Trump dönemini aşmak
Bir haftalık bir süre içerisinde Başkan Trump Amerika’nın en yakın dostlarını kızdırmayı ve kendisine en fazla kafa tutan bir hasmıyla yakınlaşmayı başardı. Kanada’nın Quebec City kentinde gerçekleşen G-7 toplantısında, “özgür dünyanın” tabii lideri kavgacı üslubunu sergileme fırsatı buldu; gündemin altını oydu, iklim değişikliği ile ilgili toplantıya katılmayı reddetti ve nihayet toplantı sonrası yayınlanacak bildiriden imzasını çekti. Erken ayrıldığı toplantının ardından attığı saygısız tweetlerde ise Kanada Başbakanı Justin Trudeau’yu güvenilmez ve zayıf diye niteledi. İki gün sonra Singapur’da Kuzey Kore diktatörü Kim Jong-un tokalaşıyordu. Görüşmelerinden sonra Kim’i “çok akıllı” ve “dirayetli” bulduğunu ilan ederek, eleştirmenlerin kitlesel insan hakları ihlalleriyle suçladığı otoriter bir liderin meşruiyetini güçlendirdi. Acaba Trump mevcut dünya düzenini yıkmaya mı uğraşıyor?
A.B.D. Başkanı Amerika’nın düşmanlarıyla dost olma, dostlarını da düşmana dönüştürme misyonunu üstlenmiş gözüküyor. Buna ne anlam veriyorsunuz?
Aslında Trump bizim Amerika’nın geleneksel dostları veya düşmanları olarak gördüğümüz ülkeler arasında bir fark gözetmiyor. Onun zihni çerçevesinde dünyada tek başına bir Amerika var ve bu ülke dünyadaki tüm diğer ülkelerle kendisinin uygun göreceği şekilde ilişki kuruyor. Bu yaklaşım uluslararası siyasetin geleneklerinin uzağına düşüyor. Uluslararası siyasette ülkeler gruplar oluşturur, aynı grup içinde yer alan ülkeler birbirine daha yakındır. Aralarındaki daha sık ve güçlü iletişim vardır, daha yoğun işbirliği yaparlar, ortak çabalara girerler. Aralarında görüş farkları olursa, bunları ortalığa dökmeden gidermeye çalışırlar. Başkan Trump ise “normal” bir siyasi lider kalıbına uygun değil. Uluslarası siyasette da yerleşik kalıplar dahilinde kalmıyor. Nevii şahsına münhasır bir zat. Kendisine alışmamız ve neler yapabileceğini kestirmeyi öğrenmemiz gerekiyor.
Kanada Dışişleri Bakanı, 13 Haziran tarihinde yaptığı bir konuşmada Trump’ın temsil ettiği türden otoriter ve infiratçı (kendini dünyadan tecrit eden) tutumların yaygınlaştığını dile getirdi. Trump bu konuda yalnız mı, yoksa dünyada yaygınlaşan bir akımın temsilcisi mi?
Dünyada otoriterliğe yatkın liderlerin sayısında bir artış olduğu muhakkak. Bu liderler, diğer ülkelerle ilişkilerinde küstahça davranıyorlar ve dış siyaseti iç siyasetin bir uzantısı olarak görüyorlar. İç siyaset hesapları gerek düşüncelerine gerek davranışlarına egemen. Ancak diğer liderler Amerika kadar güçlü bir ülkenin başında bulunmadıklarından, söz ve davranışlarında daha itinalı olmak mecburiyetini hissedebiliyorlar. Yine de hareket tarzları, yaklaşımları, diğer ülke liderleriyle kurdukları ilişkiler ve dış siyaset konularını ele alışlarında benzerlikler çok. Populist liderler, ülkeler arası ihtilafları barışçıl yoldan çözmek amacıyla uzun uğraşlar sonucu itina ile geliştirilmiş olan uluslararası düzeni birçok cephesinden yıpratıyorlar. Trump en güçlü ülkenin lideri olarak, diğer populist liderlere cesaret veren kötü bir örnek oluşturuyor.
Trump Kim ile gerçekleştirdiği zirvenin tarihi nitelikte olduğunu ve dünyayı daha güvenli bir yer yaptığını ileri sürüyor. Buna katılır mısınız?
