Trump ciddiye alınmalı mı?
Davos Dünya Ekonomik Forumu’nun son toplantısında en ateşli küreselleşme savunucusunun Çin’in lideri Xi Jinping olması bana komedyen Chris Rock’u hatırlattı. Amerikalı komedyen bir zaman şöyle demişti: “Dünyanın çıldırdığını en iyi rapçinin beyaz bir adam, en iyi golfçünün siyah bir adam, NBA’deki en uzun boylu adamın Çinli olmasından, Amerika yelken şampiyonluk kupasının İsviçrelilerin elinde kalmasından, Fransa’nın Amerika’yı kibir sahibi olmakla itham etmesinden, Almanya’nın savaş karşıtı olmasından ve Amerika’nın en güçlü üç adamının Bush, Dick ve Colin ismini taşımasından anlayabiliyoruz.” Ne günlere kaldık! Küreselleşmeye ABD Cumhurbaşkanı Trump dokundurur, korumacılık lehine konuşmalar yaparken, Çin Cumhurbaşkanı ticaretin serbest olmasının kısıtlanması halinde bunun kazananının olmayacağını söylüyor.
Hakikaten dünyada nelerin, neden olup bittiğini, daha neler olabileceğini tahmin zor. En azından ekonomik açıdan tahmin yapmak giderek zorlaşıyor. Ancak gerekli. Özellikle ülkelerin ‘stratejilerini’ tasarlamakla yükümlü olan liderler ve kadroları stratejisiz bir ülke olamayacağını, ülke stratejilerinin öyle üç beş yıllık değil çok daha uzun süreler için yapılması gerektiğini ve bunun için de geleceğin senaryolarının yazılması gerektiğini bilirler. İşletmeler belki kısa dönem tahminlerle yakın geleceğe ‘hazırlanabilirlerse’ de ülkeler gibi onlar da uzun dönem tahminleri yapmak zorundadırlar. Görülüyor ki orta ve uzun dönem ekonomik ve siyasi tahminleri yapmak o kadar kolay olmayacak. Bizim gibi ekonomik hayatı dışarıdan gelecek finansmana bağlı onlarca ülke AB’den ayrılmaya karar veren İngiltere, AB, en azından ilginç biri sayılması gereken bir Başkan seçen ABD’nin neler yapacağını tahmine uğraşıyorlar. Muhtemel senaryolara geçmeden önce küreselleşme konusunda bir kaç kelime etmek yerinde olacak.
Ülkelerin küreselleşmenin olanak sağladığı dış ticaret ve elbette ihracat yaparak kalkınabilecekleri tezi bir veri olarak kabul edilegelmiştir. Halbuki, rakamlar öyle söylemiyor. ABD, Fransa, İngiltere gibi kalkınmış ülkelerin veya kalkınmakta olan ülkelerin geçtiğimiz bir iki on-yıl içindeki gayrı safi milli hasılalarına (GSMH) bakarsanız büyümenin dış ticaretten değil iç talepten doğduğunu görüyorsunuz. Daha doğrusu kural olarak GSMH büyümesi artan dış ticaretten değil iç talepten kaynaklanıyor. Kalkınmış ülkelerde ticaretin sağladığı GSMH büyümesi iç talebin sağladığı GSMH büyümesi yanında devede kulak kalıyor. Bir ikinci gözlem de global ticaretin büyüme hızının düştüğü ve zaten matematiksel olarak küreselleşmenin başladığı yılları takip eden büyüme hızına zaten devam edemeyeceği. Bu iki gözlemden şu sonuç çıkıyor:
1) Ülkeler GSMH’lerinde büyüme sağlamak için iç talebi arttırmak zorundalar,
2) Ticaret konusunda kopartılan büyük gürültülere zaman zaman büyük riskler almadan kulaklarını tıkayabilirler.
