Trump tehdidini fırsata çevirebilir miyiz?

Prof. Dr. Selva DEMİRALP
Prof. Dr. Selva DEMİRALP selva.demiralp@dunya.com

Trump ikinci dönemine hızlı başladı ve ayağının tozuyla Meksika, Kanada ve Çin’e uygulanan gümrük ver­gilerinde artışa gitti. Türkiye henüz bu tehditlerden nasibi­ni almadı. Trump bu hızla de­vam eder mi? AB’ye tarife uy­gulanırsa bu durum Türkiye ekonomisini nasıl etkiler?

Geçen hafta Trump, Kanada, Meksika ve Çin’e yönelik gümrük vergilerini artırdıktan hemen sonra, AB ve İngiltere’ye de ben­zer vergilerin uygulanacağını be­lirtti.

Ancak, ABD ekonomisinde yaratacağı stagflasyonist baskı nedeniyle Trump’ın bir noktada geri adım atma ihtimalinin yük­sek olduğunu düşünüyorum. Bu görüşümü destekleyen birkaç neden var. Öncelikle, seçim dö­neminde Çin’e uygulanacak ver­gilerin yüzde 50-60 seviyeleri­ne çıkabileceği söylenirken, haf­ta sonu yalnızca yüzde 10’luk bir tarife getirildi. İkinci olarak, ta­rifeler açıklanırken, eğer söz ko­nusu üç ülke misillemeye gider­se ABD’nin tarifeleri daha da ar­tıracağı tehdidinde bulunuldu.

Fakat, Meksika ve Kanada tari­feleri aynı oranda artırdıklarını duyurup, Çin de gerekli adımları atacağını açıkladığında, ABD’den beklenen sert yanıt gelmedi. Bu­nun yerine, Trump yönetimi, ta­rifelerin kısa vadede bazı zorluk­lara neden olabileceğini ancak uzun vadede ABD ekonomisi­ni güçlendireceğini savunan bir söylem geliştirdi. Küresel piyasa­larda ve ABD içinde oluşan tepki­nin ardından ise tarifelerin bir ay ertelendiği açıklandı.

Şikayetler artarsa Trump tutum değiştirebilir

Trump’ın uzun vadeli kazanım­lar uğruna kısa vadeli ekonomik fedakarlıkları tolere eden bir li­der olduğunu düşünmü­yorum. Popülist liderler genellikle kısa vadeli ka­zanımlara ve siyasi po­pülaritelerini korumaya odaklanıyorlar. Bu ne­denle, iç piyasadaki ra­hatsızlıklar ve şikayet­ler artarsa, Trump’ın ta­rifelere yönelik tutumu değişebilir ve geri adım atabilir. Nitekim, hafta sonu yaptığı ve tarifelerin kısa va­deli zararlarına değindiği konuş­ması, sonrasında bir aylık ertele­meye gitmesi kanımca Trump’ın kafasında tarifelerin faydalarına ilişkin ilk endişelerin oluşmaya başladığına işaret ediyor.

ABD’ye karşı bir ticaret bloğu

Trump git gelleri çok yüksek olan bir lider. O yüzden malesef şu ana kadar attığı adımlardan bir sonraki adımını kestirebil­mek çok zor. Tarifeler konusun­da da ileriye yönelik adımlarını bugünden öngöremiyoruz. Eğer AB’ye de benzer tarifeler uygu­lanırsa, AB’nin de Meksika, Ka­nada ve Çin gibi misilleme yap­ması muhtemel görünüyor. Bu durumda bölgede ABD’ye karşı bir ticaret bloğu oluşabilir. Tür­kiye’nin bu tür bir yapılanmada stratejik hareket edip Trump’ın yarattığı krizi kendisi için bir fırsata çevirebilmesi için yapı­sal reformları önceliklendirmesi gerekiyor.

