Trump geldi!
Seçimi kazanır mı? Kazanırsa ABD bürokrasisi çöker! ABD bölünür! Dünya kan gölüne döner! ABD seçimleri öncesi buna benzer neler duyduk neler... Ve Trump, ABD tarihinin en güçlü seçim zaferlerinden birini kazandı.
Seçim sonrası ise nasıl bir politika izleyeceği ve ekibine aldığı kişilerin görüşleri üzerinden Trump yönetimini tartışmaya başladık. Trump’ın dış politika ekibini İsrail destekçisi ve İran ile Çin’e karşı serrt eleştirilerde bulunan şahin kanattan seçti. Türkiye’deki yorumcular Trump ekibinin şahinliğinin dış politikada büyük sorunlara neden olacağı üzerinde durdular.
Ancak Trump öyle bir seçim kazandı ki ikinci dönemi başkanın ağırlığının çok daha fazla olduğu bir yapıya sahne olacak. Bunun yanında Trump’ın kritik konularda sorumluluğu hiçbir zaman atadığı isimlere bırakmadığı da aşikâr.
İlk dönemi hatırlandığında dış politikada aldığı bazı kararların kendi partisinden bile destek bulamadığını, Suriye’den çekilmek gibi bazı kararlarının karşısında olanların ya istifa ettiğini ya da görevden alındığını biliyoruz. Bu dönem atadıklarına bakıldığında ‘sadakatin liyakatin önüne geçtiği’ görülüyor. Trump, önceki başkanlık döneminde yaşadığı zorlukları yaşamayacak; daha güçlü olacak ve kendi kararlarına daha fazla güvenecek.
Trump’ın seçim dönemindeki dış politika söylemleri çatışmadan uzak duracak bir izlenim verdi. Trump gibi bir kişilik için seçim dönemindeki konuşmalarını dikkate alarak dış politika tavrının ne olacağını kestirmek zor. Ancak Trump’ın ‘ABD’yi tekrar büyük yapma’ mottosunun temelinde ekonomik anlamda dünyanın yöneticisi olarak kalmak var. Bu noktada ekonomik politikalarının başarısı için çatışmadan uzak ancak askeri baskı unsurlarını kullanabileceği bir politikayı izleyeceğini tahmin etmek zor değil.
Ortadoğu
Trump'ın Ortadoğu'ya yaklaşımı, İran'a karşı sert ve çatışmacı bir duruş ifade ediyor. İlk döneminde Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı ve ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv'den oraya taşıdı. İsrail'in Suriye'den ele geçirdiği Golan Tepeleri üzerinde İsrail egemenliğini tanıdı. İsrail'e işgal altındaki Filistin topraklarının çoğunda egemenlik verecek yeni bir Ortadoğu barış planı yayınladı.
Trump, İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki bir dizi normalleşme anlaşması olan İbrahim Anlaşmaları'nın sürdürülebilmesine odaklanacak. Bu anlaşmaların odağına Suudi Arabistan’ı oturtmuş durumda. Bunun yanında ilk döneminde olduğu gibi küresel petrol arzını da Suudi petrol üretimini sınırlandırarak etkilemeye çalışacak.
Trump, Irak ve Suriye'deki birliklerin çekilmesini istiyor. İlk döneminde ABD bürokrasisi buna izin vermedi. Rusya’nın Esad devrilirken etkisiz kalmasında Trump etkisi olduğunu düşünenlerdenim. Trump’ın önünde yine bir kısım bürokratik engeller oluşacak ancak bu sefer çok daha güçlü bir başkanlık yapısı var. Bunun yanında İsrail-Hamas ateşkesinde de yine bir Trump etkisi var.
Ortadoğu için tüm bu gelişmeler ABD’nin Trump döneminde bölgedeki en önemli işinin İran olacağını gösteriyor. Bu durum Türkiye için; sınırında yeni ancak Irak ve Suriye’den daha zor bir durum ortaya çıkaracak.
Rusya-Ukrayna
Trump, seçim konuşmalarında, Ukrayna'daki savaşı hızla bitirmenin ABD'nin çıkarına olduğunu sıklıkla ifade ederken, ülkeye askeri yardımı artırma taahhüdünde bulunmayacağını ekledi. Ama en önemlisi Ukrayna’ya NATO üyeliği ışığı yakılmasının yanlış olduğunu söylemesiydi. Bulunulacak çözüme Avrupa’nın da hayır demeyeceği aşikâr. Mesele sorunun nasıl çözüleceği.
Trump’ın, sorunu çözebilmek için, Ukrayna’yı belirli tavizlere zorlaması, bunu yaparken Rusya’ya ise Ukrayna’nın NATO’ya alınmayacağı ve Ukrayna iç siyasetinde Rusya’nın isteyeceği bir yapının oluşturulması garantilerini vermesi beklenebilir.
Çin ekonomik rakip olmamalı
Trump, ABD’nin Clinton sonrası değişen Çin politikasında en sert söylem ve politikalar uygulayan başkan oldu. Çin ile bir ticaret mücadelesi başlattı ve Çin mallarına ortalama yüzde 18 oranında gümrük vergileri uyguladı. Bu vergileri üç katına çıkarmayı planlıyor. Çin'den ‘temel malların’ ithalatını aşamalı olarak sonlandırmak için dört yıllık bir plan benimseyeceğini söylüyor. Çin'in ileri teknoloji alanında dünya lideri olma hayaline müsaade edilmeyeceğini ilan etti. Amaç Çin’in ABD’nin öncülüğündeki ekonomik sisteme rakip haline gelmemesi.
Bir de Tayvan sorunu var. Trump döneminde ABD’nin Tayvan politikasının ağırlığı, Çin’in ekonomik olarak ABD’nin taleplerinin ne kadarını karşılayacağıyla orantılı olacaktır.
NATO ve Avrupa
Başkanlık döneminde Trump, savunma harcamalarını önemli ölçüde artırdı ve uzayda rekabeti ABD lehine çevirmek için ABD Uzay Kuvvetleri'ni kurdu. Döneminde, ABD'nin ulusal güvenlik ve savunma stratejisini Çin ve Rusya ile büyük güç rekabetine odaklanacak şekilde yeniden yönlendirdi. Yeni döneminde de aynı stratejiyle devam edecek gözüküyor.
Bunların yanında başkanlık döneminde NATO üyelerinin gayri safi yurtiçi hasılalarının (GSYİH) en az yüzde 2'sini savunmaya harcamaları gerekliliğini, bunu yerine getirmeyerek ABD'den mali olarak yararlandıklarını sık sık ifade etti. Rusya-Ukrayna kriziyle birlikte Avrupalılar bu artırımı yaptılar. Yeni dönem için bu oranın yüzde 3’e çıkarılması gerektiği üzerinde duruyor.
Bu durum NATO’yu yeniden bir belirsizlik içine sokacak ve ekonomik krizdeki Avrupa’yı daha fazla mali katkı sağlamaya ve kendi savunmaları için sorumluluk üstlenmeye zorlayacak.
Bekleyip 20 Ocak sonrasını beraber göreceğiz…