Tüketen-tükenen insan ve kaynak kullanım ekonomisi
Zaman zaman insanın fabrika ayarlarına dönmesi gerektiği konuşulur. Dijitalleşme ve hızlı teknolojik gelişme, tam anlamı bilinmese de bir sıfırlamaya, öze dönmeye olan ihtiyacı körükler. Prof. Dr. Sinan Canan’ın “İFA: İnsanın Fabrika Ayarları” kitap serisi sanırım bu ihtiyacın bir sonucu.
Ölüm düşüncesinin insanı hızlandırdığı söylenir. Hızlanarak daha uzun bir ömrü yaşamak ister insan. Ancak hızlanmak, gerçekte hayatı kısaltmaktır. İnsanın ışık hızına yaklaştıkça giderek yok olması, kısa ömrünün daha da sıfıra yaklaşması değil midir?
Oysaki yavaşlayan insan, hayatı daha çok hisseder. Böylece daha uzun ve bereketli bir hayat sürdürebilir.
Doğal akıştaki insan
İnsanın fabrika ayarları derken acaba taş devri insanını mı kastediyoruz? Aslında tam olarak kastettiğimiz, yaratılış fıtratına uygun insandır.
Acıktığında avlanan veya doğadan toplayan, bulduğunda yiyen, bulamadığında açlığa katlanabilen bir insan düşünün. İhtiyacı kadarını tüketen, hiçbir kaynağı israf etmeyen, doyduğunda tatmin olan ve şükran duyan insan.
Yaptığı avın etinden derisine kadar her bir parçasını kullanan, besinlerini uzun süre saklama imkânı olmadığından dostları veya kabilesi ile paylaşan, paylaşmayı bilen insan. Akşamları, bir ateşin etrafında, hikâye anlatıcılığının sağladığı muhteşem atmosferde, bilge insanların sunduğu kaliteli akademik performanslar.
Uzun aralıklarla aç kalmanın faydaları bugün bilimsel araştırmalara da yansıyor. Taş devri diyeti de giderek popüler oluyor.
Her defasında tek çeşit ve sınırlı olduğu sağlıklı bir beslenme tarzı. Aydınlatma olmadığından ve fiziksel yorgunluktan erken yatan, gece uykusunda melatoninden en üst düzeyde faydalanan ve gün doğmadan önce sabahın erken saatlerinde mutlaka ayakta olan insan.
Avlanma ve güvenlik gibi temel ihtiyaçları karşılamak için sürekli hareket halinde olan taş devri insanı, günde on bin adım atmak veya bir spor salonuna devam etmek zorunda kalmadı.
Sadece yırtıcı hayvanlara karşı duyulan endişenin olduğu, toplumsal baskılar ve stresin en az seviyede olduğu bir hayat.
Sigorta poliçeleri ile tam güvenli (!) yaşam, rahat emeklilik, diploma ve sertifikalar gölgesindeki eğitim girdabı, hiç gündeminde olmaz taş devri insanının.
Daha da önemlisi insanın doğadan alması gereken, kifayet miktarı kadardır. Doğal dengeyi bozmayan, yetinmeyi bilen insandır o.
Yazının icadı sonrası geçen uzun bir dönemin ardından en büyük dönüşüm sanayi devrimi ve dijitalleşme ile gerçekleşti…İçinde bulunduğumuz çağın insanlık tarihindeki yeri, muhtemelen, on iki saat üzerinden düşündüğümüzde son birkaç dakika gibidir. Çok kısa zamana sıkışmış müthiş bir değişim ve dönüşüm.
Önemli olan kaynak kullanım ekonomisi
Tüketimin çoğunlukla toplumsal itibar için yapılıyor olması, bireyciliğin ve farklılaşmanın öne çıkması, insanın tüketimin kölesi haline gelmesi; daha fazla hür olmaya çabaladıkça batağa saplanması gibidir.
Kredi kartı limitinin, insanın değerini belirlediği, sürekli harcamanın anlık hazları tetiklediği ve tüketimin bağımlılık haline geldiği bir sistem. Kapitalizmin devamı tüketime, tüketim ise toplumun baştan çıkartılmasına bağlı.
Büyükbaş hayvanların iklim değişimini körüklediği sürekli vurgulanıyor ve uluslararası anlaşmalar yapılıyor. Ancak gerçek çevreciliğin, ihtiyaç yoksa almamak, bunun sonucunda daha az üreterek ve daha az kaynak tüketerek, çevreye olan tahribatı azaltmak olduğundan hiç bahsedilmiyor.
Üretim ve tüketim ekonomisinin ötesinde bugün öne çıkması gereken kaynak kullanım ekonomisidir.
“Mutlu olmanın iki yolu var: Ya isteklerinizi azaltacaksınız ya da imkanlarınızı zorlayacaksınız” der Dostoyevski. Biz imkanlarımızı zorlamayı tercih ettik ancak isteklerimiz daha büyük oranda körüklendi. Sonunda kimse mutlu olamadı.
Bu anlatılanlar elbette ki mağarada yaşayalım, toplumdan kendimizi izole edelim anlamına gelmiyor.
Sorulması gereken soru şu: Bugünkü teknolojiyi ve sosyal normları da reddetmeden taş devri insanının yaşam tarzını olabildiğince bugüne bir şekilde uyarlamak mümkün müdür?