Avrupa’nın oluştura­cağı yeni tedarik zincirlerini ve yatırımları Türkiye’ye çekecek bir çerçeveye geçebilmesi için (i) makroekonomik politikalarında herhangi bir U-dönüşü olmaya­cağına, (ii) Avrupa piyasalarına entegre olmuş, sık mevzuat de­ğişikliklerine gitmeyen istikrar­lı bir üretim ortamı yaratacağına (iii) dengeli bir büyüme hedefi doğrultusunda hareket edeceği­ne AB’yi ikna etmesi gerekiyor. Bir türlü atamadığımız yeşil, inovatif ve katma değeri yüksek üretim yapısını hızlandıracak doğru ve hızlı adımlar atmamız, stratejik konumumuzu ve siyasi bağlarımızı en etkili şekilde kul­lanmamız lazım.

WSJ, Trump’ın hamleleri için “Tarihin en aptalca tica­ret savaşı” ifadelerini kullan­dı. Bu yaptırımlar dönüp do­laşıp ABD’yi kendi ayağından vurmayacak mı?

Peterson Institute tarafın­dan yapılan bir çalışma, Kana­da, Meksika ve Çin’e uygulanan tarifelerin ABD hanehalkına ila­ve 1.200 dolar maliyet yarataca­ğını söylüyor. Bu maliyet hesap­larının temelinde artan enflas­yon, yavaşlaması beklenen talep ve değişmesi öngörülen tedarik zincirleri yer alıyor.

Tarifelerin kısa vadede ABD ekonomisine en büyük etkisi, it­hal ürün fiyatlarındaki artıştan kaynaklanan enflasyon baskısı olacaktır. İlk aşamada, bu üç ül­keden ithal edilen ara malları ve nihai ürünler üzerinden gıdadan elektronik ürünlere, otomobile kadar geniş bir yelpazede fiyat artışları beklenmektedir.

ABD’li üreticiler, ithal ara mal­larını daha uygun maliyetle te­min edebilmek için alternatif tedarik zincirleri arayışına gi­recektir. Ancak bu geçiş süreci,

 üretim aksamalarına neden ola­bilir. Tedarik zincirlerinde yeni­den yapılanma ise Trump’ın yer­li üretimi artırma hedefiyle çeli­şeceğinden, bu sürecin Meksika, Kanada ve Çin dışındaki ülkelere yönelik tarifelerde de artışla so­nuçlanması muhtemeldir.

Böyle bir durumda, tamamen iç piya­saya dayalı bir üretim yapısına geçiş için daha kapsamlı deği­şiklikler gerekecektir ki, bunun olumlu etkileri ancak uzun vade­de görülebilir. Kısa vadede, tari­felere yapılacak misillemelerin ihracatı azaltması ve artan enf­lasyonun iç talebi yavaşlatması nedeniyle büyümenin düşmesi beklenmektedir.

Korumacılık üretkenliği düşürüyor

Kısa vadede ABD ekonomi­sinde fayda sağlayacak sektörler var mı? Evet, özellikle çelik, ima­lat ve enerji gibi ithalatla rekabet eden sektörlerde, dış rekabetin azalmasıyla geçici bir rahatlama yaşanabilir. Ancak tarihsel veri­ler, bu tür korumacı politikaların uzun vadede rekabeti artırmak­tan çok üretkenliği düşürdüğünü ve maliyetleri yükselttiğini gös­termektedir.

Dolayısıyla, kısa va­dede bazı sektörlerde üretim ar­tışları görülse de uzun vadede ve­rimlilik ve potansiyel büyümede bir yavaşlama daha olasıdır. Şa­yet tarife uygulanan ülkelerin para birimleri değer kaybederse ve bu durum ABD’nin ithal etti­ği ürünlerin maliyetlerini düşü­rürse, enflasyonist etkinin sınır­lı kalması beklenebilir. Ancak, birinci Trump dönemine bakıldı­ğında, Çin’in yerel para birimi de­ğer kaybetse bile bunun ABD’ye daha düşük maliyet olarak yansı­madığı görülmüştü.

