Tüketiciler önem kazandı, ekonomiyi yönetmek zorlaştı
21'inci yüzyılla birlikte Türkiye eskisine göre daha farklı oldu. Mesela tüketicilerin morali eskiden büyüme süreci açısından bu kadar önemli değildi. Geçen yüzyılda işler bir başka türlü yürürdü. O vakitler kamunun Türkiye ekonomisindeki ağırlığı pek bir fazlaydı. Şimdilerde ise tüketici güven endeksleri, perakende güven endeksleri derlenir oldu. Hepsi 21inci yüzyılla birlikte başladı. Tüketicilerin geleceğe güvenle bakması artık Türkiye ekonomisi için önemli bir gösterge niteliği kazandı. Bu neden böyle oldu?
Öncelikle Türkiye ekonomisinde kişi başına milli gelir arttı. 1980’lerde kişi başına gelirimiz 1500 dolar seviyesindeydi. 2002’ye geldiğimizde bu tutar yaklaşık 2,5 kat artarak 3500 dolar oldu. 2012’de ise 10500 dolar oldu. 1980’den 2012’ye kişi başına milli gelir yaklaşık yedi kat arttı. Aynı dönemde Kore’de kişi başına milli gelir yaklaşık 14 kat arttı. Bunu da hakikat testi olsun, ayaklarınız yerden kesilmesin diye ekleyeyim. Kişi başına milli gelir artıp, Türkiye orta gelirli bir ülke haline gelince elbette ekonomimizde tüketim ve de tüketiciler önem kazandı. Bu ilk nokta.
Geleyim ikinci noktaya. Son on yılda Türkiye’de banka bilançoları hızla büyüdü. Bankaların toplam aktifl erinin milli gelir içindeki payı 2002 yılında yüzde 65 civarındaydı. 2012’de aynı oran yüzde 110’u geçti. Bir yandan Türkiye ekonomisi büyüdü, banka bilançoları ise Türkiye ekonomisinden çok daha hızlı büyüdü. Geçen yüzyılda analiz yaparken, banka bilançolarının toplamı yüzde 30’larda olduğu için utanırdık. Avrupa ülkelerinde banka bilançolarının payı milli gelirlerinden hep daha fazla olurdu. Bizim bankalar ise, Avrupa bankalarının üçte biri kadar filan olurdu. Şimdi bizim bankalarımızın bilançolarının milli gelirimize oranı, onlarınki gibi olmaya başladı. Bankaların ekonomi içindeki ağırlığı artınca ne oldu? Tüketicilerin gelecekteki gelirlerini bugünden harcayabilmesi ve de yarınki gelirleri ile bugünkü büyüme sürecine katkıda bulunabilmeleri mümkün hale geldi.
Üçüncü nokta işte tam da bu hususla alakalı. Kredi portföyünün milli gelir içindeki payı yüzde 20’lerden, yüzde 65’e doğru tam da bu dönemde yükseldi. 21inci yüzyıl Türklerin borçlanma imkanlarını genişlettiği yüzyıl oldu. Peki, bankaların kredi portföyü içinde sanayi şirketlerinin kullandığı krediler mi arttı? Hayır. O oran 21'inci yüzyılda yüzde 50’lerden yüzde 20’lere doğru geriledi. Ne arttı? Tüketicilerin kredi kullanma imkanları arttı. 2002-2013 döneminde tüketici kredilerindeki artış oranı yüzde 100’ü aştı. Tüketici kredileri içinde, konut kredilerinin payı yüzde 10’ların altındayken şimdi yüzde 40’ın üstüne çıktı. Hal böyle olunca tüketicinin Türk ekonomisi için önemi elbette arttı.
Yarınki gelir akımlarını bugünden harcayabilme imkanı tüketicilerin iktisadi büyüme sürecini daha fazla etkileyebilmelerine imkan sağladı. Türkiye’de tasarruf oranlarının düşmesini de aynı süreç içinde görmek gerekiyor. Tüketicilerin bankalara borçlanabilerek, yarınki gelir akımlarını bugünden harcayabilme imkanına kavuşması, tasarruf yapmayı bir nevi manasız hale getirdi. 1980’lerin başında milli gelire oranla yüzde 25’lerde olan tasarruf oranının, bugünlerde yüzde 10’ların altına düşmesini herhalde bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Şimdi size üç adet sonuç çıkartayım isterseniz. Birincisi, 21'inci yüzyılda Türkiye ekonomisinde tüketicilerin önemi arttı. Bu aslında bir gelişme göstergesi bunun altını çizmek lazım. ikincisi, tüketicilerin artan harcama kapasitesi ile birlikte cari işlemler açığı büyüdü. Yapısal cari açık önem kazandı. Bankalar bu zamanlar arası kaynak transferini kolaylaştırmamış olsaydı, Türkiye bu kadar kırılgan bir ekonomi olmazdı. Üçüncüsü, banka bilançolarında tüketicilerin artan ağırlığı, işlerin yavaşladığı, ekonominin yüzde 1’lerde büyüyeceği bugünlerde banka bilançoları için de bir kırılganlık kaynağı haline geldi. Banka bilançoların sağlamlığı bir nevi tüketiciye emanet kaldı.
21'inci yüzyılda tüketicilerin hem Türkiye ekonomisinde hem de banka bilançolarında önemi arttı. Türkiye ekonomisinin de, banka bilançolarının da kırılganlığı arttı. Buraya kadar garip olan bir şey yok. Garip olan nedir? Tüketicilerin ekonomi içindeki ağırlığı artarken, kamuda daha tedbirli bir ekonomi yönetimi anlayışının geliştirilmiş olması gerekirdi. Bizde daha o olmadı. Makro iktisadi yönetim, dün daha az sayıda iktisadi aktörün davranışlarını koordine etmeyi hedefl erdi. Tüketicilerin ekonomimizde artan ağırlığı ile birlikte, iktisadi politika kararlarıyla, iktisadi davranışlarını etkilemeniz gereken kitle son derece büyüdü ve çeşitlendi. Ekonomi yönetimi düne göre çok daha zorlaştı. Türkiye ekonomi yönetimi anlayışında 20'nci yüzyıldan 21'inci yüzyıla daha tam olarak geçemedi. Galiba bugün böyle bir eksikliğin sıkıntısını çekiyoruz. Bana yine pahalı bir ders alacakmışız gibi geliyor. Siz siz olun aman dikkatli olun.