Trumpistan resesyona girer mi?
Türkiye’nin piyasa ekonomisine geçmeye çabaladığı 1980’li yıllarda ben de bu süreci gazeteci olarak izlemeye karar vermiş ve Cumhuriyet gazetesinde ekonomi sayfası editörü olarak göreve başlamıştım. O dönemde Türkiye’de yayınlanan günlük gazetelerde yer alan ekonomiyle ilgili tek gösterge bir köşeye sıkıştırılmış olan altın fiyatlarıydı. Dövizin, faizin, hisse senedinin borsası yoktu. İhracatı geliştirmenin önemi o dönemde anlaşılmış ve bu çabanın öncüleri adlarını duyurmaya başlamıştı.
O dönemde ihracatçı olarak öne çıkan işadamlarımızdan biriyle yıllar sonra karşılaştığımızda, Miami’de ahbap olduğu Brezilyalı beyin cerrahını tanıştırdı bana. Brezilyalı doktor, benim ekonomiyle ilgili biri olduğumu öğrenince hemen konuya girdi ve kendinden çok emin bir şekilde, “paranız dolarda ise derhal Euro’ya geçin” tavsiyesinde bulundu. Güvendiği bir kaynaktan öğrendiğine göre, doların parlak günleri geride kalmıştı, Euro önümüzdeki dönemde 1.30 dolara doğru tırmanacaktı.
Bu örneğin de gösterdiği gibi, şimdi çok farklı bir dünyada yaşıyoruz. Herkes kendine göre ekonomi uzmanı kesildi, her konuda fikir yürütüyor, tahmin yapabiliyor. Ülkemizde de çok sık karşılaştığımız bir olgu bu. Dünya ekonomisinin en önemli ülkesinde Başkanlık koltuğunda oturan zat ise bunların en tehlikelisi olarak dikkatleri üzerine çekiyor.
Trumpistan’da neler oluyor?
Bugünün dünyasında herkes kendini ekonomi uzmanı görebilir ve farklı öngörülerde bulunabilir ama ABD Başkanı olan kişinin, oturduğu koltuğun kendisine verdiği gücü, ilkel dürtülerini tatmin etmek için kullanması ve attığı tweetlerle ABD’yi ve dünya ekonomisini sarsan hamleler yapabilmesi hafife alınacak bir olay değil. Trump’ın başta ABD Merkez Bankası (FED) olmak üzere sistemin bütün saygın kurumlarını şamar oğlanı haline getirerek itibarsızlaştırmaya çalışması, ABD’yi cahil bir kişinin keyfine göre yönettiği bir ülke, yani Trumpistan haline getirmek üzere.
Trump ile yıldızı hiç barışmayan ünlü ekonomist Paul Krugman, önceki gün New York Times’da yayınlanan yazısında, Trump’ın son haftalarda attığı adımların ve geri adımların, dünyadaki ve piyasalardaki Trump algısını değiştirmeye başladığını belirtiyor. Meksika’ya yeni gümrük vergileri koyma girişiminin ABD iş çevrelerinde de yoğun tepki görmesi üzerine son dakikada bundan vazgeçen Trump’ın bundan sonra atacağı tweetlerin ve adımların, piyasalarda iskonto edilerek fiyatlanacağını ileri sürüyor Krugman. Trump’ın son attığı tweetlerden birinde “FED’in görevini yapıp faizleri düşürmesi hainde ABD ekonomisinin %5.2 büyüyeceğini” iddia etmesi ise, sınır tanımaz palavracılığının yeni bir örneği olarak değerlendiriliyor.
Resesyon ne zaman?
Trump’ın, özel sektörü uçuran ve ABD ekonomisinde geçen yıl yaşanan canlanmanın başlıca nedeni olan vergi indirimlerinin etkisinin sona ermesiyle büyüme hızının bu yıl ciddi biçimde gerilemesi kaçınılmaz görünürken şimdi kafaları kurcalamaya başlayan konu, ABD ekonomisinin ne zaman resesyona gireceği. ABD ekonomisinin 1 Temmuz 2019’da tarihindeki en uzun kesintisiz büyüme sürecini idrak edecek olması ister istemez bu soruya güncellik kazandırıyor. Her büyüme döngüsünün eninde sonunda bir resesyonla, yani küçülmeyle noktalanacağı görüşü hala yaygın olduğu için de herkes bunun ne zaman gerçekleşeceğini tartışıyor. Trump’ın tutarsız davranışlarının bu süreci hızlandırabileceği de bir gerçek.
ABD’de ekonominin resesyona girdiğine ve resesyondan çıktığına kısaca NBER diye anılan Ulusal Ekonomik Araştırmalar Kurulu karar veriyor. Tanınmış on ekonomistten oluşan Kurul’un bu karara varmak için çok sayıda değişkeni dikkate alması, “ekonomi resesyona girdi” açıklamasının çoğu kez ancak resesyon başladıktan uzunca bir süre sonra yapılmasına yol açıyor. Örneğin NBER, 2008 yılının Aralık ayında ABD ekonomisinin resmen resesyona girdiğini açıkladığında aslında resesyon çoktan başlamış, Lehman Brothers üç ay önce batmıştı ve bu nedenle Kurul ile dalga geçenler bile olmuştu.
Konuyu yıllardan beri izleyen New York Times yazarı Jeff Somer, bazı NBER üyeleriyle yaptığı görüşmelerden henüz yoğun bir çalışma temposu içinde olmadıkları izlenimini edinmiş. Ancak, Trump’ın da katkısıyla, Kurul’un çalışmalarını hızlandırmak zorunda kalabileceğini de unutmamak gerekiyor.