Tüketilmiş seçenekler ve gerçekler...
Finansal piyasaların genelde yatay eğilim sergilediği, risk alma isteği gerilerken kaçınma eğiliminin daha ön plana çıktığı bir haftayı geride bıraktık. Bu süreçte iki farklı eğilim ön plana çıkmaya başladı: Euro Bölgesi ile ABD arasındaki daha sorunlu olma yarışına, gelişmekte olan ekonomilerinde aday olduğu daha net bir şekilde algılandı. Ayrıca birinci çeyrek bilançolarının daha olumlu görünmesi adına olumsuzlukların baskılandığı, ikinci çeyrek dönemle birlikte kırılganlığın artabileceği endişesi belirginleşti. Gerek petrol fiyatının yüksek düzeyini koruması gerekse siyasi gerginliğin yüksekliği, hem olası yeni parasal genişlemelerin önünü kesiyor hem de güvensizliği artış eğiliminde tutarak beklentileri etkiliyor. Küresel koşullar, içeride Merkez Bankası'nın para politikası uygulamalarını da tartışmalı hale getirdi: İki ay aradan sonra istisnai günlerin geri dönmesi ve fonlama maliyetinin artması geleceğe yönelik beklentileri farklılaştırdı.
Gerek küresel düzeyde gerekse içeride ekonomi politikaları adına hareket yeteneğinin önemli ölçüde daraldığını ve buna bağlı olarak tepkiselliğin arttığını, uzunca bir süre böyle olmaya devam edeceğini kabul etmek gerekiyor. Parasal genişleme yapılmaz ise deflasyonist baskılar yapılır ise enflasyonist olanlar artıyor. Bu durum güvensizliği besleyerek riskten kaçınma eğilimini güçlendiriyor. Türkiye benzeri ciddi boyutta cari açık veren, başka bir deyişle tasarruf açığı olan ekonomiler dış finansman ihtiyacını karşılamakta zorlanıyor, beklentilerin olumsuzlaşması engellenemiyor. Ekonominin büyüyememesine veya enflasyon artışına olan tahammülsüzlük sıkıntı yaratıyor. Büyümeye odaklanılsa cari açık ve enflasyon baskısı artacak, devamında ciddi bir daralma kaçınılmaz olacak, tam aksine enflasyona odaklanılsa bu kezde daralan ekonomi nedeniyle başta kamu ve mali sektör olmak üzere tüm kesimlerin kırılganlığı artacak. Bu açmazı dikkate almadan Merkez Bankası'nın yanlış yaptığı, fiyat istikrarına odaklanması gerektiğini söyleyenler demagoji yapıyor!.. Marifet bu açmaza düşmemekten geçiyordu, ama olmadı küresel kırılganlığı dikkate almadan ve önce enflasyon diyenlerin hatalı tercihleri, bugünkü çeresizliğin oluşmasında belirleyici oldu... Son on yılda cari açığın artmasına, tasarruf stoklaı tükenirken borçluluğun büyümesine, alkışlayarak veya sessiz kalarak destek verenlerin bugünkü eleştirelir herhangi bir anlam ifade etmiyor. Tamamen duygusal yaklaşımlar veya yapıcı olmayan tepkisellik grubuna giriyor.
Bugünün koşullarında ister enflasyon isterse büyümeye öncelik verilir ise sorunların daha seri bir şekilde ağırlaşması ve yıkıcı sert hareketler yaşanması ihtimali oldukça yüksek. Belli ki Merkez Bankası siyasiiradenin de desteği ile iki-üç tercihin ortasında bir tavır koyarak yumuşak iniş peşinde koşuyor. Orta Vadeli Plan da belirtilen hedeflerin, olumsuzlaşan küresel koşullar nedeniyle gerisinde kalınacağı muhtemelen biliniyor, olumsuz seçenekler arasında en az olumsuz olan peşinde koşmak dışında fazla bir seçenek bulunmuyor. Bir düşünün enflasyon ve cari açık hedeflerinin tutması fakat ekonominin yüzde 3-4 oranında daralmasını mı, yoksa büyüme hedefi yakalanırken enflasyon ve cari açıktaki sıkıntının anormal düzeylere çıkmasını mı istersiniz?
Bu iki seçenekte de yumuşak iniş olasılığı sıfıra yakındır; Türk Lirası cinsi menkul kıymetler ile duvar kağıdı arasındaki fiyat farkının daralması önlenemez!.. Bu durumda geriye bir tek seçenek kalıyor ekonomi sert bir şekilde daralmasın, bunun karşılığında enflasyon ve cari açık hedeflerinde belli bir olumsuz sapmaya razı olunsun; para politikası uygulaması buna göre şekillensin!.. Kısa vadeli yaklaşımlar uç uca eklenerek ve belirsizliğin artması pahasına yıkıcı eğilimlerden olabildiğince kaçınmaya çalışılsın... Belli ki enflasyonla veya durgunlukla savaşmak yerine savunmaya geniş yönündeki tercihler ön plana çıkmaya başlamış; ve yine belliki finansal piyasalar ve mali sektör bu duruma uygun hikaye yazmakta ve mevcut durumunu korumakta zorlanıyor... Geçmişteki yanlışların faturasının önümüze gelmesinin daha fazla geciktirilemeyeceği gerçeği kapıyı çalıyor!..
Durum böyle olunca menkul ve gayri menkul şeklindeki varlık değerlerinin daha fazla yükselemeyeceği, yükselişe bile bu durumun kalıcı olamayacağı gibi gerçekleri kabule hazırlanmak gerekiyor. Ayrıca Türk Lirası cinsinden varlıklara yönelik yabancı ilgisinin azalmaya devam edeceği ve yerli paranın değer kaybını önleme yönündeki çabaların daha maliyetli hale geleceği hesaba katılmalı. Stok tasarrufları sisteme çekmek veya yatırımcı seferberliği gibi çabalar söz konusu eğilimlerin hızını düşürebilir fakat yönünü değiştiremez. Piyasaların iç güdüsü bellidir, hareketi severler yükeselemeyenler düşmekten, gerileyemeyenler yükselmekten kurtulamaz. İyimserlik ateşini canlı tutmak mümkün olamıyor ise kötümserliğin baskın çıkması engellenemez ve gerçeklerin çekim gücü etkisini hissettirir. Aza tamah etmeyenlerin çoğu hiç bulamayacağı günler yaklaşıyor...