Trump’ın BRICS’i tehdit etmesi
ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın, BRICS ülkelerini, dolara karşı bir oluşum içine girmemeleri doğrultusunda tehdit etmesi, Ekim ayında Tataristan’ın Kazan şehrinde on altıncı zirvesini düzenleyen BRICS’i yeniden gündeme taşımıştır.
Soğuk Savaş sonrası çöken iki kutuplu dünya düzeninin sürdürülebilir bir sistemle ikame edilmesi yerine tek kutuplu siyasi ve ekonomik kaosun dayatılması, Batı harici küresel ve bölgesel güçleri yeni bir denklik arayışına yöneltmiştir. Bu çabalar, önce güvenlik ve iş birliği alanında somutlaşarak Şangay İş Birliği Örgütü’ne dönüşmüş, akabinde BRICS ile de ekonomi sahasına yansımıştır.
Yerküre nüfusunun ve hidrokarbon rezervlerinin neredeyse yarısına sahip olan BRICS üyeleri; dünyanın geleceği hakkında, küresel üretimdeki ve ticaretteki paylarıyla orantılı şekilde söz sahibi olmak istemiştir. Fakat Batı ekseni güç paylaşımına gitmek yerine çifte standartlı politikalar uygulamaya ve sistemik itirazları zor kullanarak bastırmaya devam etmiştir. Bu durum ise ambargo ve cezalardan muafiyet sağlamaya yönelik yeni bir yönetişim modeli geliştirilmesi ve dolara bağımlılığın azaltılarak ticarette milli para birimlerinin tercih edilmesi inisiyatifini doğurmuştur.
Ancak bütün bunlar BRICS’i, sınırlı ticari entegrasyon temelli bir platform veya grup olmanın ötesine taşıyamamış, Yeni Kalkınma Bankası dışında kurumsal bir yapısının teşkili söz konusu olmamıştır. Kendi aralarında bile çekişme halinde olan başlıca üyelerinin; kritik uluslararası meselelerde ortak tavır sergilemekte zorlanmaları, jeopolitik anlaşmazlıklarda Batı karşıtı kampta durmaları, kusurlu demokrasilerle idare edilmeleri ve kişi başına milli gelir parametrelerinde geride kalmaları gibi faktörler BRICS’in siyasi ve iktisadi ilerleme yolunun tamamen açık olmadığını göstermiştir.
BRICS üyelerinin çoğu, mevcut küresel yönetişim sistemlerini çökertmek yerine, fayda sağladıkları neo-liberal rejimin ıslah edilmesi suretiyle kendilerine azami söz hakkı verilmesini yeterli görmektedir. Zira bu ülkeler; ABD’nin ekonomik ve askeri büyüklüğü ile doların küresel gücüne dayanarak ayakta duran halihazır sistemin yıkılmasının, üstesinden kolaylıkla gelinemeyecek bir kaos yaratacağının farkındadır.
Bu arada, BRICS’e katılma isteğini 2017’den bu yana dillendiren Türkiye, yapının olgunlaşmasını ve istikametinin netleşmesini beklemektedir. Esasında, Türk dış politikasında çok yönlülük, Batı’ya dönük ana doğrultu korunmakla birlikte zaten başat bir eğilimdir. Bu yönelimin; milli menfaatleri maksimize etmek amacıyla, Batı’dan kopmaksızın bağımlılığı azaltmaya ve jeopolitik denge sağlamaya matuf stratejik bir özerklik inşasıyla devam ettirilmesi önemlidir.
Orta vadede BRICS’in, Güney’in Sesi olarak küresel yönetişimin her alanında azami seviyede rol alması kesindir. Zira Batı ekseninin, sahip olduğu gücü ya makul ölçülerde paylaşarak ya da karşıt sesleri susturmaya çalışarak yoluna devam etmek dışında bir seçeneği kalmamıştır. Bununla birlikte BRICS’in, ortak amaçlar ve beklentiler çerçevesinde AB gibi bir kurumsallaşma ve ortak para birimi seviyesine erişip erişemeyeceği bu aşamada belirsizdir.
Trump’ın savurduğu tehditlerin de gösterdiği üzere BRICS’in önünde dikensiz gül bahçesi yoktur. BRICS’e öncülük eden Çin ve Rusya’nın bu platform aracılığıyla ulaşmak istediği hedefin, küresel hegemonyanın üzerine oturduğu saç ayaklarından Bretton Woods düzeninin ve doların rezerv para statüsünün etkisizleşmesi sonucunu doğuracağını bilen Amerikan devlet aklının bu senaryonun gerçekleşmesini kenarda oturarak seyretmeyeceği aşikardır.