin Özkan, Mahfi Eğilmez gibi beraber çalıştığı isimler aramış…
"Arayanlar hep güzel şeyler söylüyor" diyor Tunaboylu, "Hiç kızarak arayan olmadı… Kaya Erdem aradı, "Benim de aklımda bir şeyler yazmak var. Bana ilham verdin" dedi.

***

Onca senelik bürokratlık deneyiminden süzülüp gelenleri merak ediyoruz…
"Bu kitabın şimdiki adı olan 'Babama Anlattığım Bürokrasi ve Bankacılık Hikayeleri' sözleri ince bir yazıyla yazılacaktı. Kitabın esas adı 'Buraya Nasıl Geldik' idi" diyor, "ama editörlerimiz onu sevmedi…"
Peki, biz soralım o zaman:
Buraya nasıl geldik?
Yanıt, Tunaboylu'nun keskin eleştirel bakış açısını yansıtıyor:
"Batı'ya tamamen teslim olarak geldik. Batılı olmak başka, teslim olmak başka. Atatürk bize çağdaşlaşmayı bize hedef gösterdi. Çağdaşlaşacaktık ama yelkenler elimizde olacaktı. Başkalarının rüzgarına kapılmayacaktık…"

***

Tunaboylu, kitabının son bölümünde, "Bankacılığımız şükür kurtuldu" diyor ve hemen arkasına bir dizi kocaman "ama" ekliyor:
"Birincisi, işin faturası büyük oldu. BDDK 47.2 milyar dolar olduğunu söylese de milletçe katlandığımız fatura benim hesaplarıma göre, bu işte kullanılan devlet tahvillerinin faizleri de hesaba katıldığında 70 milyar doların altında değil. Eksiği yok, fazlası var. Aynı işi kirmadan dökmeden, o kadar bankayı TMSF'ye almadan, ayakta tedavi yöntemlerini uygulayarak yapsaydık fatura taş çatlasın 15 milyar doları geçmezdi…  Bütün bunlardan IMF'nin haberi vardı. Ben bizzat anlatmıştım. Coterelli'nin de önünde konuşuldu. Sistemi tamir edelim diye. Ama Fon'a almadan hiçbir bankaya yardım yapılamaz. Bu 'moral hazard' olur diye ısrar ettiler. Olacak şey değil. Bunu IMF ve Dünya Bankası diyor…"

***

Devam ediyor Tunaboylu:
İkincisi pek çok banka boş yere telef edildi…
Şubat 2001 krizinden önce 79 olan banka sayısı 44'e düştü…
Kapanan bankalarda çalışan elli bini aşkın insan işsiz kaldı…
Bunlarla çalışan sanayici ve ticaret erbabı sıkıntıya düştü…
Sıkıntı dalga dalga bütün ekonomiye yayıldı…
Türkiye'nin ödediği bedel büyütüldü…

***

Üçüncüsü, bu kadar büyük bir fatura ödeyerek, kırıp dökerek de olsa bankacılığımız sonunda sağlamlaştı ama ne yazık ki büyük ölçüde bizim olmaktan çıktı…
O hengamede öyle kanunlar çıkarıldı ki, bankacılık milli sermayedar için adeta kabus haline geldi. Kimi bankasını elden çıkardı. Çıkarmayanlar kalkan olarak bankalarına yabancı ortak aldı. Milli bankacılık dönemi bitti. Bugün 44 bankanın 20'si yabancıların elinde… Kalan 24 bankanın 6'sında yabancılar söz sahibi… Kamu bankaları ile iki üç ufak özel bankayı saymazsak mevduat toplamaya yetkili 31 bankanın içinde milli banka olarak kala kala Ata'mızdan armağan İş Bankası kaldı elimizde…

***

Cumhuriyet'i kuranlara göre, "bankalar Türkiye'nin iktisadi hudutlarının siperleri" olacaktı...
Bugün bankacılıkta yabancılaşma yüzde 50'nin üzerinde…
Gidin Almanya'ya bakalım…
Yüzde 20'yi geçer mi?
Ya da Fransa'ya gidip bakın, müsaade ederler mi?
Bugün nerede bankacılıkta yabancı payı yüzde 80'lerde?
Polonya'da, Slovakya'da, Romanya'da…
Çünkü oralarda kişilik yok…
Bana sorarsanız Almanya, Dünya Savaşı'nda alamadığı yerlerin hepsini şimdi ekonomik bakımdan aldı…

***

"Bu süreçte bizim olmaktan çıkan ne yazık ki, sadece bankacılığımız olmadı. Ekonomimiz, biz hala bizim sansak da sonunda bizim olmaktan çıktı. 'Dışa açılımcı kapitalist birikim düzeni'mizin şiarı tüketmek. Eskiden tasarrufu teşvik etmek için mevduat sahiplerine ikramiye verilirdi, şimdi vatandaş harcasın diye tüketici kredisi alanlara ikramiye veriyorlar.
Bakın, rakamlar ortada… 2003 yılı sonunda bankaların verdiği kredi kartı adedi 20 milyonun altındaydı. Şimdi 50 milyonun çok üstünde. 2002 sonunda bankalardan tüketici kredisi kullananların sayısı 1.5 milyonun biraz üstündeydi. Bugün 15 milyon. Anlayacağınız toptan borçkolik olduk…"

***

"Biz borca, sanayimiz ithalata bağımlı hale geldi. İhracatın katma değeri gittikçe düşüyor. Hala ayakta duruyor görünse de yavaş yavaş çöküyor. İstenilen istihdamı yaratamıyor. Dışarıdan gelen sıcak para ve krediler paramızın yabancı paralar karşısında değerlenmesine neden olduğu için rekabet gücümüzü de kaybediyoruz… Katma değeri düşüyor ihracatın…
Öte yandan, yurtdışından gelen kaynaklar olmasa ekonomimiz duracak!
Çok şükür ülkeyi yönetenler bu sıkıntılar karşısında mali piyasalarımız gibi vurdum duymaz değil. Değil ama kuralları uluslararası sermaye tarafından konan bu düzene dokunmak tabu… Onun için onların da elinden bir şey gelmiyor.  Dış ticaretten sorumlu, sanayiden sorumlu bakanlarımız "Vah, vah! Tüketim çok arttı. Her şey de ithal edilir mi?" diyorlar. Ama görevleri "yazıktır, günahtır" demek değil. Ben bunları anlattım. Bugün içinde olduğumuz eğilim iyi değil. Bunun bir çaresi bulunsun…"

***

Görüşlerine katılırsınız ya da katılmazsınız…
Ama Osman Tunaboylu'nun anlattıklarını yabana atamazsınız…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar