Trump’ı sevmek dünyaya barış getirir mi?

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

ABD ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde her geçen gün yükselen popülist iktidar talepleriyle eski yerleşik sınıf arasındaki mücadelenin nasıl sonuçlanacağı belli değil. Ancak, devletlerin bir süre için işbirliğine daha az yatkın, zor kullanmaya daha açık olacakları söylenebilir. Yine Trump’la başlayıp uluslararası güvenlik açısından dünyada ne olup bitiyor, bakalım...

► Neden sürekli Trump’ı konuşuyoruz?

İki hafta önce Oxford Üniversitesi Körfez Ülkeleri Araştırma Merkezi’nin davetlisi olarak İngiltere’deydim. Bir günümü Oxford Üniversitesi’nde geçirdikten sonra, Lordlar Kamarası’nda düzenlenen bir panele konuşmacı olarak katıldım. “Trump Yönetimi ve Ortadoğu” başlıklı bu paneldeki diğer konuşmacıların analizleri çok ilgi çekiciydi. Bizim de bu köşede daha önce dile getirdiğimiz Amerikan dış politikasının şu andaki yönününün belirsizliği, değerlendirmesi, uzmanların tümü tarafından paylaşılıyor. Bazı konuşmacılar Trump’ın davranışlarını ve bunun altında yatan kişisel psikolojisini inceledi. Bir uzmanın görüşüne göre, Trump hep sevilmeyi istiyor. Dolayısıyla kendisinin sevilmesini sağlayacağını düşündüğü işler yapmaya çalışıyor. Sevilmediğini hissedince de onu telafi ederek sevilir hale gelmek istiyor. Konuşmalarda kişiliğine, kadrosuna odaklanan başka analizler de yapıldı. En son tahlilde, dile getirilen ana tema dönüp dolaşıyor ne olacağını kimsenin bilmediği merkezinde toplanıyor. Trump yönetiminin niyetinin ne olacağını kestiremediğiniz zaman da, kendi siyasetimize yön vermek güçleşiyor.

► Daveti Körfez Ülkeleri Araştırma Merkezi yaptığına göre, oradaki durum nasıl değerlendiriliyor?

Körfez Ülkeleri açısından baktığınız zaman, onlar özellikle sıkıntılı durumdalar. Kendi rejimleri muhafazakar olmakla birlikte, bunlar için de en büyük tehlike yine de DAEŞ gibi oluşumlardan geliyor. Fakat DAEŞ’le dışarıda yürüttükleri mücadele içlerindeki huzursuzlukları artırabiliyor. Suudi Arabistan’a bakıldığında, diğer sorunlara ek olarak, Yemen’de bir batağa saplanmış vaziyette Aslında buradan çıkması lazım ama, bölgeyi İran dostu olabilecek bir yönetime terk etmekten korktuğu için, bir türlü beceremiyor. Körfez ülkeleri Mısır’la geçmişte yaşadıkları bazı sıkıntılara rağmen, genellikle artık daha barışık bir çizgiye gelmiş bir vaziyetteler. Mısır rejimini desteklemeye çalışıyorlar. Bu ülkenin Ortadoğu’daki radikal hareketlere karşı başı çeken bir ülke olmasını bekliyorlar. İran’a ilişkin olarak ciddi endişeleri var. Bölgede İran’ın artan etkisini korkuyla izliyorlar. Bu çerçevede özellikle Bahreyn’in zayıf halka olduğunu görüp desteklenmesini istiyorlar. Bildiğiniz gibi Suudi Arabistan birkaç sene önce Bahreyn’e asker göndererek barışçıl olduğu düşünülen bir eylemi kanlı bir şekilde bastırdı. Özetleyecek olursak, Körfez ülkeleri bir yandan Trump’ın ne yapacağını kestirememek, diğer yandan kendi güvenliklerini nasıl sağlayacaklarını belirleyememek konusunda bocalıyor. Trump’ın İran’a karşı aldığı vaziyet onları bir nebze rahatlatsa da, bunu yaparken Körfez ülkelerine askeri bakımdan bugünkünden daha fazla teminat verip vermeyeceğini bilmiyor, güvenemiyorlar.

