Trump'ın miyopluğu!

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Kimine göre gelişmeler karşısında bu hafta yeni bir bunalım geçiren ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan ile ülkenin Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman'ın, Cemal Kaşıkçı cinayetindeki rollerini savunan bir dizi açıklama yaptı. Tutarsız ifadelerin yer aldığı, inandırıcılıktan uzak ifadesinde Trump "Suudi Prens'in bu trajik olay hakkında bilgi sahibi olabileceğine" işaret etmekle birlikte Suudi Arabistan'ın terk edilemeyecek kadar önemli bir bölgesel bir müttefik ve silah alıcısı olduğunu belirtti. Aslında Trump yönetiminin kurallar ve normlar üzerine bina edilmiş uluslararası düzene kafa tutar nitelikteki çıkışı, dünyanın karşı karşıya bulunduğu ve kısa dönemli kazançlar uğruna uzun vadeli istikrarın kurban edildiği daha derin bir krize işaret ediyor. ABD niçin istikrarsızlıklara yol açabilecek bir dış politika izliyor ve bu ne gibi sonuçlar doğurabilir?

Ekonomik bir benzetmeyle başlayalım: Birçok iktisatçı Türkiye'yi uzun vadeli istikrarı tehlikeye atmak pahasına ekonomik sıkıntılarını sadece yara bandıyla tedavi etmeye çalışmakla eleştirdi. ABD'nin Suudi Arabistan'a yaklaşımı da uluslararası ilişkilerde aynı tutumu mu yansıtıyor?

Uluslararası politikada, kurumlar veya ülkeler arasındaki diğer etkileşim türlerinde olduğu gibi, aktörlerin karşılıklı etkileşimlerini öngörülebilir yollarla yürütecekleri beklentisi vardır. Bu öngörülebilir yollar hem maddi menfaatlerin nasıl tanımlanacağını hem de menfaat elde etme mücadelesinin gerçekleşeceği kuralların gözetilmesini kapsar. İlişkilerin istikrarlı bir temelde devam etmesini istiyorsanız, bu öngörülebilirlik unsurunu gözetmekte büyük yarar vardır. Kısa vadeli kazançlar için kuralları ihlal ederseniz, uzun vadeli kayıplarla karşılaşırsınız çünkü karşılıklı güven ortadan kalkar. Bu olgu örneğin iş dünyasının ilişkilerinde kolaylıkla gözlenebilir. Bir ülkenin hükümeti özel şirketlerin tabi olduğu kuralları beklenmedik bir şekilde olumsuz yönde değiştirecek olursa, şirketler bu ülkede faaliyette bulunmaktan kaçınacaklardır. Kuralların keyfi olarak değiştirilmesi kısa vadede kazanç sağlayabilir, ancak uzun vadede çok daha büyük kayıplara yol açması olasıdır.

Son birkaç olayda, ABD, ortağı olduğu istikrarlı ve öngörülebilir uluslararası sistemi korumak yerine kısa vadeli kazançları tercih etmiştir. Başkan Trump'ın Kaçıkçı olayındaki davranışı buna verilebilecek örneklerden sadece biri. Başkan Trump, Amerika'nın maddi menfaatlerinin, kurallara dayalı uluslararası düzenin korunmasına yönelik uzun vadeli çıkarlardan daha önce geldiğini belirtmiş ve Suudilerin yaptıklarını tamamen göz ardı edeceğini ifade etmiştir. Fakat ihlalleri görmezden gelirseniz, yaptığınız diğer haydut devletleri benzer davranış kalıplarını benimsemeye teşvik etmektir. Bunun nihayetinde kuralların gözetiminde genel olarak bir zayıflama yaşanacaktır ki, bunun herkese zarar verecek sonuçları olacağı aşikardır.

Trump, yaklaşımının ABD’nin uluslararası arenada “kazanması”ve ABD'de istihdamın korunması için en iyi yol olduğunu savunuyor. Bu gerçekçi bir değerlendirme mi?