Vergi tarafına gelirsek, Trump’ın seçim vaatlerinden biri vergi indirimleri olsa da, detaylı incelediğimizde bu indirimlerin büyük ölçüde Biden döneminde yapılan indirimlerin uzatılma­sı şeklinde olduğunu görüyoruz. Sonuç olarak, gelir dağılımın­da en üst yüzde 5’lik dilimde yer alan sınırlı bir grup dışında, tari­felerin yaratacağı olumsuz etkile­rin, vergi indirimlerinin sağlaya­cağı olumlu etkilerden daha ağır basacağını söyleyebiliriz.

İklim iş birliğini zayıflatan adımlar

Trump serbest ticaret açısından yaygın etkileri olacak kararlarla yeni dönemine başladı. Trump’la dört yıl, küresel ekonomi için ne anlama gelecek?

Küresel ekonomik görünümün önemli belirsizliklere ve oynaklıklara gebe olduğunu söyleyebiliriz. Tarifeler sonucunda güçlü bir dolar ve küresel büyümede aşağı yönlü riskler hâkim olacaktır.

Önümüzdeki dönemde küresel büyüme ve enflasyon oranlarını revize edebilmek için biraz daha suların durulması gerekebilir. Zira Trump’ın politikalarının devreye girmesi (özellikle göçmenler ve deregülasyonla ilgili olanlar), uygulanması zaman alacak politikalardır. Enflasyon bacağında ise etkilerin daha hızlı devreye girmesi bekleniyor.

Fed, 2025 için ABD enflasyonunu yüzde 2,5’e revize etti. Küresel enflasyonun ise yüzde 4 civarında olması ve 2026’da azalması bekleniyor. ABD’de başlayan enflasyon dalgası ve bunun sonucunda ABD Merkez Bankası Fed’in daha sıkı bir para politikasına yönelmesi, tarifelere maruz kalan tüm ülkelerden dünyanın geri kalanına daha yüksek enflasyon, artan borçlanma maliyetleri ve daha yavaş küresel büyüme olarak yansıyacaktır.

2025 sonrasında ticaret savaşlarının ne şekilde evrileceği önemli olacak. Henüz Trump’ın esas niyetinin tarifeleri Çin’e karşı bir pazarlık çipi olarak kullanmak mı yoksa gerçekten ABD’nin Çin’e olan bağımlılığını azaltmak mı olduğunu bilemiyoruz.

Ancak şu ana kadar elimizdeki ipuçlarına baktığımızda, Çin’e şimdilik sadece yüzde 10 olarak belirlenen tarifelerin uygulanması bir pazarlık stratejisinin daha ağır bastığı anlamına gelebilir. Bu durumda, önümüzdeki dört yılın giderek artan ticaret savaşlarından ve korumacı politikalardan ziyade, ikili anlaşmalar ile içerideki Trump tabanını mutlu eden ve ABD ekonomisini de yıpratmayacak politikalarla şekillendiğine sahne olduğunu görebiliriz.

Ticaret politikalarını bir kenara koyarsak, Trump’ın çevre politikalarının da önümüzdeki dört yılda küresel açıdan önemli bir tehdit oluşturduğunu not edebiliriz. Yenilenebilir enerji girişimlerini geri çekmesi, Paris Anlaşması’ndan ayrılması ve fosil yakıtları önceliklendirmesi sürdürülebilirlikten uzak bir yönelimi işaret ederken, sera gazı emisyonlarını artırıyor ve uluslararası iklim iş birliğini zayıflatıyor. Bu ekonomik ve çevresel politikaların birleşimi, küresel büyümeyi yavaşlatma riskini artırırken, yenilenebilir enerji ve çevre koruma alanlarındaki ilerlemeyi de geriye götürebilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
2025’den beklentiler 25 Aralık 2024