Tüketicinin tercihi
Bir süre önce çevre zengin işidir diye bir yazı yazmıştım. Gerekçesi ise basitti. Volkswagen’in yaşadığı dizelgate skandalı tüm dünyada tepki ile karşılanırken, sadece Türkiye’de tüketiciler ellerini ovuşturmuştu. Bayilerden gelen tüketici yorumları, konuştuğum kişilerin tamamına yakını “Şimdi Passat fiyatları düşşe de alsak” modundaydı.
Dünyanın en önemli şirketi bilerek ve isteyerek hile yapmış, haksız rekabet yaratmış, hükümetin kurumlarına yalan beyanda bulunmuş… Tüm dünyada bu skandal ses getirirken, yeryüzünün 36-42 Enlem- 26-45 Boylamları arasında yaşayanlar, bu krizi fırsata nasıl dönüştürürüm peşindeydi.
İsimleri lazım değil, otomotiv gazeteciliğine çok eskiden başlamış, kimisi hala devam eden, kimisi otomotiv odaklı ama farklı bir iş koluna geçen dostlarla oluşturduğumuz bir watsapp grubumuz var.
Geçen günlerde bu konuyu tartıştık. Tüketicilerin öncelikleri konusunu yani… Otomotivci gözüyle bakınca ya da daha doğrusu otomotiv sektörünün bizde yarattığı körlükle bakınca tasarım, teknoloji bizim o aracın tutulmasına yönelik önceliklerimiz arasında yer alıyor gibi görünse de yazının girişinde verdiğim örnek aslında işi tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor.
İnsanlar, önce cebini düşünüyor. Ne kadar yaktığı, ne kadar indirim olduğu, nasıl bir kampanya yapıldığı gibi…
Çok da haksız sayılmazlar. Zira, maalesef Türkiye’de toplanan tüm vergiler dolaylı olduğu için otomotive kümesteki kaz muamelesi yapılıyor. Dolayısıyla vergiler yüzünden otomobil fiyatları, o otomobilin ederinin kat be kat üstüne konuşlanmış durumda.
Dolayısıyla yüzde 2-3 düzeyindeki indirimler bile çok önemli.
Bugün Türkiye’de pazarın yüzde 60’ı ki bu muhafazakar bir tahmin filo şirketlerinin elinde. Geri kalan bireysel tüketicilerin büyük çoğunluğu ise orta gelir batağına saplanmış bir durumda. Bunu çok net söyleyebiliriz çünkü tercih edilen araçların kullanım amaçlarına bakıldığında ailenin tüm işini görmesi biraz da babanın kendi işinde kullanabileceği otomobillerden oluştuğunu görüyoruz.
İşte bu durumda emisyon, havaya salınan zehirli gazlar gibi unsurlar maalesef çok da ön plana çıkamıyor.
Farklı dinamiklerin başrolü oynadığı satış ortamında iletişim dilinin de farklılaşması gerekiyor, tüketiciyi farklı noktalardan yakalamak gerekiyor ki bunun yolu da yine iletişimden geçiyor. Önümüzdeki hafta savunduğum tezleri yönelik ne gibi adımlar atılabileceğine ilişkin önerilerimi aktaracağım.