Trafiğe 10 bin can...
KÜRESEL BAKIŞ / Murat Yülek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, başlattığı trafik kampanyasının açılışı sırasında basına yansıyan konuşmasında söylediği gibi "Büyük bir sorunumuz var." Trafikte kaybedilen insan, kaynak, servet ve zaman kaybı ve buna ilave olarak bir imaj ve "medeniyet" kaybı var. Türkiye'de "trafik" resmi kişi başına geliri 10 bin dolar olan bir ülkeye yakışmıyor. Sayın Cumhurbaşkanı önemli konuya parmak basmış oluyor. Ancak sorun "kampanyalarla" çözülemeyecek kadar büyük ve köklü. Aşağıda bazı canlı örneklerle birlikte benim gördüğüm en önemli kısa ve uzun dönemli sıkıntıları sıralayacağım: " Türkiye'de hem şehir içi hem de şehirler arası yollarda trafik akış sistemlerinde (hatlar, kavşak tasarımları, yönlendirme sistemleri vs.) yanlışlıklar ve eksiklikler var. Trafik sadece güvensiz değil aynı zamanda verimsiz akıyor ve sorun köklü çözümler gerektiriyor. Trafik kalitesi bu kadar düşük ve trafiğe her yıl bu kadar can feda eden bir ülkede bu sorunun ciddi olarak çok daha önceden ele alınması gerekirdi. "İhtiyaçlar icadın anasıdır" derler. Türkiye'de çoktan bir 'Trafik Enstitüsü' kurularak uluslararası bir bilgi/uzmanlık merkezi haline getirilebilirdi. Gecikmiş değiliz: Bu enstitü gerçek bir "center of excellence" olarak tasarlanmalı; geliştirdiği yöntem, standart ve uygulama esaslarını değişik il ve ilçelere "teknik yardım" şeklinde yaymalı. Arazi sıkıntısı ve yüksek nüfus yoğunluğu sebebiyle G. Kore'nin kendisine has verimli ve etkin bir katı atık işleme teknolojisi geliştirmesi gibi, trafikte bu kadar sıkıntı yaşayan Türkiye'nin "trafik teknolojisi" konusunda dünyanın önemli merkezlerinden birisi olması gerekiyor. " Trafik Enstitüsü gibi daha ileri seviyeli çözümleri de bir tarafa bırakalım. Başkentinde dahi, ana caddelerde hat çizgileri olmayan bir ülkede yaşıyoruz. Bırakın özgün çözümleri, basit sorunlar bile yeterince izlenmiyor. Büyük caddelerde sürücüler gönül rahatlığıyla ikinci bazen üçüncü hatlarda park yaparak bazen dört, hatta beş hatlı bir caddeyi fiilen tek şeritli hale getirdikleri (ilgilisine örnekler: Nene Hatun veya Turan Güneş caddeleri gibi) ve dolayısıyla arkalarında Cumhurbaşkanlığı binasının önünden başlayan yüzmetrelerce araba kuyrukları oluşuyor. Bu gibi "şehir ızdıraplarından" anlaşıldığı kadarıyla izleme sistemleri olmadığı için olsa gerek, belediye ya da trafik polislerinin sorundan haberi dahi olmuyor. " Yol kalitesi ve yol engelleri: Hızlı akması gereken bir caddede en sağ şeritte çok sayıda rögar kapağı yol kotuna göre 15 cm aşağı ya da yukarıda kalıyorsa sürücü olarak ne yaparsınız? Biz Ankara sürücüleri bu sorunu sağ şeritleri kullanmayarak çözüyoruz! Dolayısıyla, örneğin üç şeritli bir cadde, efektif olarak iki şeride iniyor. Böylece kamu sektörü olarak hem kullandığınız efektif altyapının yüzde yüzellisi kadar yatırım masrafına katlanmış oluyorsunuz hem de trafik yükü gittikçe artan bir şehirde altyapı yetersizliği yaşıyorsunuz. Dahası yavaşlayan trafikte "sollama hırsı" artıyor; kazalar da. " Sürücü kalitesi: Sürücülerimiz (direksiyon hakimiyetini bir tarafa bırakırsak) temel sürüş tekniklerini ne kadar kavramış durumdalar? Sürücü kurslarından yetişen sürücülerin yaptıkları hataların sürücü kurslarının "rating"lerine yansımasını sağlayan bir sistem var mı? Bir anektod: Fransa'ya bir ziyaretimde bana en sol şeritlerin "Türk şeridi" olarak adlandırıldığı söylenmişti. Türkiye'de, Ankara veya İstanbul gibi dünya şehiri olması gereken kentlerde dahi saatte 50 km hız ile en sol şeritte seyreden çok sayıda araç görürsünüz. Bu sürüş tarzı, trafik altyapısının hem verimsiz kullanılmasına hem de sollamalar sebebiyle trafik kazalarına yol açıyor. Bu örnekleri çoğaltabilirsiniz. 1-1,5 milyar YTL'lik büyük bir sektör haline gelen sürücü kursları Türkiye'ye "iyi" sürücüler kazandırdı mı? Bu kursların verdiği eğitim kalitesi denetleniyor mu? Sizce sistemde bir revizyon gerekiyor mu? Kısacası, sorun büyük; kampanya başlatmanın ötesine gitmek gerekiyor.