Trump’ın yeni dönemi
Uluslararası sistem zaten kırılgan ve zayıf durumda. Bu kırılganlık ve zayıflık büyük riskleri beraberinde getirirken değişim ve yeniden konumlanmaların önünü açan da bir ortam yaratmakta.
Uluslararası sistem çok merkezli yapıya doğru evrilirken, bölgesel örgütler ve bölgesel güçler daha ön plana çıkmakta. Önümüzdeki dönem bölgesel bütünleşmeden yoksun olan ülkeler mecburen küresel güçlere göre hareket edecek. Tüm bu yapılanmalar içinde Trump’ın seçim zaferi, ABD halkı için derin bir bölünmeye işaret ederken küresel anlamda da önemli bir dönüm noktası olarak görülmeli.
Sadakata dayalı yönetim
İlk dönemine bakıldığında Trump’ın dış politikasında bazı dönemler kendi partisinden bile destek bulamadığını biliyoruz. Bunun yanında Trump’ın kritik konularda hiçbir zaman sorumluluğu atadığı isimlere bırakmadığı da aşikâr. Bu yaklaşımı bazı meselelerde kendi ekibiyle gerginliklere sebep oldu. Bu gerginlikler kendisini kısıtlayan ekibi görevden uzaklaştırmayla sonuçlanmıştı.
Son seçimde Cumhuriyetçiler, başkanlık, senato ve temsilciler meclisini ele geçirerek üçlü bir güce sahip oldular. Bu durum Trump’ın yönetimini istediği gibi şekillendirmesine yardımcı olacak. Atananlar belli oldukça “sadakatin liyakatin önüne geçtiği” görülüyor. Böylece daha başkan odaklı bir yönetim ortaya çıkacak. Trump, önceki başkanlık döneminden daha güçlü olacak ve kendi kararlarına daha fazla güvenecek.
Avrupa’nın zor sınavı
Avrupa II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en zayıf konumda. Biden yönetiminin en büyük başarısı Rusya Ukrayna kriziyle Avrupa’yı tekrar ABD-NATO güvenlik trenine bindirmesi oldu.
Trump’ın ilk başkanlık döneminde Avrupalıları savunma harcamalarında sözlerini yerine getirmemekle ve yüzde 2’ye çıkarmamakla suçluyordu. Rusya-Ukrayna kriziyle birlikte Avrupalılar bu artırımı yaptılar. Seçim konuşmalarında Trump bu kez savunma harcamalarının yüzde 3’e çıkarılmasını istedi.
Bu durum NATO’yu yeniden bir belirsizlik içine sokabilecektir. En önemlisi ise ekonomileri zorda olan Avrupa’yı daha fazla mali katkı sağlamaya ve kendi savunmaları için sorumluluk üstlenmeye zorlayacak. Diğer yandan Avrupa’da yükselen bir radikal sağ var. Trump’ın zaferi küresel ölçekte sağı başarılı kılacaktır. Bu nedenle önümüzdeki Avrupa seçimlerinde sağ partilerin yükselişlerine şahit olabiliriz. Kısaca Avrupa’yı zor günler bekliyor.
Ukrayna-Rusya krizi
Trump, kriz çıkaran başkan imajını başta Ukrayna-Rusya krizini çözerek ve barış anlaşması imzalatarak onarmaya çalışacaktır. Ayrıca sorunun çözümünde Avrupa’nın da desteğini alacaktır.
Trump’ın sorunu çözebilmek için iki seçeneği olduğunu düşünüyorum. Birincisi Ukrayna’ya yardımları keserek sorunu çözmek. İkincisi Rusya’yı daha fazla tavize zorlamak. Bunlar içerisinde ilki çok daha kolay olacaktır.
Ancak Biden yönetimi Trump’ın düşündüğü politikaların aksine bu zamana kadar hayır dediği bir karara imza attı. Biden, ABD’nin verdiği uzun menzilli ATACMS füzelerinin Rusya topraklarına karşı kullanılabilmesine onay verdi. Bir nevi Kuzey Kore birliklerine karşı Amerikan füzeleri… Bu durum Trump’ın düşündüğü çözümü sıkıntıya sokacak. Trump’ın iktidarına kadar her iki ülke de en avantajlı konumu elde etmek istiyor.
Çin için değişen bir şey yok!
Trump’ın Çin’e yönelik politikaları ekonomik alanda daha zorlayıcı olacak. Çin’de çıkan yorumlarda Trump ya da Harris’in kazanmasında bir fark olmadığı üzerinde duruluyor. Doğru bir tespit. Keza George W. Bush’un ikinci döneminden itibaren Demokrat ve Cumhuriyetçi fark etmeden ABD’nin Çin politikası değişmiyor. Ancak Trump’ın doğrudan askeri çatışmaya yatkın olmaması, Çin için bir avantaj olarak görülüyor. Çin konusunda ABD stratejisinin değişme ihtimali zayıf.
İran ve Ortadoğu
Tahran endişeli. Trump ABD’yi nükleer antlaşmadan çekerken, İran’a yönelik sert bir söylem kullanarak nükleer tesislerini vurma tehdidinde bulunmuştu. İran’da ılımlı bir siyasi liderin varlığı durumu değiştirebilir mi? Bence zor…
Harris’in yenilgisi, bölge için üzücü bir durum yaratmıyor. Biden’ın Gazze’deki duruma olumlu katkısı olmadı. Harris’in de bu yolda ilerleyeceği düşünülüyordu. Trump’ın yeni döneminde Ortadoğu’ya yönelik politikalarını değerlendirmek için erken, ancak dış politika ve güvenlik yönetimine aldığı kişilerin hepsi İsrail yanlısı.
Trump’ın bir barış güvercini olmayacağı açık. Ancak savaşı durdurup bir anlaşma yapılmasını sağlayan başkan olma isteğini kenara atmamak lazım. Bu anlaşma Filistin sorununu bitirebilir mi? Buna kimse net bir cevap veremez. Türkiye’ye etkisini haftaya tartışalım….