Amerika Birleşik Devletler'nin her zaman bu ihlallerden kazanan taraf olacağının garantisi yok. Trumpvari düşüncenin temeli şu; ahlak kurallarına uymak önemli olabilir fakat maddi çıkarlar da o kadar önemlidir ki, Suudilere yaptırım uygulanması binlerce insanı işsiz bırakacak ise, halkın işsiz kalmamasını sağlamak da bir nevi “ahlaki bir yükümlülüktür”. Ancak, yaptırımların uygulanmasının iş kayıplarına yol açıp açmayacağı belli değildir. Örneğin, Suudilerin askeri teçhizat alımında başka seçeneklere sahip olduğu yeterince kesin midir? Başkan Trump, Amerikalılar Suudi Arabistan'a silah satmazsa, Rusya ve Çin'in satış için devreye girebileceğini söylüyor. Fakat Çin ve Rusya ise Irak, İran ve diğer ülkelere silah sağlıyorlar. Dolayısıyla Suudi Arabistan'a silah satmak gibi kısa vadeli bir kazanç için bu pazarlardaki iktisadi ve siyasi çıkarlarından vazgeçeceklerine güvenmek doğru olmaz.

Suudilere dönecek olursak, neredeyse tamamı Amerikalılar tarafından sağlanmış bir askeri envantere sahipler. Bütün silah sistemlerini dönüştürmek basit, kısa süreli bir iş değildir. Doğu Avrupa'da bazı ülkelerin ordularında halen Varşova Paktı'ndan miras kalan silahlar kullanıldığını hatırlayacak olursak, silah sistemlerinin sadece birkaç ay içinde değiştirilemeyeceği aşikardır. Örneğin, Türkiye'nin Rusya'nın S-400'lerini satın alma arzusu bile henüz gerçekleşmemiştir, çünkü silahları üretmek, onları kullanacak personeli eğitmek ve yenilerini mevcut silah sistemine entegre etmek zaman almaktadır.

Öngörülebilirlik açısından bakıldığında, mutlak monarşi olması nedeniyle, Suudi Arabistan’ın kısa vadede neler yapabileceği Amerika tarafından daha kolay kestirilebilecek bir müttefik olduğu ileri sürülebilir. Türkiye ve İran gibi ülkelerin neler yapacağını kestirmek daha zordur çünkü siyasi ortamları çok daha karmaşıktır. Bu tespit Trump'ın düşünceleri üzerindeki etkisi nedir?

Suudi sistemi aşırı derecede kırılgandır. Değişim için iç baskılar var. Sistemi bir arada tutmanın giderek zorlaştığına dair emareler var. Elitlerinin alışkın olduğu maddi refah düzeyini eskisi kadar kolay devam ettiremeyeceği bir noktaya yaklaştıkça, Suudi Arabistan’ın işi daha da zorlaşacaktır. Bu durum, Türklerin ve İran halkının karşı karşıya kaldığı sorunlara nazaran farklılık gösteriyor. Bu iki ülke varoluşsal ya da hayatta kalma tehlikesi ile karşı karşıya bulunmuyor. Amerikalılar, aslında gelecekte varlığını sürdürmekte zorluk çekecek bir rejimi ayakta tutmaya yardım ediyorlar. Bu uzun soluklu ve sürdürülebilir bir ittifak inşa etmenin güvenilir yolu değildir. Siyasi değişim taleplerine kolayca uyum sağlayamayan bir sistemle çalışıyorsunuz. Sistem büyük ölçüde kurumlar yerine yöneticilerinin kişiliğine ve kişisel ilişkilerine bağımlı. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye ve İran'la iş yapmak belki daha zordur ama bir bakıma da uzun vadede daha güvenilirdir.

Bu noktada yine uzun vadenin kısa vadeye karşı neden önemli olduğu gerçeğine geri dönmüş oluyoruz. Şu anda, demokrasilerle uğraşmak bazen sinir bozucu olabilir ama zamanla bu tür kurallara dayalı sistemler daha istikrarlı olma eğilimindedir.

Demokrasi ve kurallara dayalı olmanın her zaman bir arada bulunması zorunlu değildir. Neticede, ne Türkiye ne de İran demokrasinin iyi birer örneğidir; kurallara dayalı bir topluma iyi bir örnek teşkil edip etmeyecekleri dahi sorgulanabilir. Ancak şurası kesindir ki, Suudi sisteminden daha az kırılgan ve daha istikrarlıdırlar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019