► Cumhurbaşkanımızın Körfez ziyareti güvenlik getirir mi?

Cumhurbaşkanı’nın geçtiğimiz haftalardaki Körfez ziyaretini önemli bir boyutu da zaten güvenlik meselesiydi. Ziyaretin iki ana temasından diğeri de ekonomi. Türkiye, özellikle şu anda yavaşlayan iktisadi hayatını canlandırmak için büyük bir çaba içerisinde. Körfez Ülkeleriyle iktisadi ilişkileri çok yönlü geliştirme gayreti görülüyor. Bunun bir boyutu daha fazla Körfez sermayesinin Türkiye’ye gelmesi. Cumhurbaşkanı Türkiye’deki gayrimenkul alımlarından tutun da, yatırım olanaklarına kadar bir çok konuda bu ülkelerin daha faal olmasını istediğini ifade ediyor. Bunu ülkemize dış sermaye akımı yetmezliği karşısında bir çaba olarak değerlendirebiliriz. Taahüt alanında Türkiye’nin bu bölgeye önemli bir hizmet ihracı var. Doğal olarak, ziyaretin Türk şirketlerinin buralardan iş alması, Türk mallarının ihracı için faydalı olması da amaçlanıyor.

Bu ziyaretin bir de güvenlik boyutu var. Cumhurbaşkanımız bu ülkeleri ‘gelin siz de elinizi taşın altına koyun’ diye Suriye’de bir çözümün oluşmasına katkıda bulunmaya davet etti. Bu telkin çok etkili olur mu, emin olamıyorum. Kendi güvenlik endişelerini aşmakta güçlüklerle karşılaşan, Suudi Arabistan hariç hemen hepsi küçük olan bu ülkelerin, Suriye gibi içinden çıkılması zor bir sorunda çok faal birer aktör olarak rol almaları pek muhtemel gözükmüyor. Kaldı ki Türkiye ile aynı hedefi güttükleri bile kesin değil. Şu anda Körfez Ülkeleri Esad’lı bir Suriye’yi adeta aramaktalar; Türkiye ise böyle bir arayış içinde olmadığını defalarca dile getirmiştir.

► Trump globalleşmeyi terk etmeyi mi istiyor?

Maalesef hep belirsizlik ve tahminler üzerinden konuşuyoruz. Peki, olayların gidişatından güvenilir bir çıkarım yapabileceğimiz zamanlar gelecek mi? Bu sorunun cevabını peşinen vermek zor, belki de henüz erken. Ancak, görünen o ki, dünya politikası önemli bir değişim-dönüşüm arefesinde. Hemen her ülkede globalleşmeye karşı oldukça sert tepkiler ortaya çıktı. Bundan anlaşılıyor ki, globalleşmeyi bir miktar değişik bir kalıp içinde götürmek ya da bir kısmını, şimdilik de olsa, terk etmek söz konusu olacaktır. Bununla bağlantılı olarak, birçok ülkede geleneksel siyasi sınıf popülist hareketler tarafından eleştiriliyor ve tehdit altında. Globalleşmeye karşı olan bu hareketler , desteklerini arttırmak için ulusçuluğa yöneliyorlar, böylece bir ulusçuluk dalgası yükseliyor. Henüz bir çok ülkede bu yeni popülist iktidar talepleriyle eski yerleşik sınıf arasındaki mücadelenin nasıl sonuçlanacağı belli değil. Ancak, genelde devletlerin bir süre için işbirliğine daha az yatkın, zor kullanmaya da daha açık olacaklarını tahmin edebiliriz. Tabii, bu gelişme çizgisi hiç de parlak olmayan bir gelecek vaadediyor. Temenni edilebilecek tek şey, bu süreç sırasında ciddi bir savaşın çıkmamasıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019