Toz dumandan kazançlı çıkmak için

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Gün geçmiyor ki yeni dünya düzeninin nasıl şekilleneceğine dair tahmin yapmamızı daha da zorlaştıran gelişmeler ortaya çıkmasın! Kendi konumumuzu belirlemek, kendi kaderimizde söz sahibi olabilmek için, alışkanlıklarımızdan sıyrılarak dünyada olan biteni de daha iyi izleyip değerlendirmemiz gerek. Çünkü artık içerde yapmak istediklerimizi, dış dünyadan tümüyle bağımsız olarak gerçekleştirmemiz mümkün değil. Gerçekten, bir yandan iletişim teknolojisindeki ilerlemenin Wikileaks gibi tuhaf bir şekilde ortaya çıkan devasa çaptaki etkisine tanık olurken, diğer yandan AB'nin lideri ve omurgası olan Almanya'nın üye ülkelerde ortaya çıkan yıkıntının giderek büyümesi ve Yunanistan, İrlanda, Portekiz ve İspanya'dan sonra şimdi de İtalya ve Belçika'dan gelen kokular nedeniyle Euro sisteminden çıkabileceği gibi inanılmaz söylentilerin yayıldığını görüyoruz. Giderek artan toz dumandan kazançlı çıkanlar arasında olmak için ihtiyaç duyduğumuz dikkat ve odaklanma çıtası yükseliyor.

Herkes yatırımcı peşinde

Bu itibarla yapılacak kural değişiklikleri ve alınacak politika tedbirlerinde ayrıntılı bir hazırlık ve etki analizi yapmaksızın, salt münferit örneklerden ve tek boyutlu risk tespitlerinden hareketle karar almamak gerekiyor.

Tepkisel olarak düşülebilecek hatalardan biri küresel ekonomiyle bağlarımızı kısıtlamak ve içe kapanmak. Oysa yakın geçmişte hızlı sıçrama yapmış ülkelerin en büyük ortak özelliği dünya ekonomisine bütünleşme düzeylerini arttırmış olmaları. Diğer başarı faktörleri arasında arge ve teknoloji odaklanması, rekabetçi kültüre yönelik eğitim, stratejik sektör seçimleri, kararlı kollektif irade ve toplam yatırım düzeyinin arttırılması öne çıkıyor. Yatırım kaynağı olarak iç tasarruflar yetersizse, küresel dış tasarrufları çekmenin önemi artıyor.

Nitekim bugün de ABD'den İrlanda'ya, İngiltere'den Almanya'ya kadar entellektüel sermayesi gelişmiş bütün ülkelerde, kriz sonuçlarının düzeltilmesi için ilk bakışta akla gelen daraltıcı politikalar yerine yerli yatırımcıları ülkede kalmaya ve dış yatırımcıları da cezbetmeye yönelik mevzuat değişikliklerine öncelik verildiğini görüyoruz. En fazla baskı altında bulunan İrlanda bile, sanayi politikasının temel taşı olan düşük Kurumlar Vergisi'nden vazgeçmesinin söz konusu olmadığını, üstelik teknoloji yatırımları bakımından cazibesini sürdürmek için royalti ödemelerindeki vergi muafiyetini genişlettiğini açıklıyor.

Tek Boyutlu Vergi Tedbiri Etkisiz

Bu arada, sıcak paraya karşı Tobin vergisi koyduğu için övgü alan Brezilya'nın bundan umduğu gibi bir sonuç alamadığını, üstelik bu ülkenin büyük doğal kaynaklarına ve dünya çapındaki şirketlerine rağmen rekabet gücünü kısıtlayan en önemli faktörler arasında, nitelikli insan gücü ve ulaşım/iletişim alt yapısı ile birlikte karmaşık ve verimsiz vergi sisteminin bulunduğunun kabul edildiğini göz önünde tutmakta yarar var.

Aslında sorun, temel ekonomik politikalardaki tercihleri doğru yapmakta. Vergi ve diğer mevzuat değişiklikleri bu temel tercihlerle uyumlu olduğu ölçüde başarılı olacaktır. Söz gelişi sabit getirili finans enstrümanlarıyla hisse senetleri piyasasını aynı vergi yüküne tabi tutmak doğru olmayabilir. Öte yandan halka arz edilmiş şirket sayısının son derece sınırlı olduğu Türkiye'de, bu şekilde özendirilecek dış tasarruf akımının borsada balon oluşturmaması için sermaye piyasalarını da genişletmek gerekir. Yani uygulamaların da çoğu zaman birden fazla boyutta olması zorunlu olabilir.

Reformun Anlamı

Kaldı ki reform dediğimiz süreçler, sadece mevzuat değişiklikleriyle gerçekleşmiyor; toplumsal yapıya ilişkin faktörlerde değişim bundan daha önemli. Söz gelişi işletme ölçekleri büyütülmedikçe kayıtlı sistemin genişlemesi ve Kurumlar Vergisi hasılatının artması ya da eğitim düzeyi ve nitelikli işgücü/yani orta sınıf yükseltilmedikçe beyannameli Gelir Vergisi tahsilatının artması mümkün olmuyor.

Tıpkı futbolumuzun etraflıca kurgulanmış bir sisteme sahip olmadığı için sadece rakibin hatalarına yaslanması ve böylece doğan fırsatların da ancak bir bölümünü değerlendirebilmesi yüzünden başarıların tesadüfe kalması gibi, geleceğimizin ve refahımızın akıntıya bağımlı kalmasını istemiyorsak, sosyal ve ekonomik yapıda istediğimiz dönüşümün ayrıntıları üzerinde süratle uzlaşmaya varmamız şart. Bunun stratejik bir içeriğe kavuşması için de sadece neyi değil, nasıl yapacağımızı da düşünmek, temel rekabet faktörlerindeki yetersizliklerimizi gidermek, öncelikle de ranta değil verimliliğe, zengin olmaya değil zenginlik üretmeye yönelik bir rekabet kültürü ile işletme ölçeğinde ve işgücü niteliğinde sıçrama sağlamak durumundayız. Üniversitelerimizin iş dünyası ile kopukluğu ve eğitim sisteminde reform konusunda da artık bir şeyler yapmak gerektiğini unutmadan!...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019