Tüketim ve lojistik
Gişe rekorları kıran Vizontele filmini pek çoğunuz eminim hatırlarsınız. 1980 öncesi ve 80 ihtilali sırasında yaşananlar, o günlerin şartları, bizleri geçmişe götürmeye yetmişti. 30 yıl öncesine gittiğimizde tek kanallı ve siyah-beyaz televizyonun olduğu dönemi hatırlarız. O günlerde ne izlediğimiz ne de izleyebileceğimiz reklam sayısı bu günkü kadar çoktu; ve tabi insanların istekleri ve beklentileri de gördükleri ile sınırlı kalıyordu. Bugün reklam araçları yalnızca televizyon ile de sınırlı değil, sayısı artık neredeyse belirsiz olan televizyon kanallarının yanı sıra, internet, bilboardları süsleyen reklamlar, sinemalar, filmler, afişler, gazeteler, dergiler… O günlerde ne cep telefonumuz vardı, ne de cep telefon faturamız. Teleksin çağın buluşu olduğunu zannediyorduk neredeyse. Hayat yalınmış, ama biz farkında değilmişiz. Yaşantımıza kredi kartının girdiği gün, neredeyse internetin girişi kadar kritik. Kredili yaşamak, özgür yaşamak, para sahibi olmadan da harcama yapabilmenin verdiği mutluluk. Ve torunlarımıza borç bırakmanın ne olduğunu öğrenmeye başlayacağımız yeni bir döneme merhaba dediğimiz o yıllar. Cepte değil, evde bile telefonun olmadığı, bırakın milletlerarasını, şehirlerarası bir telefonun dahi saatlerce beklendikten sonra gerçekleşebildiği yavaş bir yaşam, hırsı bugünkünden çok daha az olan sade bir iş dünyası. Pek çok kasaba ve köyün değil televizyon izlediği, elektriğin varlığından bile haberdar olmadığı yıllar aslında o kadar yakınki. Yurtdışına gitme şansı bulan insanların sayısı parmakla gösterilebilecek kadar az olduğu bir dönemden; kolay ve sık seyahatlerin yapılabildiği bir döneme geçiş. Yıl 2011 ve dünya nüfusu hızla artmaya devam ediyor. Teknoloji hızla gelişiyor, insanların ihtiyaçları da elbette artıyor, tüketime ve konfora olan ilgisi ise daha hızlı artıyor.
Hiçbir değişime karşı olmadığım gibi, bunların neredeyse tamamının hayat kalitemizi arttırdığını kabul edenlerdenim. Yalnızca iki sorun ve endişe hariç; birincisi ihtiyacımızın olmadığı zamanlarda da tüketmeye duyduğumuz ilgi ve ortaya çıkardığı ekonomik krizler. Ikincisi ise tüketime duyulan ilgi ve iştah kadar üretime aynı iştahın duyulmamaya başlanılması.
Tüm bu değişimlerin yarattığı en önemli sonucun tüketimin artışı olduğunu düşündüğümüzde değişen çağa ayak uydurmak zorunda olan en kritik sektörün de lojistik olduğunu çapraz bulmacadaki anahtar sözcük gibi bulmak neredeyse mümkün. Otuz sene sonra da konuşulacaklar çok farklı olmayacak; yine icatlar sürecek, yine tüketim olanca hızıyla artacak ve mallar bugünkünden daha çok ve daha hızla hareket etmek zorunda olacak. Belki öylesine hızlı hareket etmek zorunda olacak ki, bugünkünden çok daha geniş boyutlu serbest ticaret ve serbest gümrük anlaşmaları yapılacak, veya belki de gümrükler sistemin dışında kalacak. Daha çok konteyner taşıyan, daha hızlı gemiler üretilecek. Küçük hacimli paketleri dağıtacak şirketlerin sayısı artacak. Yeni uçaklara ve tabi terminallere ihtiyaç duyulacak., demiryollarının miktarı hızla artacak, karayollarındaki araçlar daha da gelişecek ve çoğalacak. Lojistiğin eğitimini almış insanlara ve analitik iş gücüne daha fazla ihtiyaç duyulacak. Çok daha gelişmiş yazılımlarla verimlilik arttırılmaya çalışılacak. Ama şu soru hep aklımızı kurcalayacak: nereye ve ne zamana kadar? Dünyadaki insan sayısı hızla artıyor, yaşam uzuyor, teknoloji ve kredi imkanları olanca hızla gelişiyor, her türlü senaryo insanların daha fazla tüketmesi üzerine kuruluyor. Lojistiğin ayak uyduramadığı, yolların, araçların yeterli olmadığı noktada ise tüketim, lojistiğe ayak uydurmaya başlayacak. Diğer koşullar bir yana insanların istediği her ürüne istediği zaman ve kalitede sahip olabilmesinin yolu ise kesinlikle lojistikten geçiyor.
Şu an patronunun “Ben aslında büyük bir lojistik firması sahibi sayılırım” dediği Dünya’nın en büyük alışveriş marketleri zinciri Wall Mart’ın memleketi, Amerika Birleşik Devletleri’ndeyim. Günlerden Pazar, saat akşamüstü altı civarı. Florida’da ve bir alışveriş merkezinin önündeyim. İçerisi de dışarısı da hıncahınç dolu; ve sanırım ben de biraz sonra o tüketen insanların arasına katılacağım. Yaşam güzel, tüketmek ve konfor güzel, Dünya ve insanlık için duyduğum endişe ise hepimizin ortak duygusu : Tüketirken tükenir miyiz?!!