Turizmde yeni fikirler
Türkiye zor bir dönemden geçiyor. Ben buna kriz demiyorum çünkü hem lüzumsuz tepkiler geliyor, hem de bu dönem yaşadığımız, geçmişte “kriz” olarak adlandırdıklarımızdan farklı bir durum. Her ekonomik sıkıntının fiziksel/rasyonel ve psikolojik/duygusal unsurları olduğunu düşünürüm. 1994, 2001 krizlerinde makro ekonomide fiziksel olarak bir tıkanma vardı ama işin psikolojik yönü ağır basıp bir anda döviz ve faiz patlamıştı. Bugün ise işin psikolojisi görece iyi yönetildiği için günlük bir patlama yaşanmadı ama diğerlerinden farklı olarak bu sene ekonomik rasyolar çok daha kötü durumda, özellikle de mikro seviyede.
O yüzden sıkıntı zamana yayıldı ve yayılmaya devam edecek. Sektör bazında incelersek; ekonomimizin itici gücü gayrimenkulde, özellikle İstanbul’daki markalı konutlarda uzunca bir duraklama yaşanacağı kesin. Perakendede talebin çok üzerinde bir arz oluşturulduğu için işler eskisi gibi gitmeyecek. Duraklama veya gerileme kaçınılmaz. Büyük şirketlerde tasarruf tedbirleri gündeme geliyor. Bu bağlamda işten çıkarmalar artacak, her alanda ödemeler aksayacak, hizmetler sektörü gelir kaybı yaşayacak. Şirketler tasarruf için reklamı azaltınca medya ve ona bağlı sektörler de gelir kaygı yaşayacak önümüzdeki aylarda. Sponsorluk gelirleri de azalacak. Fiyatı doğrudan dövize bağlı otomobil, teknoloji ürünleri gibi alanlarda da durum malum.
Peki umut nerede? Öncelikle ihracatta ciddi bir artış hedeflenmeli. Bu da yüz elli ülkeye rastgele ve ucuza satış yapmak yerine seçilmiş ve odaklanılmış ülkelere katma değerli ihracat şeklinde kurgulanmalı. Bu kapıları açarsak sadece ülkemize döviz girişini artırmaz, oralarda kendi ürünlerimize kalıcı pazarlar yaratabiliriz. Hangi ülkelerde neler yapılabileceğine dair görüşlerimi daha önce bu köşede belirtmiştim.
İkincil olarak da turizmi önemsiyorum. Öncelikle Antalya her şey dahil turizmine odaklanmalıyız. Çünkü burada yaratılan ekosistem çok başarılı ve böyle bir hizmet/fiyat kalitesi dünya çapında rekabetçi. Çok az sektörde böyle bir global gücümüz var.
İlk hedefimiz Antalya’da turizmi 12 aya yaymak olmalı. Bu başarılırsa masraflar çok artırılmadan gelirler katlanabilir. Üstüne, bölgenin en önemli sorunlarından olan “mevsimsel işçilik” oranı da azaltılır ve bölgeye huzur gelir. Bunun için, özellikle Avrupalı emeklilere yönelik teşvik programları geliştirilmelidir. Sonra da onlar kışın Antalya’ya gelip üç dört ay kaldığında içeride ve dışarıda hoşça vakit geçirecekleri etkinlikler tasarlanmalı. Otel turistinin Antalya merkezine indirilmesi, çevreye düzenlenecek turlar, etkinlikler, turnuvalar filan…
Antalya için ikinci önerim otellerde çalışan personel için geliştirilecek motivasyon paketleri. Bu insanları mevsimlik çalışma kabusundan kurtarmak, performansa göre başarı primleri gibi modeller geliştirmek dışında mesela onlara yönelik ekonomik konut projeleri geliştirilse ne kadar etkili olur. Son olarak da alkollü içecek meselesi. İç piyasada vergilerin iyice artması neticesinde gelinen nokta malum. Tamam, bunu yapanların kendince gerekçeleri var ve oturup burada tartışmak istemiyorum ama bırakın en azından turistler istediği gibi içsin. Buna bağlı olarak motivasyon ile işyeri gelirleri artsın. Antalya’daki otellere, ağırladıkları yabancı turist sayısına paralel olarak daha düşük vergili ve özel büyük ambalajlarda içki tahsisi yapılmasını öneriyorum.
Her şey dahil müşterisi Avrupa ve Rusya’dan gelecektir ağırlıkla. Uzaktan gelecek turistler için ise başka şeyler tasarlamak lazım. Çünkü onlar dünya kadar yolu aşıp burada bir hafta resort otele tıkılmazlar. Gezmek, dolaşmak, yeni şeyler deneyimlemek isterler. Örneğin Çinli zenginler. Sayıları çok arttı ve dünyanın her yerinde ciddi paralar harcıyorlar. Onlara yönelik özel paketler ve teşvikler geliştirilebilir. Önerim Türkiye ve Yunanistan’ın Ege adalarında Çinli zenginlere yönelik özel paketler hazırlamaları, devletin de bunların iletişimi için destek vermesidir. THY de Çin-İzmir seferlerini artırıp fiyatları düşürürse birkaç yılda ekonomimiz ciddi bir gelire kavuşur.
Ve ek olarak her türlü turist için Anadolu’da özel deneyimler tasarlanmalıdır. Mesela on sene önce bir kitapta yazdığım Köfte Turu geldi aklıma. İstanbul’a gelmiş turisti 2-3 günlük Marmara turuna çıkarabilir miyiz mesela? İstanbul’dan yola çıkılarak Adapazarı’nda ıslama köfte yeniyor ve sonra İznik’in tarihi değerleri geziliyor. Gece Bursa’da geçiriliyor ve pideli köfte yeniyor. Sabah Cumalıkızık’da kahvaltı ve tur. Sonra öğle yemeğine İnegöl’e gidiliyor. Oradan hamama. Alternatif olarak Çanakkale’ye geçilip konaklanabilir ve ertesi gün Tekirdağ köftesi yenip Sultanahmet köftecisinde tur bitirilebilir. Ya da iki günlük tur Bursa’dan İstanbul’a geçerek noktalanabilir. Gibi… Kafayı böyle çalıştırmak lazım, yoksa işimiz zor.