Travma ve sorun çözme kapasitesi
Sıcak ve nemli bir yaz mevsiminde dahi çözemeyip biriktirdiğimiz sorunların fazlalığı yüzünden gönlümüz rahat uzunca bir tatil yapmaya heves duyamazken, tek dinlenme ve düşünme fırsatı olarak gördüğümüz haftasonunu da korkunç ve can yakıcı bir travma ile geçirdik. Bu yazıyı yazdığımız saatlerde bazı mevzii operasyonlar dışında büyük ölçüde atlatılmış olmasına rağmen, psikolojik etkisinden ve zihin sağlığımız üzerindeki tahribatından sıyrılmamız uzun zaman alacak.
Darbe girişiminin siyasi, hukuki ve idari sonuçları haftalarca ve aylarca tartışılacak ve karara bağlanacak; girişimin önlenmesinde önemli pay sahibi olan medya mecralarında hepimiz izleyeceğiz. Umarız işin bu bölümü kısa sürede bütün boyutlarıyla açıklığa kavuşturulur. Ama pek çok masum insanımızın da kaybı ile sonuçlanan bu menfur saldırının yol açtığı iki sonuç var ki ayrı bir vurguyu hak ediyor. Biri sevindirici: İlk defa toplumun kendisinin bu hukuk dışı ve demokrasiyi hedef alan saldırıya doğrudan karşı çıkması, darbelerin ülkeye ve ekonomiye verdiği zararı anlamış olduğu ve demokrasi kültürünün olgunlaştığı yolunda büyük umut verdi. Üstelik bu tepkide her kesim, her eğilim ortaklaştı. İkincisi ise üzücü: Son otuz altı yılda bu travmayı hiç yaşamadan büyüyen ve hiç değilse bu anlamda bizim kuşağa oranla şanslı olduğunu sandığımız genç nüfusumuzun bu sarsıcı gerçekle, yani sorunları darbe ile çözeceğini uman düşüncenin hala geçerli olabileceği bir ülkede yaşama zorunda olmakla yüzleşmesi. Olan oldu deyip temennimizi söyleyelim: Ortak hayatımıza ve geleceğimize yapılan bu saldırının toplumda sağladığı dayanışmayı, oluşturduğu ortak paydayı kalıcı kılmak ve genişletmek. Bunun yolu da toplumdaki fay kırıklarını onarıp azaltmaktan ve birbirine yabancılaşmamaktan, birlikte yaşama yeteneğimizi güçlendirmekten geçiyor. İktidar partisi ve onun toplumdan büyük destek alan lideri, gücünü bu yönde kullanabilirse Türkiye için kaçırılan bütün fırsatları unutturacak hızda bir demokrasi ve refah yolculuğu başlayabilir.
Yüz yıllık uzlaşma arayışı
Umutlanmamızın nedeni belli: Çok uzun zamandır ilk kez bu kadar geniş bir kitlenin, neredeyse toplumun tümünün aynı şeyden aynı nedenle (yani demokrasiyi ve istikrarı yitirme) kaygılandığı, kendilerini birbirlerinden tümüyle kopuk hisseden kesimler ve insanların çok önemli değerleri ve çıkarları paylaştığının farkına vardığı günler yaşıyoruz.
Okurlarımız hatırlayacaktır, ekonomik ve sosyal alanda söylem düzeyinde benimsediğimiz hedeflerin uygulamada hep gerisinde kalmamızda toplumdaki ayrışma ve birbirine yabancılaşmanın, dolayısıyla gerekli reformların içeriği ve maliyetinin yüklenilmesi konusunda uzlaşma sağlanamamasının önemli bir rolü olduğunu düşünmekteyiz. Darbeler, toplumdaki çatlakları daha da derinleştiriyor, uzlaşma ihtimalini daha da düşürüyor, Oysa modernleşme ve refah arayışı ile muhafazakarlık arasında yüz yılı aşan bir süredir bir türlü gerçekleştiremediğimiz optimal bileşimi, bunca deneyim ve acıdan sonra artık hayata geçirecek olgunluğa erişmiş olmalıydık. On beş yıldır ülkeyi tek başına yönetmesi için toplumdan onay alan bir iktidarın, bu uzlaşmayı gerçekleştirme konusunda hem daha fazla şansı, hem de tarihsel sorumluluğu vardır. Akıl ve mantıkla izahı zor bu cinnet saldırısı, bu odaklanma için bir vesile olabilir.
Bu bağlamda, küreselleşmenin bütün dünyada sürdürülebilirliği açısından kuşku yaratan, özellikle gelir dağılımındaki bozulma ile ayrıştırdığı sosyal dokular, gelişmiş Batı ülkelerinde toparlanmayı geciktirirken Türkiye’nin sadece bölgesinde değil, dünyada bir başarı hikayesi olarak parlamasını ancak böyle nitelikli bir kolektif irade ile çizilecek yol haritası sağlayabilir. Ancak kuşkusuz bunun ilk koşulu, demokratik rejim ve barış içinde sorun çözme kapasitesi olan bir toplum kimliğine kavuşmaktır. Bu yüzden, ülkenin temel zaafl arından biri olan öngörülemezlik niteliğini daha da pekiştirecek olan bu darbe girişimi, sadece siyasi açıdan değil, yatırım iklimi açısından da istikrar algısını sakatlayacak, giderek makroekonomik dengeleri de kötüleştirecek etkiler yaratacaktır. Yine de, Allah korusun, girişimin başarılı olma ihtimali ile kıyaslandığında hasarın sınırlı olacağı, özellikle toplumun ortak demokratik tepkisi dolayısıyla piyasaların kısa sürede normalleşeceği beklenebilir. Asıl önemli olan, bu vahim olaydan alınacak dersle, toplumun birlikteliğini, tasada ve amaçta ortaklığını sürekli kılacak, potansiyelini ve yaratıcı enerjisini harekete geçirecek bir politika ve strateji yörüngesine yerleşme becerisini göstermektir.
Normalleşme ve yatırımcı beklentisi
Turizm ve doğrudan dış yatırımlar açısından artık bu yıl ümitler yitirilmiş olsa da hızlı ve dinamik bir toparlanma halen mümkün. Nitekim ekonomi yönetimi, hızlı ve serinkanlı bir tutumla öncelikle likidite sağlanması olmak üzere acil tedbirler aldı ve panik ortamını engelledi. Zaten darbe girişiminin birkaç saat içinde başarısız olduğunun anlaşılması, Türkiye’nin dış dünyada ve uluslararası kuruluşlar penceresinden görünümünün kötüleşmesini önleyecektir. Sorun, normalleşme sonrasında vereceğimiz resmin, yatırımcı beklentileriyle örtüşen çizgiler taşıyıp taşımayacağındadır.
Özellikle, Başbakan Yardımcısı Şimşek’in olumlu referans yaptığı gibi ‘sorun çözme’ kapasitemizi arttırmak kilit motto ‘muz olmalıdır. Tabii toplumun sorun çözme kapasitesinin nihayetinde yurttaşların becerilerine bağlı olduğunu, bizim tek doğal kaynağımız ve gelecek için umudumuz olan gençlerimizin ise OECD’nin PİSA “katma değerli üretim için problem çözme” testinde halihazırda son sırada olduğunu unutmadan!...