Trump’ın BRICS’i tehdit etmesi

Ö. Süleyman KILIÇARSLAN
Ö. Süleyman KILIÇARSLAN STRATEJİK ANALİZ suleyman.kılı[email protected]

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın, BRICS ülkelerini, dolara karşı bir oluşum içine girmemeleri doğ­rultusunda tehdit etmesi, Ekim ayında Tataristan’ın Kazan şehrinde on altıncı zirvesini düzenleyen BRICS’i yeniden gündeme taşımıştır.

Soğuk Savaş sonrası çöken iki kutup­lu dünya düzeninin sürdürülebilir bir sistemle ikame edilmesi yerine tek ku­tuplu siyasi ve ekonomik kaosun daya­tılması, Batı harici küresel ve bölgesel güçleri yeni bir denklik arayışına yö­neltmiştir. Bu çabalar, önce güvenlik ve iş birliği alanında somutlaşarak Şangay İş Birliği Örgütü’ne dönüşmüş, akabin­de BRICS ile de ekonomi sahasına yan­sımıştır.

Yerküre nüfusunun ve hidrokarbon rezervlerinin neredeyse yarısına sahip olan BRICS üyeleri; dünyanın gelece­ği hakkında, küresel üretimdeki ve ti­caretteki paylarıyla orantılı şekilde söz sahibi olmak istemiştir. Fakat Batı ek­seni güç paylaşımına gitmek yerine çif­te standartlı politikalar uygulamaya ve sistemik itirazları zor kullanarak bas­tırmaya devam etmiştir. Bu durum ise ambargo ve cezalardan muafiyet sağla­maya yönelik yeni bir yönetişim mode­li geliştirilmesi ve dolara bağımlılığın azaltılarak ticarette milli para birimle­rinin tercih edilmesi inisiyatifini do­ğurmuştur.

Ancak bütün bunlar BRICS’i, sınırlı ticari entegrasyon temelli bir platform veya grup olmanın ötesine taşıyama­mış, Yeni Kalkınma Bankası dışında ku­rumsal bir yapısının teşkili söz konusu olmamıştır. Kendi aralarında bile çekiş­me halinde olan başlıca üyelerinin; kri­tik uluslararası meselelerde ortak tavır sergilemekte zorlanmaları, jeopolitik anlaşmazlıklarda Batı karşıtı kampta durmaları, kusurlu demokrasilerle ida­re edilmeleri ve kişi başına milli gelir parametrelerinde geride kalmaları gi­bi faktörler BRICS’in siyasi ve iktisadi ilerleme yolunun tamamen açık olma­dığını göstermiştir.

BRICS üyelerinin çoğu, mevcut küre­sel yönetişim sistemlerini çökertmek yerine, fayda sağladıkları neo-liberal re­jimin ıslah edilmesi suretiyle kendile­rine azami söz hakkı verilmesini yeter­li görmektedir. Zira bu ülkeler; ABD’nin ekonomik ve askeri büyüklüğü ile do­ların küresel gücüne dayanarak ayakta duran halihazır sistemin yıkılmasının, üstesinden kolaylıkla gelinemeyecek bir kaos yaratacağının farkındadır.

Bu arada, BRICS’e katılma isteğini 2017’den bu yana dillendiren Türkiye, yapının olgunlaşmasını ve istikameti­nin netleşmesini beklemektedir. Esa­sında, Türk dış politikasında çok yönlü­lük, Batı’ya dönük ana doğrultu korun­makla birlikte zaten başat bir eğilimdir. Bu yönelimin; milli menfaatleri mak­simize etmek amacıyla, Batı’dan kop­maksızın bağımlılığı azaltmaya ve jeo­politik denge sağlamaya matuf stratejik bir özerklik inşasıyla devam ettirilmesi önemlidir.

Orta vadede BRICS’in, Güney’in Sesi olarak küresel yönetişimin her alanında azami seviyede rol alması kesindir. Zi­ra Batı ekseninin, sahip olduğu gücü ya makul ölçülerde paylaşarak ya da karşıt sesleri susturmaya çalışarak yoluna de­vam etmek dışında bir seçeneği kalma­mıştır. Bununla birlikte BRICS’in, ortak amaçlar ve beklentiler çerçevesinde AB gibi bir kurumsallaşma ve ortak para bi­rimi seviyesine erişip erişemeyeceği bu aşamada belirsizdir.

Trump’ın savurduğu tehditlerin de gösterdiği üzere BRICS’in önünde di­kensiz gül bahçesi yoktur. BRICS’e ön­cülük eden Çin ve Rusya’nın bu platform aracılığıyla ulaşmak istediği hedefin, küresel hegemonyanın üzerine oturdu­ğu saç ayaklarından Bretton Woods dü­zeninin ve doların rezerv para statüsü­nün etkisizleşmesi sonucunu doğura­cağını bilen Amerikan devlet aklının bu senaryonun gerçekleşmesini kenarda oturarak seyretmeyeceği aşikardır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Suriye'den beklentiler 23 Aralık 2024