İşte belki de bu nedenle Trump ABD’den hiç alışık olmadığımız anti küreselleşme konusunda konuştukça konuşuyor. Şimdiye kadar seçim kampanyaları esnasında söylediklerini millet pek ciddiye almıyordu. Bir araştırmaya göre Trump seçim kampanyaları süresince bir sürü konuda 663, ekonomik konularda 168 vaatte bulunmuştu. Ekonomik konularda verdiği sözlerin bir kısmı pek ciddiye alınmamış, bir kısmı saçma bulunmuş bir kısmı ise sonuçları açısından tehlikeli olarak değerlendirilmişti. Söz gelimi “Başkanlığımın ilk doksan gününde bizi mahfeden Meksika, Çin ve Japonya ile yaptığımız ticaret anlaşmalarını yeniden görüşülmek üzere masaya koyacağım”, “İlk günümde Hazine Başkanımdan Çin’i döviz simsarı olarak tanımlamasını isteyeceğim”, “NAFTA’yı tekrar masaya yatıracağım”, “Bizim için felaket olacak olan Trans-Pasifik ortaklığından çıkacağım”, “Amerikan şirketlerinin başka ülkelere yatırım yaparak Amerikalı işçi kullanmak yerine o ülkelerin işçilerini kullanmalarına olanak sağlayan ‘off shore’ yasasını iptal edeceğim”, “Eğer devalüasyon yapmaya devam ederlerse Çin’den yapılan ithalata vergi koyacağım”, “Çin’i Dünya Ticaret Örgütü’ne şikayet edeceğim” gibi vaatlerde bulunmuştu. Bunları şöyle bir toparlarsanız Trump ABD’nin şimdiye kadar şampiyonluğunu yaptığı küreselleşme yanında değil, bir nevi korumacılık politikası gütmenin yanında görülüyordu. Bu nedenle Çin Başkanı’nın ‘serbest ticaret’ konuşmaları yapmasını doğal karşılamak gerekir. Peki Trump bu dediklerini yapacak mı? Yaparsa bunun küresel sonuçları ne olur? Bu sonuçlar ülkemizi ve işletmelerimizi nasıl etkiler? Ülkemizde elbette yetkili makamların uzmanları, üniversitelerimiz, fikir önderi kuruluşlarımız harıl harıl bu senaryolar üstünde çalışıyorlardır. Söz gelimi, politika tasarımcılarımız Peter Navarro’nun kitaplarını okuyorlardır. bu yazarın kitaplarını okumak ilerisinin senaryolarını yazmak için bir başlangıç noktası olabilir. Büyük olasılık Navarro ne yazdıysa ABD’nin bundan sonraki ticaret politikalarını onlar şekillendirecek. Çünkü Trump’ın ABD’nin yeni kurulan Milli Ticaret Konseyi’nin başına iktisatçı Peter Navarro’yu getirdi. Navarro’nun ilk yayını daha Harvard Üniversitesi’nde doktora öğrencisiyken yazdığı “The Policy Game: How Special Interests and Ideologues are Stealing America” (1984). Ama Bay Trump’a cazip gelen yayınları “Death By China,” “The Coming China Wars,” and “Crouching Tiger: What China’s Militarism Means for the Rest of the World” gibi kitaplar. Sizin anlayacağınız özellikle Çin’e takmış vaziyette. Başka ülkeleri ihracatı teşvik yardımlarından vaz geçirmeye, fikri mülkiyet haklarına saygı göstermeye, paralarını devalüe etmemeye, ucuz işçi kullanmamaya ‘ikna!’ için gümrük vergilerini bir pazarlık aracı olarak kullanmak onun fikri. (Bu arada Çin konusunda kitap ve makalelerini yazdığı sıralar bu söyledikleri belki doğru görülebilirdi ama Çin parasını de-valüe değil re-valüe etmek için bir trilyon dolar harcadı, ihracat teşviklerini kaldırdı, çevre temizliği konusunda da eski vurdumduymazlığını bıraktı.) Trump başkan olarak her istediğini kongreden geçirmeden, eyalet kongrelerinin onayını almadan yapamaz ama ticaret konusunda tek başına çok şey yapabilir. Söz gelimi vaat ettiği tüm ithalat kalemlerine %10 vergiyi başkanlığının ilk gününde koyabilir. Bunun sonuçları sadece Çin’i değil herkesi ilgilendirir.
Yani dostlar Trump’ı ciddiye almak gerekiyor. ABD’de, AB’de, İngiltere’de, Çin ve Japonya’da olan biteni futbol maçı gibi seyretmek hata olur. Ciddiye almak ise bilgiye, istihbarata dayalı araştırmalar sonucu yazılacak senaryolar. Devam edeceğim. Sağlıcakla kalın.