Tüketici Kanunu kimi koruyor?
TBMM’de kabul edilerek 13 Kasım’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onamasına sunulan Tüketici Haklarını Koruma Hakkında Kanun için 15 günlük inceleme süresi bugün doluyor. Dün bu yazının yazıldığı öğle saatlerine kadar herhangi bir açıklama yapılmamıştı.
Ancak, Cumhurbaşkanı izleyen saatlerde iki ihtimalden birine imza atmış; ya kanunu onayarak, Resmi Gazete’de yayımlanmak üzere Başbakanlığa göndermiş ya da “tekrar görüşülmek üzere” gerekçeleriyle birlikte Meclis’e iade etmiş olabilir. Veya iki işlemden biri bugün gerçekleşecektir.
Bu konuyu böyle kurcalamamın sebebi var: Tüketici örgütleri Cumhurbaşkanı Gül’ün kanunu Meclis’e iade etmesi hâlinde, eleştirdikleri, eksik ve tüketici haklarıyla uyumsuz buldukları maddelerin düzeltilebileceği kanısındalar (dı). Bu “şansı” kaçırmak istemiyorlar (dı).
Çünkü, hazırlık ve yasama aşamalarında dikkate alınmayan eleştiri ve önerilere bakılırsa, kanun TBMM’de kabul edildiği hâliyle gerçekten de tüketiciler aleyhine ciddi sorunlar doğuracak gibi görünüyor. Bu alanda faaliyet gösteren dernek, federasyon ve akademik kuruluşlar yeni kanunu bazı “iyi yönleri” dışında eskisinden daha geri hükümler içerdiği için eleştiriyorlar.
Ortak bir eleştiri de, tüketici örgütlerinin görüş ve önerilerini dikkate almayan ve kanuna yansıtmayan yasama zihniyetine yönelik. Taslak hazırlık aşamasında derneklerden görüş istenmemiş. Hazırlandıktan sonra alınan görüşlere de itibar edilmemiş. Ama meselâ bankaların istekleri taslağa da kanuna da yansımış!
Tehlikeli düzenlemeler
Dernek ve federasyon olarak tüketici hak ve sorunlarıyla ilgili kuruluşların görüş ve değerlendirmeleri Mikro Politika sayfamızda yer alıyor. Aynı alanda akademik faaliyet gösteren bir kuruluş daha var: Doğuş Üniversitesi bünyesinde kurulu Tüketici Hukuku Enstitüsü. Basın ve medyada son olarak 21-22 Kasım’da düzenlediği 3. Tüketici Sempozyumu ile haberoldu.
Yeni kanuna ilişkin önemli bir değerlendirmesi de web sayfasında yer alıyor. Enstitü Başkanı Avukat Emel Özer imzalı bu değerlendirme de gösteriyor ki “sorunlu” bir tüketiciyi koruma kanunu yürürlüğe girmek üzere.
Özer’e göre, kanunun uygulamada doğuracağı başlıca “tehlikeli sonuçlar” özetle şöyle:
Ayıplı mal konusunda tüketiciye karşı zincirleme sorumluluk kaldırılmış, sorumluluk sadece satıcı ve kredi kuruluşu ile sınırlandırılmış. Satıcının izini kaybettirmesi hâlinde tüketici hak arama imkânını yitirecek.
Mevcut kanunda bankacılık sektöründeki haksız ücretler hukuka aykırı kabul edilirken, yeni kanunla haklı ve kanuni hâle getiriliyor. Tüketicilerin haksız ücretleri geri alma yolları kapatılıyor.
Maketten konut satışlarında tüketiciye yönelik teminatlar düşürülüyor, cayma hakkı sınırlandırılıyor.
Kanunda hukuk tekniği ve terimler açısından “karmakarışık” bir dil kullanılmış. Bu sorun hak aramayı zorlaştıracak, hak kayıplarına yol açabilecek.
Ve nihayet, Tüketici Hukuku Enstitüsü, “(…) özellikle bankacılık ve inşaat sektörü gibi, tüketicilerin en çok hukuki ihtilâfa düştüğü durumlarda, sektörü (bankalar, inşaatçılar) koruyucu yeni hükümlerle mevcut haklardan geriye gidişi sosyal devlet ilkesi ile bağdaştıramıyor ve hoş göremiyor.”
Enstitü’nün tasarıyla ilgili olarak TBMM Başkanlığı’na sunduğu “Genel Rapor”un giriş bölümünde; yanlış veya eksik tercüme edilen AB direktifleri, yapım tekniği açısından genel kanun metinlerinde işlenen kavramlara uzaklık, kanun içi boşluklar gibi eleştirel tespitler de dikkati çekiyor. Bütün bunlara bakıp, “Özensiz ve yanlış kanundan doğru hukuk çıkmaz” demek yanlış mı olur?