Trump tehdidini fırsata çevirebilir miyiz?
Trump ikinci dönemine hızlı başladı ve ayağının tozuyla Meksika, Kanada ve Çin’e uygulanan gümrük vergilerinde artışa gitti. Türkiye henüz bu tehditlerden nasibini almadı. Trump bu hızla devam eder mi? AB’ye tarife uygulanırsa bu durum Türkiye ekonomisini nasıl etkiler?
Geçen hafta Trump, Kanada, Meksika ve Çin’e yönelik gümrük vergilerini artırdıktan hemen sonra, AB ve İngiltere’ye de benzer vergilerin uygulanacağını belirtti.
Ancak, ABD ekonomisinde yaratacağı stagflasyonist baskı nedeniyle Trump’ın bir noktada geri adım atma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Bu görüşümü destekleyen birkaç neden var. Öncelikle, seçim döneminde Çin’e uygulanacak vergilerin yüzde 50-60 seviyelerine çıkabileceği söylenirken, hafta sonu yalnızca yüzde 10’luk bir tarife getirildi. İkinci olarak, tarifeler açıklanırken, eğer söz konusu üç ülke misillemeye giderse ABD’nin tarifeleri daha da artıracağı tehdidinde bulunuldu.
Fakat, Meksika ve Kanada tarifeleri aynı oranda artırdıklarını duyurup, Çin de gerekli adımları atacağını açıkladığında, ABD’den beklenen sert yanıt gelmedi. Bunun yerine, Trump yönetimi, tarifelerin kısa vadede bazı zorluklara neden olabileceğini ancak uzun vadede ABD ekonomisini güçlendireceğini savunan bir söylem geliştirdi. Küresel piyasalarda ve ABD içinde oluşan tepkinin ardından ise tarifelerin bir ay ertelendiği açıklandı.
Şikayetler artarsa Trump tutum değiştirebilir
Trump’ın uzun vadeli kazanımlar uğruna kısa vadeli ekonomik fedakarlıkları tolere eden bir lider olduğunu düşünmüyorum. Popülist liderler genellikle kısa vadeli kazanımlara ve siyasi popülaritelerini korumaya odaklanıyorlar. Bu nedenle, iç piyasadaki rahatsızlıklar ve şikayetler artarsa, Trump’ın tarifelere yönelik tutumu değişebilir ve geri adım atabilir. Nitekim, hafta sonu yaptığı ve tarifelerin kısa vadeli zararlarına değindiği konuşması, sonrasında bir aylık ertelemeye gitmesi kanımca Trump’ın kafasında tarifelerin faydalarına ilişkin ilk endişelerin oluşmaya başladığına işaret ediyor.
ABD’ye karşı bir ticaret bloğu
Trump git gelleri çok yüksek olan bir lider. O yüzden malesef şu ana kadar attığı adımlardan bir sonraki adımını kestirebilmek çok zor. Tarifeler konusunda da ileriye yönelik adımlarını bugünden öngöremiyoruz. Eğer AB’ye de benzer tarifeler uygulanırsa, AB’nin de Meksika, Kanada ve Çin gibi misilleme yapması muhtemel görünüyor. Bu durumda bölgede ABD’ye karşı bir ticaret bloğu oluşabilir. Türkiye’nin bu tür bir yapılanmada stratejik hareket edip Trump’ın yarattığı krizi kendisi için bir fırsata çevirebilmesi için yapısal reformları önceliklendirmesi gerekiyor.
Avrupa’nın oluşturacağı yeni tedarik zincirlerini ve yatırımları Türkiye’ye çekecek bir çerçeveye geçebilmesi için (i) makroekonomik politikalarında herhangi bir U-dönüşü olmayacağına, (ii) Avrupa piyasalarına entegre olmuş, sık mevzuat değişikliklerine gitmeyen istikrarlı bir üretim ortamı yaratacağına (iii) dengeli bir büyüme hedefi doğrultusunda hareket edeceğine AB’yi ikna etmesi gerekiyor. Bir türlü atamadığımız yeşil, inovatif ve katma değeri yüksek üretim yapısını hızlandıracak doğru ve hızlı adımlar atmamız, stratejik konumumuzu ve siyasi bağlarımızı en etkili şekilde kullanmamız lazım.
WSJ, Trump’ın hamleleri için “Tarihin en aptalca ticaret savaşı” ifadelerini kullandı. Bu yaptırımlar dönüp dolaşıp ABD’yi kendi ayağından vurmayacak mı?
Peterson Institute tarafından yapılan bir çalışma, Kanada, Meksika ve Çin’e uygulanan tarifelerin ABD hanehalkına ilave 1.200 dolar maliyet yaratacağını söylüyor. Bu maliyet hesaplarının temelinde artan enflasyon, yavaşlaması beklenen talep ve değişmesi öngörülen tedarik zincirleri yer alıyor.
Tarifelerin kısa vadede ABD ekonomisine en büyük etkisi, ithal ürün fiyatlarındaki artıştan kaynaklanan enflasyon baskısı olacaktır. İlk aşamada, bu üç ülkeden ithal edilen ara malları ve nihai ürünler üzerinden gıdadan elektronik ürünlere, otomobile kadar geniş bir yelpazede fiyat artışları beklenmektedir.
ABD’li üreticiler, ithal ara mallarını daha uygun maliyetle temin edebilmek için alternatif tedarik zincirleri arayışına girecektir. Ancak bu geçiş süreci,
üretim aksamalarına neden olabilir. Tedarik zincirlerinde yeniden yapılanma ise Trump’ın yerli üretimi artırma hedefiyle çelişeceğinden, bu sürecin Meksika, Kanada ve Çin dışındaki ülkelere yönelik tarifelerde de artışla sonuçlanması muhtemeldir.
