Trafikte imtiyaz olmamalı
Her uçağa bindiğimde Cem Yılmaz'ın "Biz business uçuyorduk. Biz de öldük mü?" hikayesi gelir. Para, bürokratik güç gibi olgularla elde edilen imtiyazlar ile ince ince dalga geçtiği hikaye beni hep güldürmüştür.
Cem Yılmaz'ın başarısının ardında yatan en önemli neden bence "Bizi bize herkesten iyi anlatabilmesi."
Toplum olarak yaşadıklarımızı başarıyla taşıyor sahneye. Deliler gibi gülüyoruz kendi ağlanacak halimize, çünkü komik. Başka ülkelerde bu derece komik şeyler olmuyor demek çok doğru değil belki, ama orada bir kişinin yaptığı münferit olay diye geçiştirilecek tuhaflıklar, bizde toplumsal alışkanlık haline dönünce iş komedi boyutuna taşınıyor.
Bu komedinin yaşam bulduğu ilginç noktalardan bir tanesi de imtiyaz konusu. İmtiyazlı kişilerin yarattığı ve Cem Yılmaz gibi sanatçıların bunları başarıyla hicvettiği, yüzlerce olay yaşanıyor hergün Türkiye'de. Ama olaylarda kişiler, mekanlar, değişirken sağlanan ve yararlanılan imtiyazlar bir türlü değişmiyor.
Buna güzel bir örnek trafik.
En son alınan karar doğrultusunda trafikte hakim ve savcılar ceza ödemeyecek. Aslında ceza ödeyecek ama polis önce tutanak tutacak, sonra onu bir yere gönderecek, sonra o yer hatayı yapan kamu görevlisi hakkında ceza verilip verilmeyeceğine karar verecek, sonra da başka bir yer bu cezayı infaz edecek.
Hukuken olmasa da işin özü aşağı yukarı böyle.
Kararın gerekçesinde ise yine anladığım kadarıyla hiyerarşik olarak altta olan polisin üstlerine ceza yazmasının bazı şeylere uygun olmayacağı yazıyor.
Hukukçuların aldığı kararı yorumlayabilecek düzeydeki bir kişi değilim. Ama herşeyden önce bir vatandaş olarak buna karşı çıkmayı da bir borç biliyorum.
Bu ülkede trafikteki ölü sayısı, devlet eliyle düşük gösteriliyor. Bakın devlet eli kelimesinin üzerinde basa basa duruyorum. Çünkü, devlet karayolundaki kazadan yaralı kurtulup, ambulansta yolda giderken ya da kazadan 2 saat sonra veya kazaya bağlı travmadan dolayı 3 ay sonra öleni trafik kazasında vefat etti diye kabul etmiyor. Yani bizim trafik kazaları istatistikleri sadece kaza sırasında olay yerindeki kayıpları tutuyor. Diğer herkes yaralı sayılıyor. Eğer, kazaya bağlı olay yeri dışındaki ölümler de eklense korkunç bir bilanço çıkacak ortaya.
Şimdi böyle bir durumun yaşandığı ortamda, biz bu korkunç bilançoya çare bulacağımıza trafikte kural ihlali yapmayı özgürleştirmenin yollarını arıyoruz.
O zaman ben de şunu sormak istiyorum, "Eğer yargıda (kolluk kuvvetleri ile yargı mensupları arasında) bir hiyerarşi varsa vatandaş olarak ben bu hiyerarşinin neresindeyim? Yani ben yasalar önünde bir hakim ya da savcıyla eşit miyim?"
Yargı mensuplarına imtiyazı sadece ve sadece kendi iş kollarına yönelik durumlarda anlayabilirim. Ama, tatile giden bir hakim ya da savcı 180'le radara girdiği zaman, polisin bu kişiye ceza yazması hangi hiyerarşik durumu bozar ki?
Zaten kimse kimseyi kandırmasın. Sıradan vatandaşa "hakettiği" yerde kılıç kesilen trafik polislerinin kalemi, zaman zaman bazı kimlik kartları gösterildiğinde yazmaz olmuyor mu?
Farklı renkli plakaları, yanan mavi-kırmızı ışıkları takanların trafikte ambulansa bile yol vermeme üstünlüğü yok mu?
Türkiye'de trafik kurallarının uygulanması ile Brezilya'daki yağmur ormanlarındaki hayatta kalma kuralları arasında bir fark yok. Orada güçlülerin dediği oluyor, bizde ise öyle ya da böyle imtiyazı elde edenlerin.
Halbuki, kanun yapan-koruyan ve yürütenlerin ilk başta kanunlara saygılı olması beklenir değil mi?
Ama 26-45 enlem-36-42 kuzey boylamı arasına girdiğiniz zaman, ne hikmetse sadece sıradan vatandaşlardan kanunlara saygı bekleniyor.
Ben Yargıtay'dan "polis ceza yazamaz" türünde bir karar değil de , "Polis nasıl olur da ceza yazmaz" diye örnek bir karar beklerdim.
O yüzden büyüklerimden bir ricam var.
Trafikteki fiili durumu resmiyete döksünler. Yani, trafikte resmi olarak dayanağı bulunmayan ama polislerin fiili olarak ceza yazamadığı, göz yumduğu kişilerin listesini alsınlar ve bunlara kanuni dokunulmazlık versinler.
Hiç değilse yaşanan fiili duruma sözde değil özde bir dayanak gelir.
Ya da soruna bir çözüm bulmak istiyorlarsa, kanuni boşlukları kamu vicdanına (en azından benim) rahatsız eden şekilde doldurmak yerine açsınlar Trafik Kanunu'nu ve başına tıpkı anayasa gibi bir madde koysunlar. "Bu kanundaki cezalar, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, diğer tüm yasalardan kaynaklanan istisnaları gözardı ederek, hiçbir istisna olmadan eşit olarak uygulanacaktır" mealinde bir madde ile bu iş biter.
Sorun istemekte.
Çünkü, Allah göstermesin bir kaza yapıldığında bakan da olsanız, vali de olsanız, emniyet müdürü de olsanız ölebiliyorsunuz.
Zira, trafik ve fizik kuralları adli merciler arasındaki hiyerarşiyi ya da kanuni ve/veya gayri kanuni imtiyazları tanımıyor.