Trump kendisini dünyaya putları yıkan bir kişi olarak tanıtmak istiyor. ABD’nin Kuzey Kore’ye dönük siyasetini tersine çevirmesi bu putları yıkma yaklaşımının bir tezahürü. Kuzey Kore uluslararası sistemin dışına itilmiş bir ülke iken, şimdi birdenbire Bay Kim Amerikan Başkanı ile müzakereler yürüten saygıdeğer bir lider olarak karşımıza çıkıyor. Ancak henüz bu işin sonunu görmüş değiliz. Sadece Kore Yarımdasında değil, Pasifik bölgesinde bir barış inşa etme çabasından söz ediyoruz. Singapur’da iki lider sorunları çözmek için iyi niyet ve kararlılık ifade etmekten öteye geçmiş değiller. Kuzey Kore’nin geçmişteki dış siyaset alanındaki davranışlarını hatırlayacak olursak, bu ülkenin bazı ödünler koparmak için hasımlarıyla, özellikle Birleşik Devletler ile, müzakerelere girdiğini; ancak, istediklerini elde ettikten sonra eski tutumuna geri dönerek, verdiği sözleri tutmaktan caydığını görüyoruz. Ben, Kuzey Kore’nin, bütün Pasifik bölgesi nükleer silahlardan arındırılmadan, kendi mütevazı nükleer silahlarından vazgeçmeye hazır olduğuna inanmıyorum. Şu anda bir iyimserlik havası esiyor ve işlerin iyiye gideceğine inanılıyor. Ben, ihtiyatlı olunmasını tavsiye ederim. Elimizde bir uygulama anlaşması veya ayrıntılı bir yol haritası bulunmuyor; daha barışçıl bir ortam inşa etmek hedefini belirten iyi niyet bildirileri var.
Halihazırdaki dünya düzeni Trump’ın seçilmesinden önce zaten değişmeye başlamıştı. Trump’ın bu değişikliğe katkısı ne olmuştur, diğer ülkeler bu değişiklikler karşısında nasıl bir yol izlemelidirler?
Trump bu gelişmeleri hızlandırıyor. Değişimi çok kabaca uygulamaya sokma gayreti içinde. Eski sistemi içinde kullanılabilecek hiçbir malzeme kalmamış bir enkaza dönüştürecek. Aslnda, eski düzenin her bakımdan çökmesi arzulanan bir durum değildir. Dünya sisteminde değişim baskılarıyla uyum sağlamak için tedrici ayarlamalar yapmak tercih edilmelidir. Ancak Trump tedrici değişimlerin adamı değildir. Kural tanımaz bir tavırla, mevcuda değer vermeden, patavatsızca işlere girişmektedir. Mevcut sistemin faydalı yönleri olduğunun bilincinde olmalıyız, onu yıkmaya uğraşmak yerine ıslah etmeye çalışmalıyız. Kanaatimce, Trump’ın bize sunduğu meydan okumaya, diğer ülkeler aralarındaki dayanışmayı güçlendirerek ve mevcut systemin yıkılmasına karşı çıkarak cevap vermeye çalışmalı, Amerika’yı ise kendi haline bırakmalıdırlar.
Unutmayalım, Trump tekrar seçilmeyebilr. Buna karşılık, şu ana kadar gelişmiş yapıları ve kuralları ortadan kaldırırsak, onları yeniden inşa etmemiz mümkün olmayabilir. Bu dönemi sistemi yıkmadan geçiştirebilirsek, Amerikan yönetiminin değişmesinden sonra reformlar üzerinde yoğunlaşılabilir. Ancak önce Amerika’nın liberal-demokratik düzene geri gelmesi lazım. Dünya sistemine önderlik yapacak aynı güçte başka bir ülke yok. Beni endişeye sevkeden husus, Amerika’yı teslim aldığı görülen popülizmin başta Avusturya ve İtalya olmak üzere, birçok ülkede iktidara gelmekte olduğudur. Bu gelişme liberal-demokratik düzenin sonunu getirebilir. Bu süreçte Trump hem öncülük etmiş hem de popülizmin meşruiyet kazanmasında önemli bir rol oynamıştır. Trump’ın davranışları başka liderlerin onu taklidini teşvik ediyor. Bu gidişe direnmeli, Trump’ın karşımıza çıkardığı krizi, dünya siyasi ve iktisadi yönetişimini yıkmayacak tepkiler vererek aşmaya çalışmalıyız. Polonya veya Macaristan dünya sisteminin temel değerlerini kökten değiştiremezler, Amerika bunu yapabilir.