Böyle bir durumda, tamamen iç piyasaya dayalı bir üretim yapısına geçiş için daha kapsamlı değişiklikler gerekecektir ki, bunun olumlu etkileri ancak uzun vadede görülebilir. Kısa vadede, tarifelere yapılacak misillemelerin ihracatı azaltması ve artan enflasyonun iç talebi yavaşlatması nedeniyle büyümenin düşmesi beklenmektedir.
Korumacılık üretkenliği düşürüyor
Kısa vadede ABD ekonomisinde fayda sağlayacak sektörler var mı? Evet, özellikle çelik, imalat ve enerji gibi ithalatla rekabet eden sektörlerde, dış rekabetin azalmasıyla geçici bir rahatlama yaşanabilir. Ancak tarihsel veriler, bu tür korumacı politikaların uzun vadede rekabeti artırmaktan çok üretkenliği düşürdüğünü ve maliyetleri yükselttiğini göstermektedir.
Dolayısıyla, kısa vadede bazı sektörlerde üretim artışları görülse de uzun vadede verimlilik ve potansiyel büyümede bir yavaşlama daha olasıdır. Şayet tarife uygulanan ülkelerin para birimleri değer kaybederse ve bu durum ABD’nin ithal ettiği ürünlerin maliyetlerini düşürürse, enflasyonist etkinin sınırlı kalması beklenebilir. Ancak, birinci Trump dönemine bakıldığında, Çin’in yerel para birimi değer kaybetse bile bunun ABD’ye daha düşük maliyet olarak yansımadığı görülmüştü.
Vergi tarafına gelirsek, Trump’ın seçim vaatlerinden biri vergi indirimleri olsa da, detaylı incelediğimizde bu indirimlerin büyük ölçüde Biden döneminde yapılan indirimlerin uzatılması şeklinde olduğunu görüyoruz. Sonuç olarak, gelir dağılımında en üst yüzde 5’lik dilimde yer alan sınırlı bir grup dışında, tarifelerin yaratacağı olumsuz etkilerin, vergi indirimlerinin sağlayacağı olumlu etkilerden daha ağır basacağını söyleyebiliriz.
İklim iş birliğini zayıflatan adımlar
Trump serbest ticaret açısından yaygın etkileri olacak kararlarla yeni dönemine başladı. Trump’la dört yıl, küresel ekonomi için ne anlama gelecek?
Küresel ekonomik görünümün önemli belirsizliklere ve oynaklıklara gebe olduğunu söyleyebiliriz. Tarifeler sonucunda güçlü bir dolar ve küresel büyümede aşağı yönlü riskler hâkim olacaktır.
Önümüzdeki dönemde küresel büyüme ve enflasyon oranlarını revize edebilmek için biraz daha suların durulması gerekebilir. Zira Trump’ın politikalarının devreye girmesi (özellikle göçmenler ve deregülasyonla ilgili olanlar), uygulanması zaman alacak politikalardır. Enflasyon bacağında ise etkilerin daha hızlı devreye girmesi bekleniyor.
Fed, 2025 için ABD enflasyonunu yüzde 2,5’e revize etti. Küresel enflasyonun ise yüzde 4 civarında olması ve 2026’da azalması bekleniyor. ABD’de başlayan enflasyon dalgası ve bunun sonucunda ABD Merkez Bankası Fed’in daha sıkı bir para politikasına yönelmesi, tarifelere maruz kalan tüm ülkelerden dünyanın geri kalanına daha yüksek enflasyon, artan borçlanma maliyetleri ve daha yavaş küresel büyüme olarak yansıyacaktır.
2025 sonrasında ticaret savaşlarının ne şekilde evrileceği önemli olacak. Henüz Trump’ın esas niyetinin tarifeleri Çin’e karşı bir pazarlık çipi olarak kullanmak mı yoksa gerçekten ABD’nin Çin’e olan bağımlılığını azaltmak mı olduğunu bilemiyoruz.
Ancak şu ana kadar elimizdeki ipuçlarına baktığımızda, Çin’e şimdilik sadece yüzde 10 olarak belirlenen tarifelerin uygulanması bir pazarlık stratejisinin daha ağır bastığı anlamına gelebilir. Bu durumda, önümüzdeki dört yılın giderek artan ticaret savaşlarından ve korumacı politikalardan ziyade, ikili anlaşmalar ile içerideki Trump tabanını mutlu eden ve ABD ekonomisini de yıpratmayacak politikalarla şekillendiğine sahne olduğunu görebiliriz.
Ticaret politikalarını bir kenara koyarsak, Trump’ın çevre politikalarının da önümüzdeki dört yılda küresel açıdan önemli bir tehdit oluşturduğunu not edebiliriz. Yenilenebilir enerji girişimlerini geri çekmesi, Paris Anlaşması’ndan ayrılması ve fosil yakıtları önceliklendirmesi sürdürülebilirlikten uzak bir yönelimi işaret ederken, sera gazı emisyonlarını artırıyor ve uluslararası iklim iş birliğini zayıflatıyor. Bu ekonomik ve çevresel politikaların birleşimi, küresel büyümeyi yavaşlatma riskini artırırken, yenilenebilir enerji ve çevre koruma alanlarındaki ilerlemeyi de geriye götürebilir.