Trinity (kutsal üçleme)
Trinity “trinitas” sözcüğünden türetilmiş. Hristiyanlıkta “Baba-Oğul-Kutsal Ruh” üçlemesi (Kutsal Üçleme) için kullanılıyor.
Sözcüğü bir de hala televizyonda rastlandığımda yeniden seyrettiğim Matrix filminde duydum, Carrie-Anne Moss canlandırdığı karakterin ismi de Trinity idi.
Ben bu yazıda “Trinity” sözcüğünü ekonomideki kutsal üçlü için kullanıyorum: enflasyon-döviz kuru ve faiz oranı. Bunların üçü de birer fiyat değişkeni. Fakat iktisaden de, siyaseten de belalılar. Döviz kuru artışı Türkiye’de birkaç defa hükümet düşürdü. Yarattığı kriz ile daha yakın dönemde bazı partileri siyasetin karanlık dehlizlerine gönderdi.
İki gün sonra seçim var. Tüm partiler yüksek büyümeyi sağlayacaklarından bahsediyor. TBMM’ne girme şansı bulunan tüm partilerin seçim bildirgelerinde bu kutsal üçleme var. Ancak enflasyon ve faiz oranı üzerinde pek durulmuyor.
Hangi parti/partiler iktidara gelirse gelsin bu üçleme üzerine yoğunlaşmak zorunda. Çünkü TCMB tarafından uygulanan enflasyon hedeflemesine dayalı para politikası en basit ifadesi ile (Taylor kuralı) şöyle işliyor:
Faiz Oranı=Enflasyon Oranı Sapması+ Büyüme Oranı Sapması+ Döviz Kuru Sapması
Yani faiz oranını aslında TCMB değil, sıraladığımız bu değişkenler belirlemekte. Aklınıza “sapmada” ne oluyor diye bir soru gelmiş olabilir. Hemen yanıtlayalım. Enflasyon sapması gerçekleşen enflasyonun hedef enflasyondan çıkarılması ile bulunuyor. Eğer gerçekleşen enflasyon hedef enflasyonun üzerine çıkarsa faiz oranı da artmak zorunda. Döviz kuru sapması da aynı şekilde belirleniyor. Büyüme oranı sapması ise gerçekleşen büyüme oranının potansiyel büyüme oranından ne kadar saptığını gösteriyor.
Türkiye’de büyüme küçük oranlarda seyrederken, enflasyon oranı artıyor. Nitekim Mayıs ayında TÜFE yıllık bazda %8,09 oranında yükseldi. Üstelik TCMB’nin kontrolündeki Özel Kapsamlı TÜFE’deki yükselişte. Aylık bazda %1,56, yıllık bazda %7,77 oranında arttı. 2105 yılının ilk çeyreğinde büyüme oranı %2 dolaylarında gerçekleşecek gibi.
Büyüme yatay ve/veya düşük düzeyde seyrederken enflasyon hedefinden (%5) ciddi bir sapma gösteriyorsa, büyüme enflasyonun tek başına bir kaynağı değil demektir. Peki enflasyonun artmasına neden olan diğer kaynaklar neler? Birkaçını sıralayalım:
Döviz kurundaki aşınma. İthalatın %70-75’inin ara malı olması, imalat sanayinde maliyetleri yükseltmekte, bu da enflasyonu yükseltmekte.
Piyasa rekabetin düşük olması. Örneğin tarım sektöründe üretici sayısı fazla, fakat tüketiciye ürünü ulaştıran pazarlama kanalındaki firma sayısı az sayıda. Burada oligopol piyasası var, hatta anlaşmalı oligopol. Yani firmalar kendileri fiyatı belirliyorlar, sonra tüketiciye bu fiyattan almak zorundasın deniyor. Bazı ürün piyasasında küçük ölçekli firmaların olmasına karşın, onlarda bu fiyatlara uymak zorunda kalıyor. Bu yapının adı yoğunlaşmadır. Yoğunlaşma düzeyi yüksek sektörlerde tüketici fiyat koyucu değil, fiyat alıcı haline geliyor.
Başta tarım sektörü olmak üzere diğer sektörlerde de yapısal, maliyet kaynaklı sorunların ağırlaşması. Özellikle enerji maliyetlerinin düşmemesi enflasyon üzerinde baskı yaratmakta.
Enflasyon oranına ilişkin belirsizliklerin artması. Biliyoruz ki, kuramsal ve ampirik olarak belirsizlik enflasyonu artırmakta. Türkiye’de bu kurgu işlemekte.
Büyümek için faiz oranını düşürmek yetmiyor. Faiz oranı düşük olduğunda da yatırımlar artmayabilir. Yatırım artışı için sermayenin marjinal etkinliği de (kar oranı) önemlidir.
Sonuç olarak bu kaynakların enflasyonun üzerindeki etkisi en aza indirgenir ise, kutsal üçlünün tılsımı bozulur. İyi de olur.