Trump’lı günler
Amerikan tarihi ve siyaseti çalışmaya başladığımdan beri birçok kez Amerikan tarihinde hangi tarihte yaşasaydım daha ilginç olurdu diye sorardım kendime.
Koloni döneminde mi, George Washington’un ABD’yi kurduğu Kıta Kongresi’nin düzenlendiği günlerde mi, Jefferson ya da Jackson dönemi mi, Abraham Lincoln ve iç savaş döneminde mi, Theodore Roosevelt döneminde mi, Wilson – Franklin Delano Roosevelt ya da Kennedy döneminde mi? Bazı olaylarda şüphesiz insan detayını merak ederek çalıştığı, akademik konuyla alakalı “o dönemde olsaydım” diyor.
Böylesi asla olmaz
Kennedy suikasti mi, Başkan Nixon’un Watergate skandalı mı, Reagan’ın ekonomiyi yeniden canlandırması mı, seksenler mi soruları her araştırmacının çalıştığı alanla ilgili sorduğu sorulardır. Ancak öyle bir döneme denk geldik ki Donald Trump’ın söylemleri, hareketleri, politikaları, hali tavrı kısacası her şeyiyle kitabi olarak, tarihsel olarak öğrendiğimiz her şeyin bir kenara bırakıldığı bir dönem yaşıyoruz. Çok net söylüyorum Trump’dan sonra böyle bir dönem bir daha asla gelemez, farklılığı olur ama böylesi asla olmaz.
Alışılagelmiş her şeyi tepetaklak eden, kuralları kanunları hatta anayasayı umursamadan konuşan, 100 yılın üzerinde müttefiklik yaptığı ülkelere tehditler savuran bir Başkan dönemindeyiz. Açık söylemek gerekirse Amerikan tarihi ve siyaseti araştırmacısı olarak ben böyle bir dönemi bir daha bulamam. Bütün siyasi duruşunu, dış politikada ülkeler arası ticaret hacmi üzerinden değerlendiren bir Başkan dönemi yaşıyoruz.
Ama ne yalan söyleyeyim Kanada örneğinde de gördüğümüz gibi; ticaret hacmindeki açıkların içeriğini çok değerlendirmeden savunan ve fikrinden geri dönmeyen bir Başkan Trump. Kolombiya'ya, Venezuela’ya ve şüphesiz daha birçok ülkeye, o ülkeden Amerika’ya illegal yollarla gelmiş kişileri uçaklara bindirip yollayan, vatandaşı oldukları ülkeler onları kabul etmeyince de o zaman size vergi uygulayacağım diyen bir Başkan görüyoruz.
Doğal olarak Türkiye’deki herkes Trump’ın dış politikada ne yapacağına çok odaklandığı için Amerikan iç siyasetinde neler olduğundan çok haberdar değil. Oysaki işler orada çok çok daha karışık, federal çalışanların alınan kararlarla hayatları ciddi anlamda farklılaşmaya başladı. Kanunlar ve anayasa maddeleri ötesinde, daha ilk günden aldığı kararlar bazı mahkemelerce geri döndürülmek için davalar açılmaya başlandı.
Kısacası Amerika’nın içi, Trump döneminde dışarıdan daha karışık. Belli ki önümüzdeki dört sene çok fazla başka konularla ilgilenemeyeceğiz. Trump ile oturup Trump’la kalkıp, her gün gazetecilere verdiği yeni manşeti konuşacağız. O yüzden, Trump dönemine dair bu ilk yazımda siz değerli okuyucularımla çok net bir şeyi paylaşacağım.
Tüm düzeni, seçilerek alt üst etti
Ortaokul yıllarımızda teneffüs aralarında teknolojiden uzak bir nesil olarak kendimizce, imkanlar dahilinde oyunlar oynardık. Öğretmen masasının üstüne, her birimiz topladığımız kurşun kalemlerimizi birden bırakır o karmaşa içerisinde kalemleri birbirine değdirmeden almaya çalışırdık. İşte Trump döneminin başlangıcı aynen bu şekilde.
Ne azı ne de fazlası. Havalarda uçuşan derin devlet, müesses nizam, planlı politikalar, düzen karşıtı siyaset, Trumpizm tabirleri inanın bana şu anki durumu özetlemekten çok uzak. Çünkü Trump; Amerikan siyasetinde popülizmi en üst düzeyde algılamış ve yaşayan bir Başkan.
Kendisine karşı açılmış bir sürü davaya, büyük saldırılara rağmen uyguladığı politika ve sandığa gitmeyen seçmenin oyunu almaya yönelik söylemleriyle Başkan seçilmeyi bildi. Kitapları, kuralları, alışılmışları ve tüm düzeni seçilerek alt üst etti. İşte bu yüzden Trump’ın söylemleri eğer söylemin ötesine geçme noktasında dengeli giderse, Amerika Birleşik Devletleri tarihinde adından daha da çok söz ettirecek bir Başkan olacaktır. Ancak Trump hem iç hem dış politikada her söylediğini, tehdidini, vaadini ve duruşunu hayata geçirmeye çalışırsa dört seneyi zor tamamlar. Hem de herkesten önce kendi partisinin içerisinde çıkacak bir isyanın gazabına uğrar.
Sistemi ne kadar kökten sarsacak?
Esas soru, Trump’ın ne yapıp ne yapmayacağı değil. Esas soru, Trump’ın popülist söylemlerinin ve vaatlerinin yanında ne kadar pragmatist bir yaklaşımla iktidarı elinde tutacağı ya da her dediğini hayata geçirmek için hem Amerika hem de dünya sistemini ne kadar kökten sarsacağı sorusudur.